Aksiyon Zamanı

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

15 Temmuz’da hiç şaşkınlık yaşamayan tek kişi sanırım Erdoğan’dı. O ve çevresinde senaryoyu bilen az sayıda kişi hariç herkes şok yaşadı. Üretilen söylemlerin aksine 15 Temmuz ve sonrası gelişmelerde en büyük şaşkınlığı Hizmet insanları yaşadı. Çok ağır ithamla karşı karşıya kaldılar ve önceden hazırlanmış listeler üzerinden büyük bir tasfiyeye maruz kaldılar. Ağır ve tahammülü zor, travmatik bir sürece girildi. 15 Temmuz kanlı tiyatrosunda yaşanananlar, ithamlar, iftiralar, devletin bütün gücüyle sıradan hayat yaşayan insanlara abanması, hayatları cehenneme çevirmesi Hizmet mensuplarını uzun süre eylemsiz, hareketsiz bıraktı. Pek çoğumuz sanki dünyadan kopmuş gibi, korkunç bir hikaye ile hipnoz edilmiş gibi durgundu, suskundu, içe dönüktü. Yaşanan her bir zulüm taş gibi insanların yüreğine oturuyor, boğazına düğümleniyordu. İçimizde değirmen taşları dönüyor, damarlarımızdan kan çekiliyor, beyinlere her vakayla zehirli kıymıklar batıyordu. İnsanlar yüzüne hüzün ifadesi resmedilmiş robotlar gibi dolanıyordu ortalıkta.
15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar Hizmet insanlarını sadece ağır bir zulme maruz bırakmadı; eskiye dair eleştiriler, sonraya dair acabalar çıktı ortaya. Birlikte hareket etmeye alışmış, aksiyonu hep düşüncenin önünde olmuş, hayatı koşuşturmayala geçen kitle bir anda büyük bir boşluk, eylemsizlik, koordinasyonsuzluk içinde kaldı. Kafalara bir sürü soru üşüştü. Herkes biryerlere dağıldı, imkanlarını, kabiliyetlerini kaybetti. Bağlantılar koptu, adeta küçük bir kıyamet yaşandı. ilk 6 ayda insanlar ne olduğunu anlamaya çalıştı. Şoktan sıyrılma çabalarına rağmen net olarak 1 yıl Hareket eylemsiz, donuk vaziyette kaldı. Akademisyenler, gazeteciler neler olduğu, geleceği nasıl inşa etmek gerektiği, neleri tekrar etmemek, neleri nasıl yapmak gerektiği konusunda konuşmaya, yazmaya başladılar.
İLK DEFA YAŞANAN BİR SÜREÇ
Zalim bütün hışmıyla zulmüne devam ettiği, acılar, baskılar sürdüğü için bazıları bu sorgulamaları, düşünceleri yersiz ve zamansız buldu. Hizmet ilk defa eylemin olmadığı veya pek az olduğu ama söylemin/konuşmanın öne çıktığı bir dönem yaşıyordu. Dışarıdan çok eleştirilere, ithamlara maruz kalmıştı ama içten ilk defa böyle sarsılıyor, sorgulanıyordu. Yaşanan ağır süreç sarsılmalara, huzursuzluklara neden oluyordu. Zira Hizmet insanları 40 yıldır önüne hedeflerin konduğu bir ortamda ve mutlak bir uyum, ahenk içinde iş yapmışlardı. “Harekette bereket vadır”, “Kervan yolda düzülür” mantığı ile hedefe doğru yola çıkılıyor, karşılaşılan duruma göre revizyonlar yapılıyordu. İnsiyatif kullanma zayıftı; otonom hareket etme kabiliyeti yeterince gelişmemişti. İnsanların zihin dünyası, dava düşüncesi, idealleri koşturmacanın, aksiyonun içinde şekilleniyordu.
15 Temmuz ve sonrası yaşananlar, dünyanın heryerine tohum gibi saçılmalar, hapislere atılmalar Hizmetin yerleşik düzenini, kurallarını, teamüllerini değişmeye zorluyor. Hizmet insanlarının en önemli vasfı hareket, aksiyon. Aksiyon olmadığında boş konuşmalar, hedeften uzaklaşmalar başlıyor. Birlikte bir yöne doğru koşturma olmayınca ittihadı korumakta zorlanıyor, atalet ve umutsuzluk girdabına saplanıyoruz. Şu sıralar Mağduriyetler, acılar, Türkiye’de yaşananlar, gurbette çekilenler, maruz kaldığımız ithamlar ve iftiralar kafası karışıklardan zihni berraklara, umutsuzlardan küskünlere kadar hepimizi birarada tutacak ve aynı yönde aksiyon almaya neden olacak en güçlü ortak noktamız. Kosova’da yaşanan kaçırma olayı aksiyon tarafımızı tekrar ortaya çıkardı. Hertürden arkadaşımızı mağduriyetler etrafında, zulme karşı tekrar tek bilek yaptı. Kendisini nerede konumlandırırsa konumlandırsın, hiç bir arkadaşımızın mağduriyetlere duyarsız kaldığını düşünmüyorum. En sert eleştirileri yapanlar dahi bir mağdur arkadaşımız söz konusu olunca bir şeyler yapma meburiyeti hissediyor. Eylem, aksiyon olunca küskünlükler bitiriyor, farklı mülahazalar önemsizleşiyor; tulumbasını alan yardıma koşuyor.
