[Barbaros J. Kartal]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün öğle saatlerinde Ankara’da bir törende yaptığı konuşmada dile getirdiği “…kalkıp bildiriler yayınlamak suretiyle bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na, bu ülkenin hükümetine saldırmak hiçbir siyasetçiye yakışmaz. Ondan sonra da ‘niye yargıya gidiliyor.’ Eee nereye gidilecek? Herkes haddini bilecek” sözlerinden hemen sonra AKP, CHP’nin dün yayınladığı bildiri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Bir siyasi partinin bir diğerini mahkemeye verdiği pek sık rastladığımız bir şey değil. Siyaseten hakkınızda iddia edilen bir şey varsa siz de benzer açıklamalarla ya da toplantılarla cevap verirsiniz. Zaten CHP, bildirisinde AKP ve Erdoğan ile ilgili hiçbir iddiayı ilk kez dile getirmiyor. Bildiri, basın toplantılarında ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında sıkça tekrarlanan cümlelerden ibaret. Erdoğan’ın konuşmasından yaklaşık 10 dakika sonra CHP’yi mahkeme verdiklerini sosyal medya hesabından duyuran AKP genel sekreteri Abdülhamit Gül, Erdoğan’ın sözlerine paralel bir şekilde CHP’yi terör örgütlerinin yanında durmakla eleştirdi.
CHP, iki cami arasında beynamaz gibi kaldı
İşin garip yanı AKP’nin CHP’yi yan yana gelmekle suçladığı kesimlerin en büyük şikayeti bizzat CHP’nin kendisi. HDP’liler Kemal Kılıçdaroğlu’nun başta Demirtaş ve Yüksekdağ hakkında olmak üzere gözaltılara verdiği tepkinin düşüklüğünden şikayetçi. Bir siyasi parti meclisten yargı yoluyla alaşağı edilirken Kılıçdaroğlu’nun olmasa iyi olurdu meyanında sözleri HDP’lileri tatmin etmedi.
Kılıçdaroğlu bu eleştirileri doğrularcasına dün grup toplantısındaki “…ama seçimle gelen ben hukukun üstündeyim diyemez, ben savcıya gitmem hakime gitmem diyemez. Gidecektir ifadesini verecektir. Hiç kimse yargılamanın dışındadır diye bir ayrıcalığı yoktur…” sözleri ile bir nevi Başbakan Binali Yıldırım ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın gözaltıların siyasi bir sebebe dayanmadığını anlatmak için dile getirdiklerini tekrar etmiş oldu.
Yine AKP, CHP’yi cemaatle ya da bugünkü korku imparatorluğundaki adı ile FETÖ ile beraber olmakla suçluyor. Oysa CHP temsilcilerinin herhangi bir konu ile ilgili konuşmaya başlarken amentüleri önce FETÖ’yü telin etmek. Kılıçdaroğlu yine grup konuşmasında terör örgütü olarak bahsettiği cemaate zamanında AKP’nin verdiği desteği uzun uzun anlattı.
