‘Haber Bile Olmuyor!’

HABER-ANALİZ | KEMAL AY

Zulmetmeye niyetlenen önce medyayı yok eder

Ahmet Altan, Taraf gazetesini yönettiği dönemde askerî birlikten gelen kurşunlarla katledilen Ceylan Önkol’u manşete taşıdığında, diğer medya organlarının da bu habere sayfalarında yer vermesi için birkaç gün beklemesi gerekecekti. 12 yaşındaki Ceylan, askerî araziye yakın bir yerde kendi hâlinde oynarken o an kim bilir ne için kullanılan bir silahla hayatından olmuştu. Savcı olayın üstünü örtmeye çalıştı. Taraf ısrarla haber yapınca ‘ana akım medya’ olayın ciddiyetini kavradı. (Şimdiden bakınca muhtemelen ‘yandaş’ medya olayın ucu askere dokunduğu için ve asker o dönem ‘alt edilmesi gereken düşman’ olarak kodlandığı için topa girmişti.)
Altan bir konuşmasında Ceylan olayını anlatırken (mealen) şöyle demişti: ‘Diğer gazetelerin yapmadığı haberlerden bir gazete yapsanız, çok doğru bir gazete çıkarmış olursunuz.’ Bir sürü başka noktada eleştirebilirsiniz ancak gerçekten de Ahmet Altan’ın gazeteciliği bu ‘ana akım’ (belki de ticarî demeliyiz) medyayı aşabildiği için belki de Taraf gazetesi kısa süreli hayatında ciddi bir etki bıraktı. Bugün sadece Ergenekon ve Balyoz haberlerine bakarak Taraf’ı eleştirenler, gündeme taşıdığı birbirinden önemli konuları görmezden geliyorlar. Ceylan Önkol cinayeti onlardan sadece biriydi ve doğru düzgün kimse de bunun bedelini ödemedi.
İnsan hayatının ‘ucuz’ olarak adlandırılması çok sık insanların ölmesinden çok bu olağandışı ölümlerin sorumlusu olan kimselerin hiçbir surette sorumlu tutulmamasıyla ilgili. İşte yakın zamanda yıldönümünü idrak ettiğimiz 17 Ağustos 1999’daki deprem sebebiyle sadece Veli Göçer’in medyada bir balon olarak şişirilip cezalandırılması ve diğer hiçbir sorumlunun (en başta da bu yapıları denetlemeyen idari amirler) topluma hesap vermemesi bunun en bariz örneklerinden. Hızlı tren faciasının yaşandığı dönem Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım’ın bugün Başbakan olması kimseyi şaşırtmıyor mesela.
‘İKNA’ İŞKENCELERİ
Önceki gün kanser olduğu hâlde bir türlü hapisten çıkarılmayan ve ölümüne ramak kala alelacele tahliye edilip hayatını biçare bir şekilde kaybeden Yargıtay Hâkimi Mustafa Erdoğan’ın ardından Kerem Altıparmak şu serzenişte bulundu: ‘Haber bile olmuyor!’ Devletin ‘intikam’ parolasıyla başlattığı zulümler silsilesi içinde ‘haber bile olmayan’ gelişmeler o kadar fazla ki… Mustafa Erdoğan (Rabbim merhametinin en tatlı tecellileri ile muamele buyursun) belki de ‘terhis olarak’ kurtuldu bu hayattan diyebiliriz gönül rahatlığı ile. Son zamanlarda hamile kadınların hastane hastane kovalanıp tutuklanmaya çalışılmaları, hapishanede bebeğiyle birlikte ‘ceza çeken’ (aslında zulüm gören) kadınların varlığı nispeten ‘haber’ olmaya başladı. Ancak ‘haber’ dahi olamayan işkenceler, keyfî eziyetler, sindirme çabaları da mevcut.
