Mezarlığa provakasyon için mi gittim?

Pazartesi akşam, Romanya’daki soydaşların ileri gelenlerinden Mustafa Ali Mehmet’in vefat haberini aldım. Hızlıca bir metin yazıp yazıp sayfaya koydum.

Cenazesinin nerede, ne zaman defnedileceğinin teyidini hocadan aldım. Mustafa Hoca’yla hukuku benden daha eski olan meslektaşım Hayri Gül’ü de alıp cenaze mahalline doğru yola koyuldum.

Cenazeye hem son insani görev, hem de hakkında TBMM’de anma yapılan, Romanya’da tanınmış bir kişinin defnini haberleştirmek niyetiyle gittim. Vaktinde varırsak sitemizin facebook sayfasından cenazeyi canlı yayınlayacaktım, başlığı yolda yazdım.

KİMSEYLE YÜZ GÖZ OLMAMAK İÇİN GEÇ GİTTİM

Diğer yandan cenaze mahalline erken gitmeyi, katılımcılarla yüz göz olmayı hiç mi hiç istemiyordum. Zaten onlarla işim yoktu. İşim, rahmetliyle ilgili hafızalarda kalacak görüntüleri toplamaktı.

Nitekim vardığımızda namaz öncesinde okunan dua bitmek üzereydi. Canlı yayın niyetimden vazgeçerek normal kayıt yapmaya başladım. Bir dakika geçmemişti ki, adının Sait Evren Güner olduğunu sonradan öğrendiğim kişi beni engelledi.

Musallada yatan cenazenin 1 metre yanındaydık, diyaloğun uzamaması için biraz kenara geçmeyi tercih ettim. Ama Güner’in ne mesleğime, ne musallada yatan cenazeye saygısı vardı.

Çekim yapamayacağımı söylüyordu. Oysa takip ettiğim olay büyükelçiliğin bir organizasyonu değildi. Cenaze sahibinin katılımla ve basının takibiyle ilgili bir sınırlaması da yoktu. Üstelik, benim dışımda iki gazeteci programı takip ediyordu.

Bana engelleme gerekçesi olarak gösterilen ‘Türkiye toprakları’na elimi kolumu sallaya sallaya girmiştim, kapıda şoför Kamil ile selamlaştım sadece.

ARANAN TERÖRİSTLER MEZARLIKTA!

Ama müsteşar ve yanına sonradan gelen kişi, jandarma çağıracaklarını söyleyerek dışarı çıkmamda ısrarcı oldu. Zaten o sırada Büyükelçi Füsun Aramaz, ‘aranan teröristlerin mezarlıkta olduğu’ ihbarını Oktay’a dikte ediyormuş.

Derdim şov olmadığı için tartışmayı daha fazla uzatmak istemedim, alanı terk ettim. Şov yapmak isteseydim, jandarmaları bekler, jandarmanın beni zorla alandan atmasını kaydeder, büyük bir diplomatik krizin ateşleyicisi olurdum. İnanın bizdeki vicdanın kırıntısı bunlarda yok.

BİR GÜN ÖNCE ŞEHİTLİKTE ÇEKİM YAPTIM

Bir detayı atlamamalıyım: Aynı mekanda bir gün önce haftanın özeti yayınını yaptım. Mezarlıkta çalışmaya başladığını o gün öğrendiğim Mehmet Öner’le hoşbeş ettik. Çekim için izin istedim; ‘hay hay’ dedi. Hatta Tatar Birliği Başkanı Mefkure Hanım ile ayak üstü sohbet ettik.

Aradan 24 saat geçmemişti ki, saldırgan, bağırıp çağıran, meslektaşım Hayri Gül’ün telefonunu kırmaya kalkan bir Mehmet ile karşı karşıyaydım. Yine de sakinleştirmeye çalıştım; yaşanan skandaldaki tek korumasız sivil, Mehmet idi. İki senedir bir türlü kadroya alınmadığından yakınmıştı bir gün önce. Ama şaşırmadım, Türk toplumunun güce bakıp ağız değiştiren klasik karakterlerinden biriydi o.

Bir gün önce hoş beş ettiğimiz şehitlik çalışanı Mehmet Öner saldırganca müdahale ederken, Eğitim Müşaviri Seyfi Özkan da, parmak sallayarak tepki koydu.

DİPLOMASİ YOK AKIL TUTULMASI VAR

Normal bir ülkede basın mensubunun görevini engelleyen herkes haber olur. Büyükelçilik mensupları bunu bilmeyecek kadar cahilse o makamı boş yere işgal ediyorlar. Sıradan bir Türk vatandaşını o makama koysan bunu idrak eder. Mesleki onurunu ayaklar altına alma pahasına mezarlıktaki cenazenin haber yapılmasına mani oldular.

Geçen yıl Köstence’de Amerikalı diplomatın kürsüden indirilmesi hafızalardayken, bana yapılanı anormal karşılamıyorum aslında. Çünkü hiçbirinde diplomatik zeka kalmamış, hepsi otoriter rejimin köleliğini yapıyor. Her iki skandalın, dini içerikli bir programda yaşanmış olması, makamlarını koruma/üstlerine yaranma adına her türlü kutsalı kirletebileceklerini gösteriyor.

Bana olan kinlerinin bir nedeni de, pazar günü Türkiye’deki hak ihlallerine dikkat çektiğim plastik sandalye eylemi. Hakkımda kullandıkları ‘aranan terörist’ tanımlamasıyla, protesto ettiğim fiili durumu, Romanya kamuoyunun hafızasına kazımış oldular.

Bana olan kinlerinin bir nedeni de, pazar günü Türkiye’deki hak ihlallerine dikkat çektiğim plastik sandalye eylemi.

NİYETİM PROVAKASYON OLSA…

Bir kez daha söylüyorum; benim amacım Mustafa Hoca’nın son kez haberini yapmaktı. Niyetim şov ve provakasyon olsa, inatla bugün Şehitlik’te düzenlenecek 29 Ekim törenine girmeye kalkardım. Eminim ki, bugün için oraya en az bir minibüs jandarma çağırmışlardır.

Ama şunu açıkça yazıyorum: Ben haberciyim, haber değeri gördüğüm her yere giderim, gitmeye devam edeceğim. Romanya topraklarında gazeteciliğin kuralları bellidir, bu çerçevede kaldığım sürece beni kimse engelleyemez. Bana görünmek, kadrajıma girmek istemeyen varsa, o etkinliğe gelmez, kendi tercihidir.

YANLARINA KALMAYACAK

Mezarlıkta maruz kaldığım muameleyi yanlarına bırakmayacağım. Dışişleri ve AB nezdinde girişimlerimi yapacağım. Varsınlar bana hain demeye devam etsinler, bir gün kendileri de ‘hukuk, hukuk’ diye ciyaklayacak.

İyi niyetimle yine bir tavsiyede bulunayım: Artık faşist jargonu bırakın; hiçbir demokratik ülkede bunların karşılığı yok. Hele bunu tecrübe etmiş Romanya’da tamamen ters tepiyor.

NECDET ÇELİK, BÜKREŞ