Erdoğan’ın kelime hazinesiyle muhalefet
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’lilerin düştükleri en büyük tuzaklardan bir tanesi Erdoğan’ın söylemine dolaylı destek vermeleri ve Erdoğan’ın kelime haznesi ile kendilerini ifade etmeye kalkışmaları. Cemaat aleyhine yazdığı yazılarla bilinen ve gözaltına alındığında bu kadar da olmaz denilen Hikmet Çetinkaya herşeyi diyebilirsiniz ama terör örgütü diyemezsiniz dediği cemaat için Kılıçdaroğlu’nun ve solcuların bakışı AKP ile paralellik gösteriyor. Ergenekon etkisi ile cemaate duyulan kin Kılıçdaroğlu’nun her kesimle iletişim halinde olmak ile farklı bir görüntü kazansa da CHP’lilerin cemaatin başına gelenlerden şikayet etmediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak cemaat diye başlayan mücadelenin aslında bir parti-cemaat kavgası olmadığı Türkiye’nin otoriter ve diktatör bir yöne doğru adım atmasındaki en büyük engelin ortadan kaldırılma meselesi olduğu halen görülemiyor. CHP’nin havuz medyasında nasıl bir kuşatma altında olduğunu söylemeye gerek yok. İktidar korkusu sebebiyle CHP’ye lütfen yer veren gazete ve kanalları da göz önünde bulundurursak Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonun hala CHP’ileri kendine getirmediğini görmek ülke adına düşündürücü. Kimsenin cemaate sempati duymadığından zerre şüphesi olmadığı gazeteciler uydurulmuş FETÖ ambalajı ile derdest edilirken, FETÖ’den yargılanan bir savcının Cumhuriyet gazetesi ilgili verdiği kararları hala işbirliği yapıyorlar diye sunmak gerçekten resmin okunmadığını gösteriyor.
Kısır döngüden çıkmaya niyetleri yok
Binlerce savcı ve hakimin meslekten haksız bir şekilde atıldığı, mallarına el konulduğu bir dönemde bir savcı nasıl oluyor da sözde FETÖ’ye üye olmakla suçlanıp görevine devam edebiliyor. Zaten Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bununla ilgili meclis genel kurulunda kendisine sorulan soruya ‘o olmasa başkası da bu işi yapabilirdi’ diyerek aslında kimin talimatlarının uygulandığını açık açık itiraf etti.
CHP ve sol muhalefet, PKK ve FETÖ ile işbirliği yapıyorlar algı oyununa cevap vermeye çalıştıkları sürece bu kısır döngüden çıkmak mümkün olmayacak. Diktatör derlerse desinler diyen Erdoğan’ın artık her şeyi yapabileceği konusunda hala şüpheleri var ise çok yanılıyorlar.
Sonuç alamayan muhalefet
“CHP örgütlü pasifliktir. CHP örgütlü pısırıklıktır. CHP örgütlü örgütsüzlüktür.CHP örgütlü korkudur aynı zamanda, kendi gölgesinden bile korkudur.” Diken’deki köşe yazısında Mustafa Alp Dağıstanlı, doğruları tespit edip hiçbir iş yapmayan CHP için bunları diyor. İlave yaparsak CHP’lileri olay sonrası suç mahalline gelmiş adli tıp uzmanlarına benzetebiliriz. Cinayet olup bitiyor CHP’liler fotoğraf çekmeye geliyor.
AKP’nin ilk yıllarında Anayasa Mahkemesine taşıdığı dosyalarla AKP icraatlarına kısmen engel olabilen CHP’nin, Anayasa Mahkemesinin yapısının değişmesiyle uzun süredir engelleyebildiği radikal AKP icraatı yok. Askeri vesayetin olduğu yıllarda kendisi yerine yapılan örtülü muhalefet ile tatmin olabilirken bugün ikisinin de olmadığı Türkiye’de Erdoğan vesayeti ile nasıl mücadele edeceği konusunda henüz bir politika belirlemiş değil.
CHP kimseye sahip çıkamazken
Gülten Kışanak’ın içeri alınmasından sonra Diyarbakır’da beklenen toplumsal tepkinin gelmediği konuşulurken hemen akabinde Demirtaş ve diğer HDP’liler için benzer sessizliğin görülmesi tabandaki CHP’lileri korkutuyor. Örgütlü ve ezici bir çoğunlukla PKK ile aynı tabanı paylaşan HDP cephesindeki bu sessizlik yarın benzer şeyler kendi başlarına geldiğinde kimsenin kendilerine sahip çıkmayacağını teyit ediyor.
CHP’li belediyelere yapılan (…) baskınları, Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Eren Erdem ve Enis Berberoğlu gibi vekillerin gözaltına alınacağı iddiaları, CHP’lilere yapılan saldırılar ileride yaşanması ihtimal gelişmeler karşısında oldukça ufak kalabilir.