Malum Erdoğan tutturdu, ‘yargımız’ bu yıl sonuna kadar mahkûmiyet kararları verecekmiş. Mevcut davalarda ‘zorla’ imzalattırılan itirafnamelerle ve Baro avukatlarının zorlamasıyla (bu yaşananların tek sorumlusu AKP değil, aynı zamanda bu baroları yöneten Ümit Kocasakal ve Metin Feyzioğlu gibilerdir elbette) verilen ‘etkin pişmanlık’ ifadeleriyle oluşturulan ‘dosyalar’ bir bir karara bağlanacak ve muhtemelen yıl sonunda bu ‘terör örgütü’ meselesini ‘tescillemiş’ olacaklar. Bu ‘hazırlıklar’ sessiz sedasız, medyaya yansımadan fazlaca devam ediyor ve bunun en büyük parçası da fiilî ve psikolojik işkence. Zira tescil aşamasından sonra ‘ikna’ aşaması gelecek ve en ikna olmamış kesimler bile dosyalara eklenen ‘ifadelerle’ bir şekilde tatmin edilecek.
Bu sebeple devlet bütün birimleriyle bu işe bakmakta. Düşünün ki G20 üyesi bir ülke, yüzlerce yıllık bürokrasi birikimine sahip bir devlet, Müslüman olduğunu iddia eden idareciler eliyle şu anda bir topluluğu ‘damgalamak’ için sabah akşam mesai harcıyor. Suç bulamadığı yerde suç uyduruyor. Bütün ‘ana akım’ medya ByLock’a hâlen suç muamelesi yapıyor. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hatırlatmasa ByLock üzerinden insanları suçlu ya da suçsuz göstermeye devam edecekler. Muhalefette çok sayıda insan Cemaat’in damgalanmasından hoşnut, bu arada yapılan adaletsizlikler pek kimseyi ırgalamıyor. Vicdanlarının en çok sıkıştırdığı noktada, ‘Siz de yaptınız’ deyip geçiştiriyorlar. Sanki gerçekten de aynı şeyleri Cemaat yapmış olsa, bugünkü haksızlıklar meşruiyet kazanır ya da kendi suskunlukları haksızlık olmazmış gibi.
GERÇEK ÖZGÜRLÜK
Bugün medyada Ahmet Altan’ın Taraf’ı gibi bir gazetenin olmaması, bütün eksiklerine ve yanlışlarına rağmen bu sebeple büyük kayıp. Altan 1990’larda Kürtlerden yana durduğu için ‘ana akım’ medyadan kovalandı. 2010’larda bu kez Cemaat’e ‘vebalı’ muamelesi yapmadığı için şimdi hapiste. Aslında ‘dışarıdaki’ gazetecilerden daha özgür. Bunu da yaptığı tarihî savunmada herkese gösterdi. Hâlen ne düşünüyorsa, onu büyük bir yüreklilikle dile getiriyor. Ceylan Önkol’un ölümünü hiç kimse haber dahi yapmazken manşetten verme cesaretine sahip çünkü. Başkalarına bakarak değil kendi değerlerine bakarak hareket edebiliyor çünkü. Bir meselenin ‘haber’ olup olmadığına patronlarının çıkarlarına ya da siyasetin rüzgârına göre karar vermiyor.
Geri kalansa ‘kendi cemaatinin’ konforunda, o cemaatte bir yere gelebilmek için çabalıyor sadece. Özgür değiller. Dost sohbetlerinde dile getirdikleri meseleleri yazmaktan, topluma da anlatmaktan acizler. Görüyorlar ama gördüklerini tasvir etmeye yetkili değiller. Gözleri kendilerininse, dilleri ve elleri başkalarının. Koskoca bir topluluğa ‘akıllarını kiraya vermişler’ diyerek ahkam kesiyorlar ancak bütün bir hayatlarının ‘kiralık’ olduğunu unutuyorlar. Aynalarını kırmış, kalplerini çıkarmışlar. Başka türlüsünü aklım almıyor çünkü…
(TR724)