Ahmet Altan: ”Hapishanelerdeki o masum insanları unutacak mıyız?”

5 yıla yakın süre cezaevinde kaldıktan sonra geçen yıl tahliye edilen yazar Ahmet Altan, hapishanelerdeki mağdurlara dikkat çekti.

Norveç Yazarlar Birliği’nin 2021 İfade Özgürlüğü Ödülü şair İlhan Sami Çomak ve yazar Ahmet Altan’a verildi. Ödül, Oslo’da 27 Mart’ta düzenlenen törenle açıklandı. Ancak İlhan Çomak cezaevinde olduğu, Ahmet Altan ise yurt dışı yasağı sürdüğü için 27 Mart 2022’deki ödül törenine katılamadı. Tören için gönderdiği konuşma metninde Altan, “Hapishanelerdeki o masum insanları unutacak mıyız? Onlar yokmuş gibi mi davranacağız?” diye sordu.

28 yıldır cezaevindeki şair İlhan Sami Çomak adına ödülü alan vasisi İpek Özel, “İlhan ifadesinin gücünü, şiiriyle özgürce bu dünyayı güzelleştirmekten yana kullanmayı seçti.” dedi.

‘ORMANDA HİÇ SES YOKMUŞ GİBİ YÜRÜYEMEZDİM’

Ahmet Altan ise K24‘ün tamamını yayımladığı, “Ormanda hiç ses yokmuş gibi yürüyemezdim.” başlıklı konuşma metninde şunları söyledi:

Benim Norveç’le çok uzun bir maceram var. Bundan yaklaşık otuz yıl önce dünyada hiç kimse kitaplarımı basmazken ve ben çaresizce kitaplarımı basacak birilerini ararken bir gün Norveç’ten bir mektup aldım. Mektup, Gyldendal yayınevinden geliyordu. Bir romanımı basacaklarını söylüyorlardı. Benim yabancı dilde ilk kitabım Norveç’te yayınlandı. Bunu hiçbir zaman unutmadım.

Sadece yabancı dilde bir kitap kazanmadım. Başta, o sıralarda Gyldendal’ın yabancı yayınlar editörü olan Janneken Overland olmak üzere birçok dost edindim. Otuz yıl boyunca Janneken de Norveçli meslektaşlarım da beni hiç yalnız bırakmadılar. Ne zaman başım derde girse onların seslerini duydum.

Norveç’e çok gelip gittim. Çok güzel anılarım oldu. Hele bir tanesini hiç unutmuyorum. Sizin kuzey kasabalarınızdan birindeki o harika yazar toplantılarınızdan birine katılmıştım. Dönüş için çok erken kalkmam gerekiyordu. Sabah beş altı gibi zar zor uyanıp havaalanına gitmek için kapıda bekleyen arabaya bindim. Hava soğuktu. Arabada paltosuna sarılmış çok genç bir kadın vardı. “Kitabınızı çok sevdim” dedi. “Adım, Lynn Ullman.” Sabah şaşkınlığı ile bunun beni ne kadar sevindirdiğini tam anlatamadım. Ama o anın sıcaklığını hâlâ içimde taşırım.

‘BU ÖDÜLÜ BENDEN ÇOK DAHA FAZLA HAK ETTİ’

Bugün beni bir ödülle onurlandırıyorsunuz. Büyük acılar çekmiş değerli bir şairle bunu paylaştığım için ayrıca çok mutluyum. Onun bu ödülü benden çok daha fazla hak ettiğini de söylemeliyim.

Buradaki herkes biliyor ki yazarlık, içinden binlerce yazar geçse de hep bakir, sessiz ve vahşi kalan bir ormanda tek başına, kendi yolunu açarak yürümektir. Ben hayatımı edebiyatın saf, vahşi, acılarla ve zevklerle dolu macerasına adamak istedim. Ne yazık ki bu her zaman mümkün olmadı.

‘ÇIĞLIKLAR DUYDUM’

Benim sessizce yürüyeceğimi düşündüğüm o ormanda çığlıklar duydum. Ezilen, sömürülen, zulme uğrayan, haksızlıklarla hırpalanan, hapislere atılan, işkencelerle, açlıkla karşılaşan insanların çığlıkları. Elimde, sadece edebiyata armağan edilmesi gereken bir kalem vardı. Ve birçok yazarın karşılaştığı ikilemle karşılaştım. Edebiyatın yolunda yürümek mi yoksa o insanların neler çektiğine bakmak için yolundan sapmak mı… Ben o çığlıklara bigâne kalamadım. Kendi romanlarımı yazmak için harcayacağım çabayı ve zamanı elimden geldiğince o insanların acılarını duyurabilmek için kullandım.

Bu, bir romancı için övünülecek mi yoksa üzülünecek bir iş mi hâlâ bilmiyorum. Ama başka türlüsünü yapamazdım. O çığlıkları duymazdan gelemezdim. Ormanda hiç ses yokmuş gibi yürüyemezdim. Onları duydum. Duyduğunuz zaman o sese doğru elinizde olmadan yürüyorsunuz.

Bugün binlerce masum insan var hapishanelerde. Haksızlıklar var. Hukuksuzluklar var. Hapishanelerdeki o masum insanları unutacak mıyız? Onlar yokmuş gibi mi davranacağız? Öyle davranabilenleri ayıplamıyorum, belki de onlar romancılığın gereğini yapıyorlardır. Ama ben öyle yapamıyorum. Ben hapishanedeki masumları unutamıyorum.

‘BEN O ZULME ORTAK OLAMADIM’

Onların annelerini, babalarını, çocuklarını, karılarını, kocalarını gördüm. “Babamı ne zaman bırakacaksınız” diye gardiyanlara soran küçük çocuklara rastladım. Ablası açlık grevinde ölen genç bir kadının yüzündeki kederle karşılaştım. Yoksulluklara, çaresizliklere tanık oldum. Onlar oradalar ve seslerini duyuramıyorlar. Çaresiz insanları saran o sessizlik, emin olun zulmün en korkunç biçimidir. Ben o zulme ortak olamadım.

Bugün Ukrayna’da kanlı bir zorbalığın milyonlarca insana acı çektirdiğini görüyoruz. Aramızda hiç kimse bunu görmezden gelebilir mi? Ortadoğu’da yaşanan benzer acılara gözlerimizi kapatmamız mümkün mü?

‘EDEBİYAT ANLATIR’

Biliyorum zaman geçer, olaylar biter, yaşananlar unutulur, geriye sadece edebiyat kalır. İnsanlığın en kutsal mesleğinin yazarlık, insanlığın yarattığı en büyük değerin edebiyat olduğuna inanıyorum. Keşke bütün vaktimizi edebiyata ayırabilsek.

Ama çığlıklar var ve yazar olmak sağır olmak anlamına gelmiyor.

Acıyı çekenler dünyadan ayrılır ama dünyada kalan acıyı da edebiyat anlatır.

Beni bu ödüle layık gördüğünüz, değerli bir şairle birlikte beni onurlandırdığınız için hepinize çok teşekkür ederim.

İzin verirseniz bu ödülü alırken ülkemin masum mahkumlarıyla Ukrayna’nın kahraman çocuklarınının çektiklerini bir kez daha anmak istiyorum. Binlerce yıldır süren zulmün bugünkü kurbanları onlar. Ve yazarlık, insanlık adına insanlara dokunup, onlardan özür dilemeyi de içinde barındırıyor bence.”

Şair İlhan Çomak’ın konuşma metnini okumak için tıklayınız.