HÂLÂ ŞOKTAN KURTULABİLMİŞ DEĞİLİZ
Yaklaşık 2 yıl olmak üzere ve 15 Temmuz’la girdiğimiz şoktan kurtulabildiğimiz, derde deva çözümler, projeler üretebildiğimiz söylenemez. Binaları imkanları kaybetsek de insan unsuru, insana dayalı potansiyel aynen duruyor. Ama bu potansiyeli yeni hale göre, yeni bir heyecanla harekete geçirmekte geciktik. İnsanlara heyecan veren genel kabul görecek projelere, eylem planlarına, aksiyon almalara ihtiyaç var. Mağdurlara muavenet, hapistekilere destek olmak çok önemli ve vicdani görevler. Açıktan örtülü, bireysel kollektif herkes bu noktada bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ancak mağduriyet sarmalından çıkıp insanları harekete geçirecek, yeni bir dinamizm oluşturacak projeler, hedefler koymalıyız önümüze. Bunun artık bir merkezden ve talimatla olması gerekmiyor. “İhtiyaçlar icatların rehberidir” derler. Ülkelerin, coğrafyaların durumuna, kültürüne göre insanlarımızı durağanlıktan, yılgınlıktan kurtaracak eylem planları yapmalıyız. Bu konuda bireysel kabiliyetlerin önünü açmalı, insanları arayışa yönlendirmeli, cesaretlendirmeliyiz. Bizler koştururken tatmin olan, aksiyon halinde iken derinleşen insanlarız. İki yıllık süreç ortaya koydu ki aksiyon yoksa atalalate, umutsuzluğa gömülüyoruz; ittihadı korumakta da zorluk çekiyoruz.
Peki, eleştiri sorgulama olmamalı mı?
Onu engellemenin artık imkanı yok. İnsanlar soracak, sorgulayacak ve pek çok şeye cevap arayacak. Bundan sonra “sizin bilmediğiniz şeyler var” bir cevap olmaktan çıktı. “Vardır bir hikmeti” dendiğinde insanlar artık sukut etmeyecek, o hikmetin ne olduğunu öğrenmek isteyecekler. “Falan abi, falan büyüğümüz böyle dedi” dendiğinde artık insanlar sözleri başta İslam’ın esaslarına ve Hizmetin temel ilkelerine vuracak ve ona göre değer veecekler. Sorgulayanları susturmak, dışlamak, rencide etmek çözüm değil. Onların fikirlerinden de yararlanarak yeni eylem planları ortaya koymaya, aksiyon almaya ihtiyaç var. Böylece sorular, sorgulamalar kuru ve teorik eleştiri olmaktan çıkar, derde çare çözümlere, rasyonel, yararlı projelere dönüşür.
Hizmet elbette düşünen, üreten ve bir makuliyet etrafında biraraya gelen insanlar hareketi. Ama herşeyi ayrıntılı planlayıp yola çıkmak yerine temel hedefler belirleyerek yola çıkma, yolun durumuna göre hedefleri-usulü revize etme hizmetin genel tavrı oldu. Artık her işin merkezden planlanması, ayrıntılı iş planları, herşeyin sorulup edilerek yapılması dönemi geride kaldı. Genel ilkeler ve prensipler çerçevesinde global düşünüp yerel hareket ederek (think global, act local), yeni eylem planlarıyla insan potansiyelemizi tekrar harekete geçirmeliyiz. Durağanlık, durgunluk yozlaşmayı, kokuşmayı ve ihtilafları artıracaktır. Hariçten ahkam kesmek yerine sorgulamaları, tartışmaları eylem halindeyken, koştururken yaparsak daha rasyonel olacak ve işe yarayacaktır. Kosova’da bir grup arkadaşımızın kaçırılması ve buna karşı gelişen spontane tepki bir aksiyon oluşturdu ve herkesi bu amaç etrafında kenetledi.
DÜN DÜNDE KALDI, YENİ SÖZ SÖYLEMEK LAZIM
İki yıldır ağırlıklı olarak duygusal ve reaksinoner davranıyoruz. Hergün Erdoğan’a sövmek, tepkisel davranmak içimizi soğutsa da sonrasına dair bize bir fayda getirmeyecek. Başkalarının belirlediği gündemin peşinden gitmek, onların ürettiği söylemlere cevap yetiştirmek yerine kendi gündemimizi oluşturmalı, kendi söylemimizi kendimiz üretmeliyiz. Hizmet hep müsbet hareket oldu, birilerine sövmek, karşıt olmak yerine alternatifler üretti, güzel şeyler ortaya koydu. Ürettiği yolları bugün AKP dahil pek çok kesim kullanıyor. Şimdi yeniden ve yeni şeyler üretme, ortaya koyma, aksiyon zamanı.
