YORUM | ALPER ENDER FIRAT
‘Devasa Musul Ovasını baştan başa gezdiğimizde aynı ırktan, aynı dili konuşan ve aynı Tanrı’ya inanan insanların oturduğu yan yana iki köy bulmamız mümkün değildir.’
1920-24 yılları arasında Kudüs’teki İngiliz Sömürge Vali Yardımcılığı görevinde bulunan Harry Charles Luke dönemin Musul’unu bu sözlerle anlatıyor. Nesnel Yayınları’ndan çıkan ‘Musul ve Azınlıklar’ kitabı, bölgenin demografisini anlamamız açısından çok önemli bilgiler verirken Ortadoğu’nun aslında nasıl bir coğrafya olduğunu göz önüne seriyor. Luke’un anlatımında o dönemde Musul’da Hıristiyan Nasturilerin, Yakubilerin, Keldanilerin, Ermenilerin, Asurilerin, Yahudilerin, Ezidilerin, Şiilerin, tarihi Yahya Peygambere dayanan Mandean aileleriyle birlikte Müslüman Türkmenlerin, Çeçenlerin, Çerkezlerin, Kürtlerin, Arapların yaşadığından bahsediliyor.
Şu ifadeye bakar mısınız? ‘Devasa Musul ovasında aynı ırktan, aynı dili konuşan ve aynı Tanrı’ya inanan insanların oturduğu yan yana iki köy bulmanız mümkün değil!’ Bu ne renklilik, bu ne farklılık, bu ne zenginlik ve bu ne karmaşa!
Musul, milyonlarca kilometre karelik alan üzerinde var olan Osmanlı coğrafyasından sadece bir örnek. Elbette ki bu çeşitlilik sadece Musul’a özgü değil. Osmanlı’nın yönetimi altındaki bütün şehirler benzer özellikler taşıyor. Halep, Lübnan, Diyarbakır, Bağdat, Urfa, Malatya, Trabzon, Erzurum, Mardin, Erbil, Üsküp, Selanik, İstanbul, Manastır fark etmiyor.
Bugün Osmanlı da Osmanlı deyip, onu örnek aldığını iddia ederek, kendisinden başka herkesi tehdit eden, yumruk gösteren, ezmeye çalışan bu mafyöz çetelerin Osmanlı’daki sosyal hayatla ilgili en küçük bir bilgisinin olduğunu sanmıyorum.
Osmanlı’yı tek bir şeyle ifade etmek gerekseydi bu ‘Çok kültürlülük’ olurdu. Her isteyenin, kendi inancını ve kimliğini yaşamakta özgür ve bundan dolayı başına bir şey gelmeyeceğinden emin olduğu bir ülkeydi Osmanlı coğrafyası. Bu nedenledir ki Osmanlı’nın hüküm sürdüğü coğrafyanın hiçbir yerinde homojen bir ırk ve kültür bulamazsınız.
İşte böyle bir devlet anlayışı bugün serkeş, uyduruk, faşist, mafyöz tiplerin referans kaynağı oldu. Mahallenin çapulcu eşkıyaları üzerine Osmanlı urbası geçirip, mehter marşı eşliğinde farklı olan her şeye savaş açmış durumdalar. “Osmanlı torunuyuz ulan” diye ayağa kalkan cahil yığınlar ve onların cahil ağa babaları ülkede farklı olan ne varsa hepsine tehditler savuruyor. Hitler ruhuyla bir araya gelen yığınlar ne acı bir ironidir ki kendilerine heterojenliği bir ilke edinmiş Osmanlı’yı referans kaynağı yapıyorlar.
Öyle ki Milleti dinden soğuttukları gibi Osmanlı kelimesinden de nefret eder hale getirdiler. Zavallı Osmanlı, yıkılması haricinde 600 yıl boyunca böyle bir musibetle karşı karşıya gelmemiştir.
Kadim Ortadoğu’da var olmuş her kavmin, her inancın binlerce yıllık izini taşıyan Diyarbakır Suriçini, yerle bir edip TOKİ’nin beton bloklarını dökenlerin Osmanlı’nın kökünü nasıl kazıdıklarını esefle izliyoruz.
Devlet yönetmeyi demir yumruk, kent kurmayı beton dökmek olarak gören bu Moğol artığı anlayış Osmanlı’nın itibarına son ve öldürücü darbeyi vurmakla meşgul! Bu ölümcül faşizm, Osmanlı’dan miras neyimiz varsa hepsini tehdit ediyor.
(TR724)