Fotoşopçu Başsavcıya Özel Not!..

Haber-Yorum | Can Yılmaz

Önce Sabah Gazetesi’nin sonra da İstanbul’u esir alan Başsavcı’nın duyurduğu sözde mektubu hepiniz duymuşsunuzdur. Kısaca tekrar edersek güya herkese “BYLOCK kullanmayan haindir” diyen Fethullah Gülen (tüm iddianamelerde bu safsata iddia var) oturmuş “Muhterem Asliye Ceza Hakimi” diye başlayan bir mektup yazmış ve bir takım sanıkların tahliye edilmesini talep etmiş. Aslında dosya numarasını ve hakimin siciline de yazsa güzel olurmuş ama onu unutmuş olmalı.

Galiba, kumpas mektubu yazanlar şöyle düşünmüş: Mustafa Başer’in tahliyesine karar verip bizim zorla hapsetmeye devam ettiğimiz polisleri sonradan bizim kendi hakimlerimiz de bıraktı, maazallah mektup bizimkilere yazılmış derler kumpas kendimize döner, o nedenle mektubun bizimkilere değil de Başer ve Özçelik yazıldığı açıkça belli etmek için “Asliye Ceza Hakimi” diye müşahhaslaştıralım.
İftira o ki; bu kumpas mektup, 27 Temmuz 2016’da evinde yapılan arama sonrasında gözaltına alınan o günden beri Silivri’de tutsak olan gazeteci Fevzi Yazıcı’nın evinde bulunmuş. Yazıcı hakkında 11 Nisan 2017 tarihinde (2017/1545) iddianame düzenlenerek dava açılmış, 9 Aralık 2017 tarihli duruşmada duruşma Savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmuş ve dava karar duruşması için ertelenmiş. Bu aşamaların hiçbirisinde böyle bir mektuptan söz edilmemiş, böyle bir iddiada bulunulmamışken; emniyet amiri Hüseyin Korkmaz, Newyork’taki davada ifade vermeye başlamadan bir gün önce mektup Fevzi Yazıcı’nın evinde el konulduğu iddia edilen bir dijital materyalde bulunuvermiş!

İktidara yakın bir muhabir dahi kumpas mektubun Gülen’in Aralık 2013’te Abdullah Gül’e yazdığı orijinal mektuptan üretildiğini oradaki imzanın bu sahte mektuba eklendiğini somut bir şekilde ispat etmiştir.


Kumpas mektup bize ne anlatıyor?
Reza Zarrab, soruşturma dosyasına yansıyan bir tapesinde adamı Happani’ye yaşasın photo shop diyordu, Reza’nın önüne yatan yargımızın da artık yaşasın photo shop dediğini, Türkiye’de güvenilebilir bir yargı erki ve adli kolluk olmadığını, aramalarda el konulan materyaller incelenmeden şüpheliler hakkında dava açıldığını hatta müebbet istemli esas hakkında mütalaalar düzenlendiğini, bireylerin her aşamada üretilmiş deliller ile karşılaşabileceğini anlatıyor.
Bugün Türkiye’de hukuk, yargı, yasal kolluk yoktur; insanların tabutlarını dahi yakma tehditlerinin yaptırımsız kaldığı, televizyon ekranlarında alenen adam öldürmeye azmettirme suçunun işlendiğini hangi işkence tekniğinin daha faydalı olacağının tartışıldığı, işkenceyi öven ve onaylayanların parti kurucusu olduğu bir Türkiye var. İşkence ile elde edilemeyen deliller, masa başında, bilgisayar programlarında hazırlanmakta.
Yeni Türkiye’de iktidarın ileri sürdüğü her iddiayı desteklemeye hazır bir yargı ile karşı karşıyayız. Bu kadar vecd ile secde eden bir yargıya, Hitler’in bile sahip olduğunu sanmıyorum. Öyle ki bir aydan fazla bir süre önce siyasetin köpeği olmakla itham edilen 15.000 kişiden müteşekkil yargı erkinden bir tek itiraz sesi yükselmedi.
Son sözüm photoshop Başsavcıya: (Arif Nihat Asya’ya telhimen) “Irkın yararına olan kanundur” diyen Hans Franklar ölmedi kıtalar dolaşıyor.

(tr724)