Soykırımı ‘Film Izler Gibi’ Izlememek İçin

[Konuk Yazar: Umut Atay]

Umberto Eco’ya atfedilen bir söz, “faşizmin bugün Nazi üniforması giyerek geleceğini sananlar yanılıyorlar” şeklinde. ‘Yeni Hitler’ler Nazi üniforması içinde değil, kılık değiştirerek gelecekler; ama gelecekler. Nitekim, Almanya’nın hemen yanı başında bir ülke olan Türkiye’den yükselen ‘son sürüm’ Hitler zihniyetinin ilkel dürtülerle modern kurumları kullanarak hazırladığı soykırım planı ve uygulaması, tarihin karanlık sayfalarından çıkan vahşi yüzüyle bir kez daha kendini gösterdi.
Türkiye’de Gülen Hareketi mensuplarına yönelik ‘soykırım iklimi’ oluşturulmuş ve soykırım kapsamındaki bazı fiiller işlenmektedir. Kadınlar, bu soykırım ikliminde en çok zarar görenler arasında yer alıyor. Soykırım’ın Almanya’da, Ruanda’da ya da Bosna’da olduğu gibi daha ileri aşamalara ulaşmaması için acil önlemler alınması şart.
Bu konuda, BM ve AB derhal birer komisyon kurarak durumu yerinde incelemeli; kadın dernekleri, insan hakkı dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşları daha fazla vakit kaybetmeden konuyla ilgili saha çalışması yapmalı ve yayınlamalı; modern, demokratik ülkelerin kamuoyları harekete geçirilmeli ve Türkiye’deki soykırımın daha ileriki aşamalara geçmemesi için çok ciddi çaba gösterilmeli. Eğer bir an önce gerekli önlemler etkin bir şekilde alınmazsa, tarih tekerrür edecek; insanlık, bir kez daha büyük bir grubun imha edilişini “film izler gibi” izleme utancı ile baş başa kalacaktır.
4 YILDIR SÖYLENE SÖYLENE
nazi spotSon 4 yıldır, işlediği suçların ortaya çıkarılmasından sorumlu tuttuğu Gülen Hareketi’ni “sinsi virüs, ur, haşhaşi, vatan hainleri, efsunlanmış, terör örgütü, sapık, kan emici vs.” sıfatlarıyla ötekileştirip, toplumdan ayırmaya, şeytanlaştırmaya çalışan gözü intikam ateşiyle dönmüş bir diktatörlük tutkununun “Bunlara su bile yok” diyerek başlattığı soykırım iklimi, en temel insani hislerden dahi yoksun taraftarlarınca dozajı artırılarak devam ettiriliyor.
Gülen Hareketi mensuplarıyla ilgili olarak “Yiyecek bir şey bulamıyorlarsa ağaç kabuğu yesinler” diyen parti yöneticisinin parti tabanı tarafından sessizlikle karşılanan sözleri, partinin bakış açısını gösteriyor. Bu atmosferde yüz binlerce insanın hiçbir delile dayanmadan tamamen keyfi olarak işten atılması, iktidara bağlanarak tek ses haline getirilen medyanın yoğun soykırım propagandasını “yiyen” toplum tarafından sessiz kalınmak suretiyle onaylanıyor. Kendilerini mutlak otorite sahibi gören AKP’nin bazı seçmenleri, arenada gladyatörlerin kanlı savaşını izleyen ölüm, acı ve kan görmekten çılgınca zevk alan seyirciler gibi “vur, vur” naralarıyla soykırım sürecine eşlik ediyorlar.
EN MAĞDUR DURUMDA OLANLAR KADINLAR
Ruanda’daki soykırım sonrasında cinayet ve tecavüz suçlarından cezaevine konulan bir Hutu ifadesinde “Öyle bir hava vardı ki üzerimizde, biz artık bataklıkta saklanırken yakaladığımız bir Tutsi’yi insan olarak görmüyorduk” diyor. Holokost sanıklarının ifadeleriyle ne kadar da benziyor değil mi? Türkiye’de Gülen Hareketini yok etmeye yönelik strateji üretenlerin oluşturmaya çalıştıkları hava da budur.
Her felakette olduğu gibi, Türkiye’deki soykırım ikliminin en mağdurları da yine kadınlar oluyor. Bosna’daki Sırp canilerin ağzıyla “Bunların karıları bize helal’ diyen Nazi ruhlu partinin azgın taraftarlarına, maalesef beklenildiği gibi, toplum ve özellikle partili kadınlar tepkisiz kaldılar. Eşleri bu soykırım ikliminde suçsuz olduğu halde tutuklanan kadınlar, (eşlerinin bir suçu olsa bile) suçun şahsiliği prensibi umursanmadan işlerinden atıldılar. Hâkimlik, doktorluk, hemşirelik, öğretmenlik, yöneticilik gibi kolay elde edilemeyen nitelikli işler yapmalarına bakılmadı. Sigorta kayıtlarına düşülen hukuksuz şerhlerle yeni bir işe girmeleri engellendi. Çocuklarının geçimini sağlamak için talip oldukları zor işlere dahi aşağılanarak kabul edilmediler.
“Siz iş vermezseniz çocuklarımızı nasıl geçindireceğiz” sorusuna, içine soykırım ateşi düşmüş cani işverenlerden “gidin fuhuş yapın” bazen de “ölün” cevabını aldılar. Bunların biraz insaflı olanları ise “size iş verirsek ya işyerimize el koyarlar ya da bizi tutuklarlar” dediler. Topyekûn “Sosyal açlık”a mahkûm edildiler.
