YORUM | AHMET DÖNMEZ
CHP ile İyi Parti bir oyunu bozunca ortalık ‘ahlak’, ‘ilke’, ‘etik’ aforizmalarından geçilmez oldu. AKP, MHP ve havuz medyası, içinde ‘ahlak’ ile ‘ilke’ kelimeleri geçmeyen cümleler kuramaz oldular. Ne güzel. Bahçeli ‘siyasi çürüme’ teşhisi bile koydu. İttifak ve medyasının bu ahlak mümessilliği karşısında insanın duygulanmaması mümkün değil.
Sizi 7 Haziran 2015 tarihine götüreceğim. O gün seçimler olmuş, AKP tarihinde ilk kez tek başına iktidardan düşmüştür. Gece yarısı kameralar karşısına geçen Bahçeli, tarihi bir konuşma yapmaktadır. Bir yandan “Erdoğan için sonun başlangıcı görünmüştür” demekte, bir yandan da AKP’ye ve diğer koalisyon ihtimallerine kapıları kapatarak erken seçimin önünü açmaktadır. Gelin o sözleri bir daha hatırlayalım:
“- Adalet ve Kalkınma Partisi yaklaşık 13 yıldır süren tek başına iktidarını kaybetmiştir. AKP için sonun başlangıcı görünmüştür.
– Şurası inkar edilemeyecek bir gerçektir ki, AKP 7 Haziran seçimlerinde devletin tüm imkanlarını pervasızca kullanmıştır. Devlet kanalı TRT, yandaş medya AKP’nin siyasi kampanyası için seferber edilmiştir. Valiler AKP’ye çalışmıştır. Hazine kaynakları AKP’nin emrinde ahlaksızca israf edilmiştir. Demokrasiye aykırı ne kadar tutum ve tavır varsa bizatihi AKP tarafından hevesle uygulanmıştır. Esasen demokrasinin ruhu gaspedilmiş, vicdani, hukuki ve ahlaki tüm sınırlar çiğnenmiştir. Hepsinden önemlisi, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğunu inkar edercesine meydanlara çıkmış, kişisel ego ve hırsları uğruna Türkiye’nin huzurunu kaçırmıştır.
– Sistem ve rejim düşmanlarının başkanlık kılıfına bürünmeleri bir işe yaramamıştır.
– AKP’deki ciddi erimenin en büyük müsebbibi de hiç kuşku yok ki Erdoğan’ın yasa ve anayasa tanımaz hırçın, hasis ve seviyesiz üslubu olmuştur. Erdoğan acı bir mağlubiyet almış, anti demokratik ve gayriahlaki zihniyeti ayağına dolaşmıştır. Açılış ve temel atma kisvesi altında mitingler düzenleyip AKP’ye oy dilenen, yeni Türkiye propagandasına yeltenen Erdoğan kaybetmiş, miadını doldurmuştur. Ve nitekim 10 Ağustos 2014’teki oy oranının çok gerisine düşmüştür.
– Artık Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturması telafi edilemeyecek, kaldırılamayacak hasarlara neden olabilecektir. Bu itibarla 7 Haziran’ın başlıca kaybedeni olan Erdoğan görevine devam edecekse ya anayasal sınırlarda kalmalı ya da istifayı düşünmelidir.
– Ülkemizin toparlanması ve yüklerinden kurtulması temin edilmelidir. Maalesef demokrasi rayından çıkmıştır.
– Uyumlu bir koalisyon olması lazım. AKP çözüm sürecini sürdürmüştür, koalisyon HDP ve AKP arasında olmalıdır. İkinci model olarak AKP-CHP-HDP’yi bir araya getirebilirsiniz. Bunların hiçbirisinden sonuç alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur.
– AKP ve HDP arasındaki örtülü işbirliğini gizlemek, Türkiye’yi erken seçime mecbur bırakacak bir dayatmaya başka partileri katmak siyasi ahlaksızlıktır.”
****
Seçimin ardından 4 gün evinden çıkmayan Erdoğan, Baykal hamlesi ile aleyhindeki siyasi havayı birden tersine çevirecekti. Deniz Baykal’ı Saray’da ağırlayan Erdoğan, muhalefetin yelkenlerindeki rüzgarı boşaltıp psikolojik baskı kurmayı başarıyordu. Baykal ile de bir çeşit ittifak kurulmuştu. Eski CHP liderinin Meclis Başkanı olması bekleniyordu. Fakat orada da yeni bir oyun kuran Erdoğan, Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran muhalefete kendi içinden bir Meclis başkanı bile seçtirmedi. Gerçek bir kırılma noktasıydı. Bir kez daha aradaki tefrikaları kaşıyarak, muhalafeti birbirine düşürerek, yekvücut hareket etmelerini engelleyerek başarıya ulaşmıştı. Hep bu sayede kazandı. Hep rakipleri içerisinden birilerini ayarttı, araya nifak soktu, farklılıklarını kaşıdı, reddedemeyecekleri teklifler sundu, birbirine düşürdü.
