Yorum | Naci Karadağ
Yok tabi başlıktaki gibi bir şey. Yazar kandırmacası!
Gelecekten bildirebilmek kime nasip olmuş ki bize olsun.
Gerçi gerçeklerin sakız gibi çiğnenip bir kenara tükürüldüğü bir çağda yaşıyoruz.
En baba distopyalara taş çıkaracak günlerin içinden geçiyoruz.
Düşünün bir kere.
En az beş kafadan arızalı insanı kendi ülkeleri seçmiş.
Trump’undan Putin’ine, bizimkinden Kuzey Koreli manyağa kadar…
Bu kadar ruh hastasını isteseniz filmlerde bile yan yana getiremezsiniz.
Bu çağın bahtsızlarının şansızlığı bu işte.
Kaç milyon yıllık yeryüzü tarihinde sen kalk bu marazi ruhların kontrolündeki dünyaya denk gel!
Neyse meselemiz o değil.. Gelecekten bildirmek.
Elbette geleceği görmedik ve kim bildirirse yalan söylüyordur kesin.
Ancak elimizde bir takım veriler var.
Şair, tarih ve tekerrür ile ilgili ibret payını istisna bırakarak yaşananların bir döngü olduğunu kabullenir.
Şimdi size bir ülke ve liderinden bahsedeceğim.
Bakın bakalım bizim ülkemizin geleceğiyle ilgili bir takım çağrışımlar oluyor mu?
21.yüzyılın hemen başında iktidara geldi Necip Bin Aldurrezzak..
Tam ve resmi ismi şöyle aslında: Hacı Mohd Najib bin Tun Haji Abdul Razak…
Güven veren bir görüntüsü vardı. Al al yanaklar, badem yağıyla parlatılmış ince bıyıklar, nurani bir yüz, yuvarlak çerçeveli numaralı gözlük vs…
Hani devletin olsa direkman verebileceğin müsmübarek bir şahıs anlayacağınız. Tipine baktığınızda bir devlet adamı değil de cami müezzini görüntüsü veren bu adam, sadece ülkesini değil dinini de bir uçurumun kenarına getirip bırakacaktı.
Ezilmişlerin umudu Reis Rezzak!
Fakat her şey öyle başlamadı tabii…
İş başına gelene kadar hep ılımlı mesajlar verdi Necip Rezzak. Hatta bir ara “Malezya Modeli” diye biz de bile tartışıldı. Rahmetli Şerif Mardin epey kafa yordu bu konuda.
Sonra kendi partisi içindekiler de dahil, ona rakip olabilecek tüm adayları birer birer saha dışına attı. Kimini sürgün etti, kimini olmadık kumpaslarla hapse attı. En önemli rakibini kendi yargısına “eşcinsel” diyerek hapse mahkûm ettirdi.
Giderek ötekinin yaşam tarzına müdahale etti. Örneğin kiliselerde “Allah” denilmesini yasakladı, bunun için kilise polisi bile kurdu.
Başlarda kendisi bile internet ve sosyal medya kullanan Başbakan giderek bu ortamlara “makara kukara” demeye başladı.
Birçok internet sitesi engellendi.
Gün aşırı sosyal medyaya yasaklar getirildi.
Hapse attırdığı rakibi 5 yıl saçma sapan bir suçlamayla hapis yattıktan sonra çıkıp kurulan üçlü koalisyonun başına geçti.
Sandıkta hile hurda filan derken, çok kan kaybetmesine rağmen bir şekilde iktidarda kaldı Rezzak. Bunun üzerine Enver İbrahim’i tekrar hapse attırdı. Bu kez aldığı ceza 6 yıldı.
Polis ve savcılık yolsuzluk gerekçesiyle operasyon yapınca, bunu yapanları hain ilan etti ve meslekten attı.
Hepsini hapse gönderdi.
Bu arada Tayyip Erdoğan ile çok yakın dost oldukları söyleniyordu. Nitekim cemaatin okullarında yıllardır görev yapan ve bizzat kendisinin şahsen tanıdığı yılların eğitimcilerini yasadışı yollarla mafyavari kaçırdı ve Hakan Fidan’ın tetikçilerine teslim etti. (Bakınız)
İlk başlarda bu çete eylemini reddetti ama ortaya görüntüler çıkınca, “Onlar haindi, beni kandırdılar” deyiverdi.
Yolsuzluk çığı yuvarlandıkça büyüyordu. İlk yolsuzluk iddiası devletin fonundan kendi kasasına 700 milyon dolar geçirmesiydi.
Bir de kaynağı belli olmayan paralar geliyordu.
Seçim bağışı, parti yardımı adı altında buhar ediyordu Rezzak bu paraları.
Para diyorsak az buz bir şey değil, milyar dolarlara ulaşan rakamlardan bahsediliyordu.
