Bir Bakanın Acınası Hali… [Erhan Başyurt]

Türkiye’de zülümlerden ve yaşanan mağduriyetlerden haberdar olmayan var mı?
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilacak, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Şahin Alpay, Mümtaz’er Türköne, Gültekin Avcı gibi ileri demokrasiyi savunan insan hakları aşığı aydınlar ‘darbe’ suçlamasıyla hapis…
Yıllardır yazdıkları ve konuştuklarıyla halkın gözü önünde olan bu aydın ve gazetecilerin, darbe karşıtı olduklarını ve otoriterleşmenin her türlüsüne savaş açtıklarını bilmeyen yok.
Nedense herkeste bir garip suskunluk bir garip tedirginlik hali var.
Havuz medyasının yalanları ve siyasilerin algı operasyonları kimilerini tereddüde düşürse bile genelin sessizliği zulmün kendilerine de dokunması kaygısından kaynaklanıyor.
Ne kötü bir tablo… Oysa zulme rıza, zulme destek olmaktır.
Aydınlar halk için cesur kalemlerinin kurbanı olurken, aydın bozuntusu kalemler zulme güzelleme düzüyorlar.
***
Bakanlığı döneminde ‘sistematik işkence’nin geri döndüğü Adalet (!) Bakanı Bekir Bozdağ ABD resmi gezisi sırasında, “Tutuklu bulunanlar arasında sadece iki tane sarı basın kartlı var, gerisi gazeteci değil” demiş…
‘’Üstüne basa basa söylüyorum, Türkiye’de işkence yoktur’’ da demişti daha birkaç gün önce…
Kendisi sadece hukukçu değil aynı zamanda bir ilahiyatçı (!) da… Siyasal İslamcıların yalanı nasıl siyasi bir huy haline getirdiğinin abideleşmiş hali…
***
Önce gazetelere polis zoruyla baskın yaptılar. Çalışanların basın kartlarını iptal ettiler.
Basın kartı komisyonunda daimi basın kartını hak edenlere keyfi ‘takdir hakkı’ kullanıp vermediler.
Muhalif gazetecileri işten attırıp basın kartlarını iptal ettiler.
Şimdi de çıkmış, pişkin pişkin “Sadece iki kişide basın kartı var, diğer tutuklular gazeteci değil” yalanını pervasızca, sanki herkes aptalmış gibi söylüyorlar…
***
Kaldı ki, basın kartı gazeteciliğin olmazsa olmaz şartı değil. Sadece resmi toplantılara katılabilmek ve Basın İlan Kurumu’ndan resmi ilan alabilmek için gerekli.
Basın kartının olmaması, bir yazarın veya muhabirin profesyonel gazeteci olduğu gerçeğini değiştirmez.
İnsanları yazdıkları, haberleri ve televizyon programlarından yaptıkları cesur eleştiriler nedeniyle hapse atıp, sonra da ‘basın kartları yok’ yalanı ile üstünü kapatmaya çalışmak, aklımızla alay etmek, halkı aptal yerine koymak, olsa olsa kendini avutmak ve aldatmaktan ibarettir.
***
ABD’ye giden Bozdağ, kendi vatandaşı gazetecilerin tutukluluğunu yalanlarla savunurken, Türkiye vatandaşı Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de iadesini en azından ABD’de tutuklanmasını talep ediyor.
Buna karşılık, İran vatandaşı kara para aklayıcısı Reza Zerrab’ın da haklarını savunuyor.
“Türkiye vatandaşı olduğu için ABD’de yargılanamaz” diyor.
Bir ilahiyatçı ve hukuk adamı (!) nasıl bu kadar zavallı hallere düşer.
Kendi vatandaşı din âlimini iftiralar ve iktidar kumpası ile ABD’de tutuklatmak, kara para aklayıcısı olduğunu kendisi de itiraf eden İranlı Zerrab’ı da hapisten kurtarabilmek için çırpınıyor.
Allah dilediğini aziz, dilediğini de işte böyle rezil eder…