****
Dönemin Cumhurbaşkanı başdanışmanı Aydın Ünal, 16 Ağustos 2015 tarihinde, “Ağzından köpükler saçarak konuşan siyasetin zavallısı Devlet Bahçeli için, bütün o köpükleri itinayla yalayacağı yeni bir süreç başlıyor. Devlet Bahçeli’yi önümüzdeki günlerde Sn Cumhurbaşkanı ve ailesine ettiği tüm hakaretlerden dolayı bin pişman göreceğiz. Evet, zavallılık…”diye tweet attı.
****
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, koalisyon görüşmeleri başlamadan önce Bahçeli’ye, “Birlikte hükümet kuralım, başbakan sen ol” teklifinde bulundu. Fakat MHP lideri sanki kendisine küfredilmişçesine reaksiyon gösterdi. Kılıçdaroğlu’nu bir dövmediği kaldı. “Bu Çin’den gelen oyuncak mı ki bizi oyuncakla çocuk kandırır gibi kandırmak istiyor” tepkisini verdi. Enteresandı.
****
Sonra nafile turlar başladı. Dönemin AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu samimi bir şekilde koalisyon kurmaya çalışıyor, bütün formülleri sonuna kadar zorluyordu.
CHP ile istikşafi görüşmeler başlatılmış, koalisyona yaklaşıldığı yorumları yapılıyordu. Fakat Erdoğan, bizzat Davutoğlu’nun heyetine soktuğu ‘truva atları’ sayesinde süreci sabote ediyordu. Cumhurbaşkanı’nın bu koalisyonu kurdurmayacağı herkesçe biliniyor, konuşuluyordu. Kendisi de bunu saklama ihtiyacı duymuyordu.
****
MHP, bütün hükümet formüllerini elinin tersiyle itiyordu. O süreçte Bahçeli’nin adı ‘Mr No’ya çıkacaktı.
Eylül ayında MHP’den ihraç edilen Tuğrul Türkeş, AKP’ye katıldı. Sonradan bunun da Bahçeli’nin bilgisi ve onayıyla gerçekleştiği iddia edilecekti.
****
Velhasıl, beklenen oldu ve koalisyon kurulamadı. O arada terör yeniden hortlarken 600 civarında insan hayatını kaybetti. Erdoğan, Türkiye’yi erken seçime götürdü ve 1 Kasım’da yeniden tek başına iktidar oldu.
****
Koalisyon görüşmeleri esnasında Bahçeli’nin herkeste merak uyandıran bir çantası vardı malum. O çantada ne olduğu böylece daha iyi anlaşılacaktı.
Meğer ki Devlet Bahçeli, Erdoğan ile gizli bir ittifak kurmuştu. Meydanlarda, grup konuşmalarında, yazılı açıklamalarında en ağır hakaretleri ettiği Erdoğan için tükürdüklerini yaladığı sürece çoktan girilmişti. O süreçte hem kendisi hem de genel merkezden bazı kurmayları defalarca Saray’la gizli görüşmeler yapmıştı. Kirli pazarlıklar netice vermiş ve Türkiye, Erdoğan’a mahkum edilmişti. Devlet Bahçeli 7 Haziran sürecinde koalisyon seçeneklerine taş koymasa bugün Türkiye’nin Erdoğan diktatoryası diye bir gündemi olmayacaktı.
“AKP için sonun başlangıcı göründü” derken aslında Erdoğan’a yeni bir başlangıç hazırlıyormuş.
“AKP ve HDP arasındaki örtülü işbirliğini gizlemek siyasi ahlaksızlıktır” derken aslında kendisi bir örtülü işbirliği içerisindeymiş. Ve bunu gizlemek gibi bir siyasi ahlaksızlığa kendisi imza atıyormuş. Ama buna rağmen yansıtma yaparak başkalarını aynı ahlaksızlıkla suçluyormuş. Şimdi de ‘siyasi çürüme’ tarifleri yapıp siyasi ahlak nutukları irad ediyor beyimiz.
****
Sonrasında neler mi oldu? Hepimiz hatırlıyoruz. Erdoğan, Gemerek ve Tosya hakimlerini devreye sokarak Bahçeli’yi Akşener’den kurtardı. Bütün bunlar olurken gizli ve örtülü bir anlaşma ile hareket ediyorlardı. Aralarında resmi bir ittifak yoktu. İki kafadar bir araya gelmiş, Türkiye’nin kirişlerini kıracak her kararın altına imza atıyorlardı.