Rezzak’ın eşi Rosmah Mansor hakkındaki, lüks ürünler düşkünlüğü ve alışveriş çılgınlığına dair iddialar nedeniyle düzenli olarak eleştiriliyordu. Onu, her biri binlerce dolar değerindeki farklı renkli çantaları taşırken gösteren fotoğraflar internet üzerinden yayılmıştı. Başbakan, müsrif yaşam tarzı iddialarını, siyasi kökenli saldırılar olduklarını söyleyerek eleştirdi. Bunu yapanlar vatan hainleriydi!
First Leydi’nin saçlarını yapmak için kuaförüne 400 dolar ödemek zorunda kalmasını hayıflanarak anlatması da zor şartlarda yaşayan Malezyalıların öfkesine neden olmuştu. Bu suçlamalar, Mansor’un banka hesabı detaylarının, kocasının finansal skandalının ortasında sızmasıyla daha ciddi bir hal aldı.
Sadece bir yolsuzluktan payına düşenle 30 milyon dolarlık mücevher aldığıileri sürülüyordu.
Günaha girme özgürlüğü!
Yaklaşık yarım milyon doların hesabına yattığı bildirildi ve bu durum, bu paranın nereden geldiğine dair soruları ortaya çıkardı. Avukatı, ortadakinin müvekkilinin kişisel bilgilerine yönelik uygunsuz ve kesin bir ihlal olduğunu söyledi.
Liderin özel hayatı kimseyi ilgilendirmezdi! N’olmuş yani Hanımefendi mücevher almaya devletin jetiyle gitmişse. Hakkı değil mi?
2015 Haziran’ında 18 kişinin öldüğü deprem yaşandı Malezya’da.
Depreme sebep olarak çıplaklık gösterildi. Hem de resmi makamlarca. Din adamları devleti destekleyen açıklamalar yaptı.
Savcılar soruşturma açtı ve 3 İngiliz turist soyunarak Malezya’da depreme sebep olmak suçundan dolayı cezalandırıldılar!
Malezya yargıçları Başbakan’a gelen 681 milyon dolarlık yardımı akladılar. Malezya yargısına göre Rezzak “pir-û pâk”tı!
Bu esnada havuz medyası olayı nasıl gördü peki?
Evet bildiniz..
“Batı’nın kirli oyunu”ydu tüm bu olanlar…
Rezzak Malezya yargısını elinde tutuyordu ama devir eskisi gibi değildi. Global kapitalizm adamın ümüğünü sıkabiliyordu. Nitekim öyle oldu ve Amerika açtığı soruşturmada Rezzak’ın fonundaki 1 milyar dolara el koydu.
Aslında bu daha başlangıçtı…
Amerika’nın açtığı soruşturmada Rezzak’ın adı geçmiyordu ama tam 30 yerde “1 Numara”dan bahsediliyordu. Malezya halkına göre ise ”1 Numara” Necip Rezzak’tan başkası değildi!
Çember daralıyordu…
Malezya mahkemelerinde aklanan Başbakan Najib (Necip) yolsuzluğa bulaştığı iddialarını reddediyordu. Zaten Başbakan Necip’in söz konusu parayı harcadığına dair bir delil bulunmuyor ancak kendisine yakın insanların, mücevher, sanat eserleri, lüks emlak ve kumara milyarlarca dolar harcadıkları iddia ediliyordu.
Temmuz 2016’da Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanı Loretta Lynch, “Malezya halkının devasa boyutlarda bir dolandırıcılığa maruz kaldığını” ifade etti. (BKZ) ABD’nin başlattığı soruşturmada, fonların Amerika’daki hesaplar üzerinden başka ellere geçirildiği ileri sürülüyordu. Eğer davada hüküm çıkarsa ABD Adalet Bakanlığı ABD, İngiltere ve İsviçre’deki mal varlıklarına el koyabilecekti. Onlara göre her şey oldukça berraktı. (BKZ)
Milletin kulağına kar suyu kaçmıştı bir kere!
Amerika’nın soruşturma dosyasında ‘1 numaralı Malezyalı yetkili’den 30 kez bahsedilirken yapılan yolsuzluğun boyutu da ortaya çıkıyordu. Dosyaya göre; 1 Numara varlık fonundan çalındığı öne sürülen 3.5 milyar doların 681 milyon dolarını bizzat kendisi almıştı!
Bizimle ne ilgisi var eşiği!
Aynı belge “1 Numara”nın yakayı ele verdikten sonra panikleyip paranın büyük bölümünü iade ettiğini de yazıyordu ama yapılan yolsuzluğun boyutu çok daha büyüktü. Rezzak en başından itibaren bütün bunların Küresel güçlerin büyük bir oyunu olduğunu, Malezya modeli’ni batılı ülkelerin kıskandığını filan söyledi.