Aslında CHP tarihi de neler olabileceği konusunda yeterli donelere sahip. İnönü’nün izin verilmediği gerekçesiyle miting yapamadığı, treninin taşlandığı, Ecevit’in suikast tehlikesi atlattığı o günlere doğru gidiyoruz. AKP ile MHP’nin ülkede radikal değişikliklere yol açacak temel meselelerde paslaşmaları ve CHP’yi giderek marjinalize etme taktiklerine karşı artık Kılıçdaroğlu’nun sonuç alıcı somut şeyler yapması gerekiyor.
CHP seçmeni bildiride yer alan demokratik direnişe uyup sokağa çıkarsam gözaltına alınırım, tutuklanırım, hatta öldürülürüm kaygısı taşıyor. Milletvekillerinin Twitter mesajlarındaki cesaretin birazını göstererek tabanlarına örnek olma vakti geldi geçiyor. Bu kadar pasif bir CHP’nin ülkenin başına gelen her şeyin sorumlusu olduğu suçlamaları aslında büyük bir avantaj. Öyle de böyle de din düşmanı, PKK destekçisi, FETÖ işbirlikçisi denilen bir partinin artık korkacak yaftalamanın kalmadığına inanması gerekiyor…
SON BİR NOT: CHP’liler, Cemaati AKP’nin bu denli güçlenmesinde suç ortağı olmakla suçluyor. Eğer şu an içinde bulunduğumuz felakette bunu tartışacaksak CHP’nin canhıraş şekilde destek verdiği 27 Mayıslar, 28 Şubatlar, 27 Nisanlar olmasa idi, askeri vesayetle işler görülmese idi, laiklik din özgürlüğünü temin edecek şekilde uygulansa idi, kimsenin eğitim hakkı saçma sapan başörtü yasağıyla engellenmese idi ve bunun gibi onlarca şey sayabiliriz zaten AKP diye bir parti olmayacaktı. O yüzden geçmişi tartışmayı şu karanlık tünel sonrasına bırakıp inşallah aydınlığa çıktıktan sonra daha iyi bir Türkiye için herkes eteğindeki taşları dökebilir. (TR724)
Bir siyasi partinin bir diğerini mahkemeye verdiği pek sık rastladığımız bir şey değil. Siyaseten hakkınızda iddia edilen bir şey varsa siz de benzer açıklamalarla ya da toplantılarla cevap verirsiniz. Zaten CHP, bildirisinde AKP ve Erdoğan ile ilgili hiçbir iddiayı ilk kez dile getirmiyor. Bildiri, basın toplantılarında ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında sıkça tekrarlanan cümlelerden ibaret. Erdoğan’ın konuşmasından yaklaşık 10 dakika sonra CHP’yi mahkeme verdiklerini sosyal medya hesabından duyuran AKP genel sekreteri Abdülhamit Gül, Erdoğan’ın sözlerine paralel bir şekilde CHP’yi terör örgütlerinin yanında durmakla eleştirdi.
CHP, iki cami arasında beynamaz gibi kaldı
İşin garip yanı AKP’nin CHP’yi yan yana gelmekle suçladığı kesimlerin en büyük şikayeti bizzat CHP’nin kendisi. HDP’liler Kemal Kılıçdaroğlu’nun başta Demirtaş ve Yüksekdağ hakkında olmak üzere gözaltılara verdiği tepkinin düşüklüğünden şikayetçi. Bir siyasi parti meclisten yargı yoluyla alaşağı edilirken Kılıçdaroğlu’nun olmasa iyi olurdu meyanında sözleri HDP’lileri tatmin etmedi.