HER İKLİMDE, FARKLI ETKİLERİ OLUYOR
nazi spot 1Soykırım fiili tarihin her döneminde amacı aynı olmakla birlikte farklı şekillerde kendini göstermiştir. Nazilerin uyguladığı yöntemle Ruanda’da Hutuların ve Bosna’da Sırpların uyguladıkları yöntem farklıdır. Bugün Türkiye’de planlı bir şekilde uygulamaya konulan Gülen Hareketine yönelik soykırımın amacı da diğer soykırımlarla aynı olmakla birlikte yöntemde bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Bununla birlikte, şu husus karıştırılmamalıdır: Bugün hukuki olarak kabul edilen tanımda, soykırım sadece bir grubun tamamen katledilmesi değildir. Soykırım konusundaki en önemli otorite olan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş belgesi olan Roma Statüsü’nün 6. maddesinde soykırım ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda “fiziksel olarak kısmen ya da tamamen yok etmek kastıyla, grubu ağır yaşam koşullarına maruz bırakmak” soykırım olarak kabul edilen eylemler arasında sayılmıştır.
Bu yazının konusuyla sınırlı olarak, örnek vermek gerekirse;
* Planlı bir şekilde eşleri tutuklandığı için kadınların işlerinden     atılması, sağlık güvencelerinin ellerinden alınması, yeni bir     iş bulmalarının engellenmesi ve fiili olarak çocuklarıyla birlikte açlığa/ölüme mahkûm edilmesi, hatta bundan dolayı çaresizlik psikolojisine girerek onlarca insanın intihar etmesine neden olunması ağır yaşam hakkı ihlalidir ve soykırım suçunun unsurları arasındadır.
* Bir kadının doğum yaptığı doğumhanenin kapısının önünde, doğum sonrası gözaltına almak için polisin bekletilmesi, kadının psikolojisini bozacağından, doğum anında kadının ve çocuğun hayatını     tehlikeye sokar. Birçok yerde aynı uygulamanın planlı bir şekilde uygulanması soykırım suçunun unsurları arasında yer alır.
* Doğumdan bir gün sonra kadının, henüz yürüyemediğinden tekerlekli sandalyeye bindirilerek, bebeğinden    ayrılması ve gözaltına alınması, annenin ve bebeğin fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar verir. Soykırım suçunun unsuru olur.
* Henüz süt veren kadınların, planlı bir organizasyon kapsamında gözaltına alınması ve cezaevine konulması suretiyle bebeklerine süt vermelerinin engellenmesi soykırım suçunun unsurları arasındadır.
* Bebeğine süt vermesi engellenen kadınların, sütün göğüslerine verdiği acıyı azaltmak için, göğüslerindeki sütleri sağarak cezaevinin kanalizasyonuna dökmek zorunda bırakmak, fiziksel ve psikolojik işkencenin bir çeşididir ve bu yönüyle soykırım suçunun unsurları arasındadır.
*Sorunlu bir hamilelik süreci geçirdiği raporlarla sabit olan bir kadının, haksız yere tutuklanarak cezaevine konulması ve cezaevinde düşük yapmasına neden olunması cinayettir ve soykırım suçunun unsurları arasındadır.
* 70 yaşında tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren bir kadını soyut gerekçelerle haksız bir şekilde     tutuklamak işkencedir ve soykırım suçunun unsurları arasındadır.
* Soyut gerekçelerle bakıma muhtaç çocukları olan anne ve babaların birlikte tutuklanması, çocukların ortada bırakılması ağır bir insan hakkı ihlalidir ve soykırım suçunun unsurları arasındadır.
* Eşlerinin bulunamaması nedeniyle ve yakalanmalarının sağlanması amacıyla kadının gözaltına alınması, açıkça hukuka aykırı olup ağır insan hakkı ihlalidir ve soykırım yargılamalarında ele alınacak konular arasındadır.
SADECE SU YÜZÜNE ÇIKABİLENLER BUNLAR
Yukarıda sayılanlar, Türkiye’de yaşanan soykırım sürecinde kadınlara yönelik gerçekleştirilen eylemler arasında medyaya yansıyanlardan sadece birkaçı. Gülen Hareketine mensup olanlara ya da mensup olduğu iddia edilenlere yapılan muameleler oldukça ağır: Gözaltında ağır fiziksel şiddet, dayaklar, tecavüzler, makata jop sokmalar, tazyikli soğuk su sıkmalar, çıplak halde işkenceler, testisleri sıkmalar, gözaltına alınanın eşine ve çocuklarına tecavüz tehditleri, dağa çıkarıp farklı işkence yöntemlerine maruz kalmalar, toplum önünde aşağılamalar, hakaretler ve daha birçok işkence yöntemleri; işkence sonrası öldürmeler; işyeri, banka hesabı vs. her türlü malvarlığı değerine el koyarak fiili açlığa ve ölüme mahkûm etmeler; yurtdışına çıkışa izin vermeyerek bu soykırım ikliminde yaşamaya ve her an gözaltına alınmaya, işkenceye ve hatta imhaya hazır halde bekletmeler ve daha bir sürü eylemler.
Bunlar sadece, bunca delil karartma çabasına rağmen ortaya çıkanlar üstelik. Her bir konuda bu kısa yazı kapsamında ele alınamayacak kadar çok örnek bulunmaktadır. Türkiye’nin üzerindeki sis perdesi ortadan kalktığında, Gülen Hareketine yönelik uygulanan soykırımın şiddeti çok daha net bir şekilde görülecektir.
(TR724)