Bu esnada Washington Post’a çok ilginç bir analiz yer aldı. “Malezya Lideri Erdoğan’ın yolundan mı gidiyor?” başlıklı makalede Joshua Kurlantzick, iki liderin benzerliklerinin sandığımızdan daha köklü ve büyük olduğunu ortaya çıkardı. Öyle ki 2023 tarihi bile hedef olarak konmuştu Malezya için. Kurlantzick, Rezzak’ın aldığı erken seçim kararında muhaliflerin sandığı gidemesin diye hafta içi mesai günün seçmesini, baskılar üzerine mecburen seçim gününü tatil etmesini filan da eklediği yazısındaki şu kısım çarpıcıydı: “Seçilirse 2023’e kadar iktidarda olacak olan Necip, kendinden sonra kimin geleceği konusunda hiçbir söylemde bulunmadı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ya da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaptığı gibi liderin kişisel gücünü arttıracak şekilde tüm kapıları açık bırakabilir.
Daha seçimler olmadan, Necip aynı zamanda kendi kişi kültünü yaratmaya başlayarak koalisyonundaki diğer güçlü kişileri temizlemeye ve çevresini şakşakçılarla doldurmaya başladı. Malezya eyaletlerindeki kraliyet mensubu yöneticileri de dize getirme şansı olabilir. Bu sultanlar anayasaya göre yöneticiler ancak çoğu Necip’in hükümet fonlarını kötü yönettiği eleştirileri yöneltmişti.”
Bu arada Malezya’da ilginç gelişmeler yaşanıyordu.
Bizzat Rezzak’ın kabinesinden bakan Abdul Rahman Dahlan BBC’ye yaptığı açıklamada “Bir numaralı yetkiliden kastedilenin Başbakan olduğuna katılıyorum. Açıkça söyledim çünkü belgeleri okuduğunuzda insanlar bu kişinin Başbakan olduğunu söylüyor” dedi.
Dahlan “Ama bu soru bana sorulduğunda ben de karşı soruyla ‘neden ABD Adalet Bakanlığı’nın davada ismi açıkça kullanmadığını’ soruyordum. Çünkü Başbakan bu soruşturmanın bir parçası değil. Bu soruşturma, dosyada isimleri geçen bir grup insanla ilgili” diyordu.
Malezya hükümeti, ‘yolsuzluk varsa soruşturulsun da bizimle ne alakası var’, psikolojisine girdi ve bu taktiği ısrarla sürdürdü bir dönem.
Buraya kadar olan kısım sizin de çok net olarak gördüğünüz gibi ülkemizin kaderiyle neredeyse birebir uyuşuyor.
Malezya’da işlerin renginin değiştiği an, 2015 yılında artık yolsuzlukların kapanamayacak kadar aleni olmasından sonra Rezzak’ın yardımcısı Mahatir’in istifa etmesiydi.
Mahatir onurlu bir duruş sergiledi ve bu kadar kirli bir iktidarda bulunamayacağını açıklayıp ayrıldı.
Bir sonraki seçimlerde ise tahmin edildiği üzere Rezzak artık tamamen bitmişti ve seçimleri kaybetti.
Kaybetti kaybetmesine ama hala bir umut vardı.
Lakin şaşırtıcı bir şey oldu. Mahatir, Enver de dahil tüm muhalifleri hapishaneden çıkardı.
Independet’in iddiasına göre Rezzak kurduğu havuz sistemi ile kendi kişisel kasasıyla devlet fonunu birleştirmişti ve sadece bu fondan hortumlanan paranın miktarı 4.5 milyar dolardı!
O güne kadar hücrede çürümeye terkedilen polis şefleri ve savcılar tekrar işe koyuldular ve açılan dosya sonucu Rezzak’ın evine baskın yapıldı.
Bilin bakalım ne çıktı?
Sıfırlayamadıklarımızdan mısınız?
Rezzak’ın evinde kutular dolusu döviz, pırlantalar, değerli evraklar ve altın çıktı. Ele geçirilen paranın miktarı açıklanmadı ama sadece dolarların milyonlarca olduğu ifade edildi.
Amerikalıların bir başka iddiası ise, Rezzak’ın başka 5 ülke ile benzer ilişkiler kurduğu ve bir tür “kasa” olduğuydu.
Bu sebeple ülkeden çıkmasına izin verilmediği söyleniyor ama şu anda kendisinden de tam olarak haber alınamıyor…
Vaziyet böyle…
Sizi bilmem ama ben Türkiye’nin çok benzer bir geleceği yaşayacağını düşünüyorum. Çünkü Malezya’da yaşananlar araya karbon kâğıdı konmuş gibi ülkemizde de yaşanıyor.
Bizdeki sıkıntı Mahatir gibi liderler yok. Onun yerine Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül gibi ‘neme lazımcı’lıkla ateşe ortak olanlar ya da Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli gibi üç günlük dünya için tüm siyasi hayatlarını, onurlarını harcayanların varlığı…
Merakla izlemeye devam ediyoruz…
(tr724)