Kılıçdaroğlu bu eleştirileri doğrularcasına dün grup toplantısındaki “…ama seçimle gelen ben hukukun üstündeyim diyemez, ben savcıya gitmem hakime gitmem diyemez. Gidecektir ifadesini verecektir. Hiç kimse yargılamanın dışındadır diye bir ayrıcalığı yoktur…” sözleri ile bir nevi Başbakan Binali Yıldırım ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın gözaltıların siyasi bir sebebe dayanmadığını anlatmak için dile getirdiklerini tekrar etmiş oldu.
Yine AKP, CHP’yi cemaatle ya da bugünkü korku imparatorluğundaki adı ile FETÖ ile beraber olmakla suçluyor. Oysa CHP temsilcilerinin herhangi bir konu ile ilgili konuşmaya başlarken amentüleri önce FETÖ’yü telin etmek. Kılıçdaroğlu yine grup konuşmasında terör örgütü olarak bahsettiği cemaate zamanında AKP’nin verdiği desteği uzun uzun anlattı.
Erdoğan’ın kelime hazinesiyle muhalefet
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’lilerin düştükleri en büyük tuzaklardan bir tanesi Erdoğan’ın söylemine dolaylı destek vermeleri ve Erdoğan’ın kelime haznesi ile kendilerini ifade etmeye kalkışmaları. Cemaat aleyhine yazdığı yazılarla bilinen ve gözaltına alındığında bu kadar da olmaz denilen Hikmet Çetinkaya herşeyi diyebilirsiniz ama terör örgütü diyemezsiniz dediği cemaat için Kılıçdaroğlu’nun ve solcuların bakışı AKP ile paralellik gösteriyor. Ergenekon etkisi ile cemaate duyulan kin Kılıçdaroğlu’nun her kesimle iletişim halinde olmak ile farklı bir görüntü kazansa da CHP’lilerin cemaatin başına gelenlerden şikayet etmediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak cemaat diye başlayan mücadelenin aslında bir parti-cemaat kavgası olmadığı Türkiye’nin otoriter ve diktatör bir yöne doğru adım atmasındaki en büyük engelin ortadan kaldırılma meselesi olduğu halen görülemiyor. CHP’nin havuz medyasında nasıl bir kuşatma altında olduğunu söylemeye gerek yok. İktidar korkusu sebebiyle CHP’ye lütfen yer veren gazete ve kanalları da göz önünde bulundurursak Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonun hala CHP’ileri kendine getirmediğini görmek ülke adına düşündürücü. Kimsenin cemaate sempati duymadığından zerre şüphesi olmadığı gazeteciler uydurulmuş FETÖ ambalajı ile derdest edilirken, FETÖ’den yargılanan bir savcının Cumhuriyet gazetesi ilgili verdiği kararları hala işbirliği yapıyorlar diye sunmak gerçekten resmin okunmadığını gösteriyor.
Kısır döngüden çıkmaya niyetleri yok
Binlerce savcı ve hakimin meslekten haksız bir şekilde atıldığı, mallarına el konulduğu bir dönemde bir savcı nasıl oluyor da sözde FETÖ’ye üye olmakla suçlanıp görevine devam edebiliyor. Zaten Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bununla ilgili meclis genel kurulunda kendisine sorulan soruya ‘o olmasa başkası da bu işi yapabilirdi’ diyerek aslında kimin talimatlarının uygulandığını açık açık itiraf etti.
CHP ve sol muhalefet, PKK ve FETÖ ile işbirliği yapıyorlar algı oyununa cevap vermeye çalıştıkları sürece bu kısır döngüden çıkmak mümkün olmayacak. Diktatör derlerse desinler diyen Erdoğan’ın artık her şeyi yapabileceği konusunda hala şüpheleri var ise çok yanılıyorlar.
Sonuç alamayan muhalefet
“CHP örgütlü pasifliktir. CHP örgütlü pısırıklıktır. CHP örgütlü örgütsüzlüktür.CHP örgütlü korkudur aynı zamanda, kendi gölgesinden bile korkudur.” Diken’deki köşe yazısında Mustafa Alp Dağıstanlı, doğruları tespit edip hiçbir iş yapmayan CHP için bunları diyor. İlave yaparsak CHP’lileri olay sonrası suç mahalline gelmiş adli tıp uzmanlarına benzetebiliriz. Cinayet olup bitiyor CHP’liler fotoğraf çekmeye geliyor.
