Avrupa’nın Üç Büyük Sorunu: Trump, Putin ve Erdoğan

[Berk Uluç]

Avrupa Birliği (AB) projesi soğuk savaş günlerinden bu tarafa belki de en zor günlerini yaşıyor. 2009 yılında başlayan küresel mali krizin kendisini 2011 yılı sonunda Yunanistan’da hissettirmesiyle beraber, Avrupa Birliği mali bir takım sorunların yanında bazı Avrupa Birliği üye devletlerin mali sıkıntı çeken ülkeleri iflastan kurtarmak için AB’nin aldığı kararlara karşı aleyhte bir tavır geliştirmesine sebep oldu.
ab spotHemen akabinde 2012 yılında başlayan Suriye iç savaşı ve ardından milyonlarca mültecinin Avrupa başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine hareket etmesi, AB’nin ciddi tartışmalara dûçar olmasına sebep oldu. Etkileri hala devam etmekte olan mali kriz ve mülteciler meselesi Avrupa’da yalnızca AB üyesi bazı ülkelerin Brüksel’e karşı tavır almasına sebep olmadı, bu iki mesele aşırı sağ siyaseti ve destekleyicilerine de yeni ve geniş bir zemin sundu.
Şüphesiz, Avrupa Birliği’nin bu zaaflarını daha da derinleştiren dış tandanslı tehditler de söz konusu. Avrupa Liberal Grubu başkanı ve Belçika eski başbakanı Guy Verhofstadt geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin köklü ve saygın düşünce kuruluşlarından biri olan Chatham House’da bir programa katıldı ve burada sarf ettiği sözler Avrupa Birliği gündemine adeta bomba gibi düştü. Kendisine sorulan bir soruya istinaden Avrupa Birliği’nin bugün en temel üç sorununun Trump, Putin ve IŞİD olduğunu belirten Guy Verhofstadt, bu üç tehdit ile de AB’nin etkin şekilde mücadele etmesi gerektiğini belirtti.
Putin ve Trump konusunda AB hemfikir
Bilindiği üzere, son birkaç yıldır Rusya devlet başkanı Putin’in Avrupa’da özellikle medya sektörüne son derece önem vererek büyük çaplı devlet yatırımları yaptığı, bu medya kurum ve kuruluşlarının Avrupa kamuoyunu muhtelif meselelere dair manipüle ettiği noktasında birçok Avrupalı siyasetçinin muhalefeti bulunmakta. Bununla beraber, Rusya’nın Kırım’ı işgali, Rusya’nın Suriye’de Esad yanlısı izlediği dış politika, Rusya’nın Avrupa Birliği’nde inanılmaz bir ivme kazanmış olan aşırı sağ ve popülist hareketleri desteklemesi bakımından, Guy Verhofstadt’ın Putin’i Avrupa için bir tehdit görme ifadeleri AB’li liderler tarafından itirazla karşılanmadı.
Diğer taraftan, Verhofstadt’ın yeni seçilen Amerikan başkanı Donald Trump’ı Avrupa için bir tehdit olarak nitelemesi son derece kritik bir beyanat. Verhofstadt sıradan bir AP vekili olmamakla beraber, hali hazırda Avrupa Birliği’nin İngiltere ile yürüttüğü Brexit pazarlıklarını resmi olarak Avrupa Parlamentosu adına yürüten temsilci. Dolayısıyla Verhofstadt’ın Trump aleyhine kullandığı bu ifadeler iki kıta arasında önümüzdeki günlerde siyasi, ekonomik ve diplomatik sonuçlar doğuracağına dair Brüksel’de adeta kesinleşmiş bir kanaat söz konusu. Esasen, Verhostadt’ın Trump aleyhinde ki ifadeleri Avrupa Birliği kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun hissiyatını yansıtmakta.
ab spot göçmenHatırlanacağı üzere, Trump seçim kampanyasında, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasında başat rol oynayan AB karşıtı İngiliz UKIP Partisi lideri Nigel Farage’ı davet etmiş ve birçok Avrupalı siyasetçinin haklı eleştirilerine maruz kalmıştı. Trump başkanlığa gelir gelmez NATO’nun bayat bir proje olduğunu ve İngiltere başbakanı Theresa May’in ABD’ye yaptığı ziyaret sonrası düzenlenen basın toplantısında İngiltere’nin AB’den ayrılmasının son derece isabetli bir karar olduğunu belirtmişti. Bunun üzerine, Trump’ın 7 Müslüman yoğun ülkeden Müslümanların ABD’ye girmesini engelleyen yeni bir seyahat çerçevesi ortaya koyması, Avrupa Birliği’nin adeta tek bir sesle Trump’ın bu ötekileştirici ajandasına karşı çıkmasına sebep oldu.
Erdoğan’ın ismi geçmiyor çünkü…
Verhofstadt’ın Chatham House’daki konuşmasında Avrupa için tehdit gördüğü diğer husus ise IŞİD’ın varlığı meselesi. IŞİD’ın Irak ve Suriye’de bulunması, bu coğrafyalardan sürekli olarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya yeni göç dalgalarını tetiklemekte. Fakat göç meselesi özelinde bir çok AB’li siyasetçinin Erdoğan’a çok ciddi muhalefetlerini de kaydetmek durumundayız. Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ni 2015 yılında imzalanan AB -Türkiye mülteci anlaşması üzerinden tehdit etmesi, şu an bir çok AB üye devletlerinde hükümeti yöneten merkez partileri aşırı sağ ve popülist hareketlere karşı zor durumda bırakmakta. Verhofstadt’a yakın çalışan bazı AB’li bürokratların beyanatlarına bakılırsa, Verhofstadt’ın Erdoğan’ın ismini AB için tehditler listesinde kullanmaması, devam etmekte olan AB-Türkiye mülteci anlaşmasından kaynaklanıyor. Fakat bu anlaşmanın akibeti mevcut gelişmelere bakılırsa çokta sağlıklı görünmemekte. Geçtiğimiz hafta Yunanistan mahkemelerinin Yunanistan’a kaçan ve darbeci olduğu iddia edilen 8 TSK mensubu askeri geri iade etmeyeceği yönündeki kararına müteakip, Mevlüt Çavuşoğlu AB’yi tekrar mülteci anlaşması üzerinden tehdit ederek, Türkiye’nin geri kabul anlaşmasından tek taraflı çekileceğini belirtmişti.
Sonuç olarak, AB’nin Türkiye’yi bir bakıma geri plandan izlemesi ve gerek içerde gerekse de dışarıda yaşanan son derece menfi gelişmelere sessiz kalması devam etmekte olan mülteci anlaşması ile direkt ilintili. Bu anlaşmanın akamete uğraması durumunda, Erdoğan’ın sadece kapalı kapılar ardında değil, kamuya mal olacak şekilde AB’ye tehdit oluşturan unsurlar arasında gösterileceği son derece açık. (TR724)