100 Yıllık Açlık, 100 Yıllık Yağma

AKP’li Orhan Deligöz, suç olmasına rağmen Anayasa için kullandığı oyu objektiflere poz vererek gösterdi. Fotoğraf: AFP

[Vehbi Şahin]

Hep “Yüce Meclis” diye bahsettik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden…
Milli İrade’nin tecelli ettiği yerdi orası çünkü…
15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı, bu kavramın da içini boşalttı maalesef.
Yüce Meclis sadece AKP’ye ve onun değişmez tek lideri Erdoğan’a hizmet eden bir noter kâtipliğine dönüştü.
Erdoğan’ın Başkan olması için yapılan son anayasa değişikliği görüşmelerini izlediniz mi?
“KÖPEK GİREMEZ”
Kasaba politikacılarının, kendi varlık sebepleri olan Meclis’i bypass eden anayasa değişikliği için verdikleri cansiparene mücadeleyi gördünüz mü?
“Anayasa değişikliği yapılırken partiler grup kararı alamaz ve milletvekilleri oylarını gizli kullanır” kuralını açıktan ihlal eden bakanların ve milletvekillerinin pervasız tavırlarına ne demeli peki?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ kendisini “Suç işliyorsun” diye uyaran CHP’li vekilleri şöyle  haşladı mesela?
-“Hadi lan. Suç işliyorum. Sana mı soracağım”
Demek ki AKP’lilerin suç işleme özgürlüğü var.
Bakan böyle derse milletvekili ne yapmaz…
AKP’li Orhan Deligöz de çıktı, kullandığı oyu objektiflere poz vererek gösterdi.
“Anayasa suçu işlemek öyle değil böyle olur” dedi yani…
kopekDaha vahimi ise Meclis’te vekillerin yumruk yumruğa kavga etmesinden sonra AKP sıralarında açılan bir pankartta yazan yazıydı.
-“Köpek Giremez”
Ne kadar aşağılayıcı bir ifade…
KUTSAL MİSYON!
Peki nedir AKP’li milletvekilleri bu kadar motive eden temel sebep?
Pekçok faktörden söz edilebilir.
Benim kanaatim kendilerine ve liderlerine biçtikleri kutsal bir misyon var.
Bu amaca ulaşmak için anayasayı da kuralları da yerleşik teamülleri de çiğnemeyi vazife biliyorlar.
Geçenlerde AKP Milletvekili Metin Külünk bunu açık etti zaten.
“Başkanlık sistemi ile 200 yılın hesabını soracağız” dedi.
Külünk’e göre bürokratik oligarşi 1808’de Sened-i İttifak’la ülkeyi ele geçirmeye başladı. 1960 darbesiyle de işgal etti.
Şimdi AKP başkanlık sistemine geçerek bürokratik oligarşinin belini kıracakmış.
Peh!
100 YILLIK HESAPLAŞMA
Benzer bir yüzleşmeden eski Başbakan Ahmet Davutoğlu 2012‘de bahsetmişti.
Ama onun bahsettiği “düşman” içeride değil dışarıda idi.
Ne demişti Davutoğlu özetle…
-1914 Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl ve 2014 bu savaşın 100’üncü yıldönümü…
-1915, Fransa’nın bugün istismar ettiği, Ermeni ile birlikte bizim tarihimize kara leke çalmaya çalıştığı bir tarih. Bir 100’üncü yıl travması.
-1917 Ortadoğu’dan çıkışımızın 100’üncü yılı.
-1918 bir imparatorluğun, kadim bir devletin, Osmanlı’nın bittiği yıl.
Bu tarihleri sıraladıktan sonra şöyle bir hüküm vermişti Davutoğlu…
-AK Parti kadroları olarak, önümüzdeki 100 yılı inşa etmek için çalıştığımızın bir göstergesi olarak hemen şu hesabı yapınız.