Mevlana’nın dediği gibi: “Ne kadar söz varsa düne ait, dünle beraber gitti cancağızım; şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Neler yapılabilir?

    • Hizmet bir eğitim hareketi. En önemli insan potansiyeli öğretmenlerden oluşuyor. Ama Türkiye’de kurumlar yitirildi. Dünyada pek çok coğrafyada sıkıntılar var. Eğitimde Hizmet yeni bir paradigma geliştirmek zorunda. Kurumsal eğitime alternatif, kurumsuz eğitim, internet üzerinden eğitim-okul-üniversite modelleri ortaya konmalı. E-eğitim modelleri bir ülkeyle, sınırla, mesafe ile bağımlı olmaksızın çalışabiliyor ve dünyada giderek yükselen trend. Bu konuda eğitimciler ve IT’ciler müşterek projeler üretebilirler.
    • E-ticaret hergeçen gün dünya ticaretinde ağırlığını artıırıyor. Bilgisayarla, teknoloji ile yakınlığı olan arkadaşlarla ticareti bilenler pekala birlikte projeler geliştirebilirler ve bunu dostlarıyla paylaşabilirler. Mevcut insan stokumuzu dikkate alarak, Hizmet yönü de olan iş planları üretebilirler. Bu konuda platformların ve güzel çalışmaların olduğunu biliyoruz. Fakat burada klasik tüccar mantığıyla rekabetçi değil; paylaşımcı bir zihniyete ihtiyaç var. Tecrübe sahibi olanlar başka arkadaşlara, coğrafyalara tecrübelerini transfer edebilirler.
    • İnsanların bildiği ve yaptığı işi yeni coğrafyalarda yapması, mesleği ile hizmet düşüncesini beraber yürütmesi en kolay ve verimli yol. Ancak pek çok arkadaş ya dil bilmiyor ya ülkelerin kurallarını. Türkiye’de veya dışarda aynı meslekten insanlar biraraya gelerek, ülkeyi ve kuralları bilenlerden destek alarak yeni çözümler, projeler, çıkış yolları bulabilirler. Yurt dışına çıkan insanlar genellikle el yordamıyla yol, usul öğreniyorlar. Bu yönüyle yerleşik insanların desteği ve rehberliği çok hayati.
  • Başarılı örneklerin paylaşılıp farklı coğrafyalara uyarlanması deneme yanılma maliyetini ve tecrübe için gereken zamanı azaltacaktır. Başarılı olmuş bireysel iş modellerini veya hizmet modellerini farklı coğrafyalara tatbit etmeye çalışmak lazım. İstişareleri tek yönlü olmaktan çıkarıp bu türden paylaşımların da yapıldığı, çok yönlü ve etkileşime, katılıma açık hale getirmek çözümü kolaylaştıracaktır.
  • Kreatif (creative) olma ve inovasyon, yeniliğe açık olma dünyada en çok itibar gören kavramlar. Muhafazakar, kapalı yapıların değişim yaşaması kolay değildir. Ayrıca bürokrasilerin tamamı tutucudur, değişime karşıdır. Hizmet son dönemleri itibariyle peyce bir bürokratikleşmiş ve muhafazakarlaşmıştı. Bu tıkanmayı uçuk-kaçık gibi görünse de farklı fikri-projesi olanları dinleyerek, değerlendirerek aşmak mümkün olabilir. Farklı olana, farklı düşünene imkan tanıma, sıradışı fikirlere prim verme yeni yollar bulmaya, yöntemler geliştirmeye kapı açar. Benzer düşünen insanlarla beraber olma, konuşma zihin konforu açısından rahat olsa da çözüm üretmeye, açılım yapmaya fayda sağlamaz. Bu noktada hizmet öncülerinin daha açık fikirli, geniş düşünceli olmasına ihtiyaç var.
  • Hizmeti kurumsal yapılar olarak düşünmekten vazgeçip ilişikiler ağı, bireylerden oluşan bir sermaye ve zenginlik olarak düşünmeliyiz. Artık bireylere yapılan katma değeri, kazandırılan özellikleri de Hizmet olarak görmeliyiz.

Pek çok insanın aklına pek çok şey geliyordur; maddeleri uzatmaya gerek yok. İnsanları dikkate alıp düşüncelerini sağabilirsek çok alternatif ve çözüm çıkacaktır ortaya. Yeterki saplandığımız reaksiyoner halden kurtulup potansiyelimizi aksiyona, harekete, üretime tevcih edelim.