Mütevazi bir kahvaltı sofrası ve ev sahibinin hazırladığı böreklerle yan yana yerini almış simitler…
Geçtiğimiz günlerde Selanik’te konuk olduğumuz bir mülteci ailenin kahvaltı sofrasından bahsediyorum.
Sofrayı anlamlı kılan, Selanikli Nikos amcanın her sabah bu aileye bıraktığı simitler.
Taze, çıtır çıtır simitler…
Aslında bu ikram, öğrenilen üç beş Yunanca kelimeyle, ama aslında kalp dili sayesinde, komşu Nikos amcayla kurulan sıcak ilişkinin sonucu.
80 yaşına merdiven dayamış, saçında siyah kalmamış bir ihtiyar Nikos amca.
Kim bilir hangi empati duygusuyla Türkiye’deki zulümden kaçıp Selanik’in emniyetli koyuna sığınmış bu ailenin çorbasına bir tuz misali bırakıyor bu simitleri?
Mağdurlara, mazlumlara el uzatan yalnız Nikos amca değil, başkaları da var.
Bir aileye her cumartesi meyve bırakan komşu mu ararsınız, her ay kirasını almaya gelirken evdeki çocuklara ayrı ayrı paketlenmiş oyuncak getiren ev sahibi mi…
Hepsi ayrı bir hikaye.
***
1955 ve 1964 göçleriyle İstanbul’u terk etmek zorunda bırakılan Rumların önemli kısmı Selanik’e yerleşmiş.
50 yıl sonra tarih tersten tekerrür ediyor, eskinin muhaciri şimdilerde ensarlık yapıyor.
Tenkil, acıyı unutmamış bu insanlarda Selanik’e yerleşen hizmet gönüllüsü ailelere karşı merhamet ve hamiyet duygularını tetiklemiş.
Tehcirle tüm hatıralarını, varlıklarını İstanbul’da bırakmış bu insanlar, hemen hepsi öğretmen olan yeni misafirlerine, ‘’Sizin halinizi en iyi biz anlarız.’’ deyip teselli ediyor.
Hediyeleşmek sünnettir düsturuyla yetişmiş, alan el değil hep veren el olmayı görmüş fedakar öğretmenler ise, kısıtlı imkanlarına rağmen hazırladıkları börek, çörek ve yemeklerle mukabelede bulunmaya çalışıyor.
Selanikli komşular arasında az da olsa hala Türkçe bilenlerin olması, mağdur muhacirler için önemli bir iletişim kolaylığı olmuş.
DARLIK İÇİNDE TEVEKKÜL VE SEHAVET
Selanik’te bulunduğumuz az zaman içinde olabildiğince daha fazla mağdur aileyi ziyaret etmeye çalıştık.
Gittiğimiz her ocakta sanki uzun zamandır yerleşik bir hayat yaşanıyormuşçasına bir tevekkül ve itminan gördük.
Ümitsizlik değil, şükrün hale yansımasını idrak ettik.
İkramda cömertliğe şahit olduk, az da olsa olanı paylaştıklarını gördük.
Şahsen hem utandım, hem de mağdur kardeşlerimin ruhlarına sinen bu davaya inanmışlık bana güç verdi, inandığım değerlere itimadım katlandı.
Selanik’teki Türkiye’den gelen hizmet gönüllüsü mülteci ailelerin hepsi kiraladıkları dairelerde kalıyor.
Ancak kiralık ev bulmak zor.
Maddi imkansızlıklar da olunca bazı evlerde iki aile kalıyor, aynı çatının altını paylaşıyorlar.
Avrupa’nın en ucuz beş şehrinden birinde olsalar da, eldeki imkanlar hızla eriyor.
Öğretmenlik dışında mesleği olmayan birinin, dilini yolunu bilmediği bu turizm şehrinde ayakta kalması zor.
Artık orayı yeni yurdu benimseyen bu insanların hızlıca hayata kazandırılması için fikir üretilmesi şart.
Herkesin ne yapabileceğini öngörüp pes etmek yerine yılmadan gayret göstermesi olmazsa olmaz.
Bu insanlar yeniden balık tutmayı öğrenirler, kuşkunuz olmasın.
NELER YAPILABİLİR?
Hayırsever iş adamları fiyatları 20-45 bin Avro’ya satın alabilecekleri daireleri, mülteci ailelerin ikametine açabilir.
Fazla sermaye gerektirmeyen gıda ve hizmet odaklı küçük işletmeler kurularak, ailelere ekmek kapısı açılabilir.
‘Time to Help’ gibi yardım dernekleri Selanik veya Atina’da ofis açabilir.
Sadece nakdi veya ayni yardım değil, iltica başvurularında hukuki, kadın ve çocuklara psikolojik destek sağlanabilir.
‘Ben ne yapabilirim, neye ihtiyaçları vardır?’ diye düşünenlere, bana verilen cevabı aktarmakla bitireyim: ‘Mülteciye ihtiyacı sorulmaz.’’