AKP’nin ilk yıllarında Anayasa Mahkemesine taşıdığı dosyalarla AKP icraatlarına kısmen engel olabilen CHP’nin, Anayasa Mahkemesinin yapısının değişmesiyle uzun süredir engelleyebildiği radikal AKP icraatı yok. Askeri vesayetin olduğu yıllarda kendisi yerine yapılan örtülü muhalefet ile tatmin olabilirken bugün ikisinin de olmadığı Türkiye’de Erdoğan vesayeti ile nasıl mücadele edeceği konusunda henüz bir politika belirlemiş değil.
CHP kimseye sahip çıkamazken
Gülten Kışanak’ın içeri alınmasından sonra Diyarbakır’da beklenen toplumsal tepkinin gelmediği konuşulurken hemen akabinde Demirtaş ve diğer HDP’liler için benzer sessizliğin görülmesi tabandaki CHP’lileri korkutuyor. Örgütlü ve ezici bir çoğunlukla PKK ile aynı tabanı paylaşan HDP cephesindeki bu sessizlik yarın benzer şeyler kendi başlarına geldiğinde kimsenin kendilerine sahip çıkmayacağını teyit ediyor.
CHP’li belediyelere yapılan (…) baskınları, Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Eren Erdem ve Enis Berberoğlu gibi vekillerin gözaltına alınacağı iddiaları, CHP’lilere yapılan saldırılar ileride yaşanması ihtimal gelişmeler karşısında oldukça ufak kalabilir.
Aslında CHP tarihi de neler olabileceği konusunda yeterli donelere sahip. İnönü’nün izin verilmediği gerekçesiyle miting yapamadığı, treninin taşlandığı, Ecevit’in suikast tehlikesi atlattığı o günlere doğru gidiyoruz. AKP ile MHP’nin ülkede radikal değişikliklere yol açacak temel meselelerde paslaşmaları ve CHP’yi giderek marjinalize etme taktiklerine karşı artık Kılıçdaroğlu’nun sonuç alıcı somut şeyler yapması gerekiyor.
CHP seçmeni bildiride yer alan demokratik direnişe uyup sokağa çıkarsam gözaltına alınırım, tutuklanırım, hatta öldürülürüm kaygısı taşıyor. Milletvekillerinin Twitter mesajlarındaki cesaretin birazını göstererek tabanlarına örnek olma vakti geldi geçiyor. Bu kadar pasif bir CHP’nin ülkenin başına gelen her şeyin sorumlusu olduğu suçlamaları aslında büyük bir avantaj. Öyle de böyle de din düşmanı, PKK destekçisi, FETÖ işbirlikçisi denilen bir partinin artık korkacak yaftalamanın kalmadığına inanması gerekiyor…
SON BİR NOT: CHP’liler, Cemaati AKP’nin bu denli güçlenmesinde suç ortağı olmakla suçluyor. Eğer şu an içinde bulunduğumuz felakette bunu tartışacaksak CHP’nin canhıraş şekilde destek verdiği 27 Mayıslar, 28 Şubatlar, 27 Nisanlar olmasa idi, askeri vesayetle işler görülmese idi, laiklik din özgürlüğünü temin edecek şekilde uygulansa idi, kimsenin eğitim hakkı saçma sapan başörtü yasağıyla engellenmese idi ve bunun gibi onlarca şey sayabiliriz zaten AKP diye bir parti olmayacaktı. O yüzden geçmişi tartışmayı şu karanlık tünel sonrasına bırakıp inşallah aydınlığa çıktıktan sonra daha iyi bir Türkiye için herkes eteğindeki taşları dökebilir. (TR724)