Diktatörün Aptalı

YORUM | LEVENT KENEZ

Akıllı devlet böyle yapmaz, devlet aklı böyle çalışmaz gibi sözlerin artık bir geçerliliği kalmadığını biliyorum.
Yarın ülke içinde ve dışında yapılan hukuksuzlukların faturasını hepimiz ödeyeceğiz demenin de bir anlamı yok çünkü bunu görecek halktan bir kimse bile kalmadı.
Uluslararası sistemde sadece demokratik ülkeler yok, diktatörlükler de var. Özellikle Batı dünyası için bir diktatörün kendi ülkesinde zulüm yapması eğer bu ülke kendi çıkarlarına bir tehdit oluşturmuyor ya da iş yaptığı, çıkarı olan bir ülke ise devlet katında bu çok önemli değildir.  Halk bazında farklı süreçler işleyebilir, sivil toplum kuruluşları tepkiler gösterir, lobiler yapar, devlet politikasını değiştirmeye çalışır. Kimi zaman başarılı olurlar ama çoğu zaman çıkarlar baskın gelir. Eğer ülke içinde değişen dengeler, dış müdahale ya da halk ayaklanmaları olmadığı sürece bu diktatörlerin gitmesi de pek rastlanan bir durum değildir. Düne kadar Mısır ve bugün için Suudi Arabistan bu iki duruma örnek olarak gösterilebilir.
Ama hem diktatör olup hem de karar verici olmadığınız uluslararası sisteme tehlike saçmaya başladığınız zaman işler değişir.
Batı’nın gazı ile İran’a savaş açarsanız destek görürsünüz ama müttefik Kuveyt’i  işgal ederseniz kimse buna onay vermez.
Komşu Güney Kore ile aranız gergin olur ama nükleer silahlarla dengeyi değiştirmek isterseniz yaptırımlarla karşılaşırsınız.
Diktatörün akıllısı ya sırtını tamamen bir süper güce dayar ya da herkesle iyi geçinmek ister.
Bir de diktatörün aptalı vardır. İçeride bütün iletişim araçlarını kontrol altına aldığı, seçim sistemini neredeyse açık oy gizli sayıma dönüştürdüğü, kafasını kaldıranı hapse tıktığı, muhalefeti silip süpürdüğü halde, dışarıda denge politikası ile herkesle iyi geçinmek imkanı varken hata üstüne hata yapar.
Rus uçağını düşürür, “yine olsa aynısını yaparım” der ama Rusya yapacaklarının ucunu gösterince anında tornistan yapar. IŞİD petrol sevkiyatının uydu üzerinde görüntüleri ile başlayan minik şantajlar daha turistlerin tamamen ayağını çekmesine kalmadan sonuç verdi. Ve Moskova’ya gidip anlaşma yolu seçildi. Şimdi bütün savunma ve ekonomik riskler alınıp Rusya’ya angaje bir politika takip ediliyor.
İsrail’e edilmedik küfür kalmamıştı, ama bir gün bir baktık ki “Giderken bana mı sordunuz?” deyiverdi. Sonradan da öğrendik ki İsrail’in uçaklarının kullandığı yakıtları bizimkisinin aile şirketleri taşıyormuş.
Hollanda’ya en ağır küfürlerin edildiği gün ülkenin en büyük akaryakıt kamu şirketinin Hollanda tarafından satın alındığını duyarsınız.
Seçim meydanlarında Vatikan ve Papa için en ağır sözlerle halka gaz verilir. Sonra bütün hane halkı Vatikan’ın mübarek salonlarında poz vermek için özel kostümler diktirir.
“Siz içeride ne söylediğime değil sizinle yaptığım işe bakın” mesajı bir yere kadar zevahiri kurtarabilir.

Mültecilerin jandarmalığı yapma adına bu kartı kullanabilirsiniz. Bu da bir yere kadar işe yarar ama ülkelerin içindeki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kullanıp işler çevirmeye başladığınızda bir sabah bir operasyon haberiyle iş tuttuğunuz serserilerin alındığını öğrenirsiniz, yıllar önce yaptığınız bir telefon konuşmasının zararsız bir kısmını sızdırırlar, mesajı almışsınızdır.
Avrupa’nın ortasında masum insanları kaçırıp şov yapmaya kalktığınızda iç kamuoyuna bunu pazarlama aracı olarak görebilirsiniz ama bu Avrupa’nın güvenliği için ne kadar büyük bir tehdit olduğunuzun üstünü cilalamaktan başka bir işe yaramaz. Size getirisi çok az olan bir operasyonun çok büyük götürüsü olur. Size bu akılları veren İran zamanında bu işlere girişmiş sonra vazgeçmişti. Bu işleri en profesyonelce yapan İsrail bile yıllar önce Norveç’te yaşadığı bir fiyasko yüzünden çok ciddi yaptırımlarla karşılaşmış ve birçok söz ve taahhüt de bulunmak zorunda kalmıştı.
Komşu bir ülkenin topraklarına girer oraya bayrak çeker ve vali atayacağınızı falan söylerseniz buna kimsenin ses çıkarmayacağını düşünmek aptallık olur. Sizin dünden yarına değişen politikalarınız gibi yapmaz büyük devletler. Uzun vadeli planlarına bilerek ya da bilmeyerek hizmet ettiğiniz için tahammül edilirsiniz. Bir de ikinci vatanım dediğiniz etki eden ülkeler ve onların içerideki aktörleri vardır ki sizin olabildiğince savaş alanına girmenize, zayiat vermenize ve suç dosyanızın kabarmasına çalışırlar.
Zafer diye paketlenen operasyonlardan sonra bir bakmışsınız ki ordunuz aslında tarihinin en güçsüz zamanındaymış. Bir bakmışsınız ki ülkeyi getirdiğiniz noktada sizi en çok alkışlayanlar en nefret edenler olmuş.
Millete kahramanlık, dik durma, ayağa kalkma diye sunduğunuz şeylerin ne kadar kötü maceralar olduğu ileride görülecek. Siz ne zaman aklınızı bu kadar kaybettiniz ya da siz iktidara geldiğinizde ülkeyi neredeyse AB’ye sokuyordunuz ne oldu da bütün aklınız gitmiş kısmına girmeyeceğim. Bunun cevabını vakti geldiğinde yine siz vereceksiniz büyük bir pişmanlıkla.
(tr724)