7 Haziran akşamı, “Erdoğan’ın Başkanlık hayali gerçek olamamıştır. Sistem ve rejim düşmanlarının başkanlık kılıfına bürünmeleri bir işe yaramamıştır.” diyen Bahçeli, Erdoğan’ın bu gerçekleşmeyen hayalini gerçeğe dönüştürebilmek için kendini feda ediyordu. İyi kötü var olan siyasi itibarını, adını, ünvanlarını ayaklar altına alıp çiğniyordu. Aydın Ünal’dan anladığımız kadarıyla da buna mecburdu.
Önceleri “Ver Bilal’i al hilali” derken artık “Al hilali, vermesen de olur Bilal’i” noktasına gelmişti. “PKK’nın taşeronu”, “Kandil simsarı”, “ihanet başı”, “17-25 elebaşısı” dediği Erdoğan’ı Türkiye’nin tek adamı yapabilmek için pervaz vurup duruyordu. Koskoca Türkmen Bey’imiz olmuştu, “Sen kaç yiğidim, ben onları oyalarım” diyen bir fedai. Türkmenler ‘özünü eyerletmek’ derler, iyi bilir kendisi. Yani ipleri başkasının eline vermek… İşte öyle…
****
Şimdi bu iki kafadar düştüler bir nadaralık peşine, bir plan kurdular ama ayaklarına dolandı. Maksat İyi Parti seçime hazır olmadan, muhalefet toparlanamadan baskın bir seçimle atı alıp Üsküdar’ı geçmekti.
YSK Başkanı, İyi Parti için “Ben de bilmiyorum ne olacak bu işler” havasında demeç verirken AKP Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, işi oldu-bittiye getirerek, “Kusura bakmasınlar, bir sonraki seçime hazırlansınlar” diye yol gösteriyordu. AKP’li Cumhurbaşkanı ise Cumartesi akşamı NTV canlı yayınında, “YSK’nın vereceği karara hepimizin saygı duyması gerek” diyordu. Bunun ne manaya geldiğini Erdoğan’ı iyi tanıyan herkes bilir. Şahsen ben bu açıklamayı duyar duymaz YSK’nın İyi Parti’ye ret cevabı vereceğini düşündüm. Erdoğan kitleyi hazırlıyordu. Ne zamanki bir şey için “Saygı duymamız gerek” diyorsa Erdoğan muhakkak orada bir numara çeviriyordur.
****
Bütün bunları kapalı kapılar ardında, yangından mal kaçırırcasına, hiç bir siyasi teamül, etik, ahlak, ilke, vicdan ve ‘mertlik’ kalıbına sağmayacak şekilde tasarlayan adamlar şimdi birden ahlakı, ilkeyi hatırlayıverdi.
Güneş Motel’ler, CHP’nin kurucu ilkeleri raflardan indi. Kılıçdaroğlu, ‘Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’yi bir başka partiye stepne yapmışmış’. Eğer öyle ise Bahçeli’nin AKP için ne vazifesi gördüğünü de izah edebilirler mi acaba?
Birden Meral Akşener’in, geçmiş açıklamaları hatırlatılır oldu. Buradan da “Bakın dün ne demişti, şimdi ne yaptı?” argümanı üretiliyor. Yahu insan biraz ar eder. Eğer bu konuda daha teferruatlı tefrikalara girmek isterlerse Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin arşivine bir bakıverirlerse çok zengin bir malzeme ile karşılaşacaklardır.
****
Bir ilkeli ittifak nasıl kurulur, daha da anlamadıysanız MHP dosyası dışında Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile AKP arasındaki gizli ittifaka da bir göz atmanızı tavsiye ederim. Perinçek’in “Erdoğanlar bizim çizgimize geldi. Bizim programımızı uyguluyorlar. Bütün tasfiye listelerini onlara biz verdik.” açıklamaları, siyasi ittifaklar tarihimizin en açık sözlü belgeleri arasında.
Bir de Nihat Zeybekçi kalkmış diyor ki, “Bütün maskeler düştü. Böyle bir ortamda müslüman tarafsız olmaz. Tarafımız belli. Tarafımız bayrak, tarafımız vatan, tarafımız millet, tarafımız devlet”. Hah işte, müslümanlık, vatan millet edebiyatı da geldiyse işlem tamamdır.
Bakalım şimdi İyi Parti uyanıklığı da suya düştüğüne göre uyum yasalarını bahane edip seçimi erteleyecekler mi ertelemeyecekler mi?
Daha durun, ‘milli irade’, ‘sandık’, ‘demokrasi’ konularında ne kadar ilkeli, ne kadar ahlaklı olduklarını da öğreneceğiz. Böylece milletle kurdukları ittifakın da ne derece gerçek, ne derece samimi olduğunu anlayacağız…
(TR724)