-1911 ile 1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek, hangi topraklardan çekilmişsek 2011 ile 2023 arasında o topraklarda tekrar kardeşlerimizle buluşacağız. Bu, zorunlu tarihi bir görevdir.
HEBA OLAN BİRİKİM
Buluştular mı?
Kaybettiğimiz yerleri geri aldılar mı?
Sadece Suriye ve Irak’ta yaşanan dış politika fiyaskosuna bakmak yeterli.
Bırakın almayı mevcudu bile koruyamadılar.
Üstelik kendi günahlarını gizlemek isterken yüzlerce yıllık birikimi heba ettiler.
Ama ne gam…
Yeter ki Erdoğan başkan olsun, AKP de iktidardan düşmesin.
Peki 15 yıllık AKP hükümetinin kendine biçtiği kutsal misyonu ve iktidarı asla bırakmama stratejisini nasıl izah etmek lazım.
İşledikleri suçların cezasını çekme korkusu mu?
Yolsuzluğun hesabı sorulur endişesi mi?
İLK KEZ HAZİNE’Yİ ELE GEÇİRDİLER
Bu soruların cevabını vefatından 10 ay önce Ocak 2015’te Hürriyet’e verdiği röportajda usta yazar Çetin Altan, gayet veciz anlatıyor.
“Hükümetin ‘cihan devleti’ vizyonunu nasıl görüyorsunuz?” sorusuna bakın nasıl cevaplıyor:
-Saçmalamanın sempatik bir yanı vardır ama ciddiye almaya başlarsan tehlikeli olur. 2014 yılında, 10 bin dolarlık adam başına milli gelirle, insanlığın teknolojik ilerlemesine zerre katkıda bulunmadan, cihan devleti olmazsın, rezil olursun.
Muhafazakar kesimin parayla ilişkisini anlatırken de harika tespitlerde bulunuyor:
-Kemalistler devletin hiç olmazsa görüntüsünü korumaya çalışırdı. Bunların öyle bir özeni de yok. “Yıkalım geçelim” gibi davranıyorlar.
-Bir de 100 yıldan beri ilk kez devlet hazinesini ele geçirdiler. Yüzyıllık açlık… Kapışacaklar biraz.
-İttihatçılar da devlet hazinesini ele geçirdiklerinde böyle çıldırmıştı. Paraları kapışmışlardı. Sonunda parçaladılar ülkeyi, yerine yeni bir devlet kuruldu.
PİYANGO GİBİ GÖRÜYORLAR
Durum bu kadar vahim aslında, fakat halk bunun niye farkında değil?
Çetin Altan, vatandaşın yolsuzluk iddialarına tepki göstermemesini şöyle yorumluyor:
-Yolsuzluğu piyango gibi görüyor. Bana da çıkabilir diye… Yolsuzluğun bitmesini istemiyor, yolsuzluktan pay almak istiyor.
Çetin Altan 2015’in Ekim ayında öldü.
Bugünleri görse muhtemelen daha farklı değerlendirmeler de yapardı; ama şu söyledikleri bile Türkiye’nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğini gösteriyor bize.
ALİ BULAÇ HAKLI ÇIKTI
Zaman Gazetesi yazarlarından Ali Bulaç, BUGÜN Gazetesi ile yaptığı söyleşide, “AK Parti Çanakkale Savaşı’ndan sonra karşılaştığımız en büyük felaket” derken meğer çok haklıymış…
Ali Bulaç’ın 6 aydır neden Silivri’de tutuklu olduğunu anlamak için linkini verdiğim bu röportajı baştan sona okumanızı tavsiye ederim.
İşte o zaman Erdoğan ve peşinden sürüklediği AKP kadrolarının, 100 yıllık geçmişi diriltiyoruz ninnileriyle kendilerine destek veren kitleyi nasıl kandırdıklarını göreceksiniz.
Ortada “diriliş” falan yok…
100 yıllık iktidar açlığı ile Türkiye’nin Osmanlı’dan tevarüs ettiği yüzlerce yıllık maddi-manevi ortak mirasını, geleneklerini, inançlarını, İslami değerlerini heba eden bir Erdoğan ve AKP iktidarı var.
cetin altan(TR724)