YORUM | NACİ KARADAĞ
Şurasını çok iyi anladık ki, bitmeyen kinlerden inşa ediliyor zalimler. Diktatörlerin hammaddesi nefret ve tüm âleme yetebilecek kadar kini oluyor, maalesef canımız yana yana öğreniyoruz.
Tiksindirici bir tedrisat, kabul ama gerçekler böyle.
Bir zalimin kayıp eşya bürosuna döndü memleket.
İstediğini yapıyor, arzu ettiği şekilde toplumu parçalıyor, hayatları çalıyor.
Evet Erdoğan ve avenesinin en büyük suçu devletten çaldıkları, kondukları, çöktükleri, yedikleri haramlar değil.
Tayyip Erdoğan’ın en büyük günahı; çaldığı hayatlar!
Yüz binlerce hayat çaldı bugüne kadar. Dört bir yanımız çalıntı hayatlarla dolu. Paramparça ediyor, darmadağın ediyor ve atıp bir kenara bırakıyor.
Merak ediyorum sonra da uykuya dalıp mutlu ve huzurlu bir ülke hayal ediyor mu?
Bir şey daha çaldı AKP iktidarı bu ülkeden…
Utanç hissini!
Utanmaz bir topluma dönüştürmenin haklı gururunu yaşayabilir her AKP’li.
Hadis-i Şerif, “Utanmıyorsan dilediğini yap!” buyuruyor.
Utanmayan bir toplum için artık söyleyecek söz kalmamıştır.
Utanmayan bir iktidar için de…
Şundan artık eminim, kıyamet utanmazların başında patlayacaktır. Utancı olanlar zaten kahrından çekip gitmiş olacak çoktan.
Bu sebeple Maden ailesinin karaya vurmuş bedenleri bazı vicdanları öylesine kanatıyor ki, “Kop artık kıyamet” diye bir feryat yükseliyor ciğerlerinin en derinlerinden.
Öyle ya, kıyamet bu manzaralara karşı da kopmayacaksa, daha beterini görmeden gitsin tüm iyi olanlar.
Nadire 13 yaşındaydı henüz.
Nur ise 10…
İnsanın yazarken parmakları titriyor yemin ederim…
Buz gibi azgın denizin sularında verdiler son nefeslerini.
Anaları çırpındı yavrularını kurtarmak için belki bilemiyorum.
Babalarının halini hiç düşünemiyorum.
Belki 7 yaşındaki Feridun’a sarılmıştır ilk önce…
En küçük o, daha bu dünyanın ne denli şerefsiz olabileceğinin idrakinde olmayan bir çocuk Feridun…
Nasıl bir utanmaz toplum attı onları Ege’nin buz gibi sularına!
Nasıl bir nefret onları vatanlarından bu şekilde çıkmaya zorladı!
Hiçbir suçları yoktu.
Diyelim ki babaları suçluydu, ki öyle olmadığını herkes biliyor.
En çok da zalimler biliyor!
Gözlerine iliştirdikleri sahte gözyaşlarıyla, uzaklardaki masumlara abartılı merhamet gösterisi yapan yapay yürekli korkak zalimler!
Hayatı boyunca eğitimden başka düşüncesi olmadı ki 40 yaşındaki Hüseyin Hoca’nın.
Eşi Nur Hanım da eğitimciydi, ana sınıfı öğretmeniydi bu topluma genç kuşak yetiştiriyordu.
Onlara yapılan zulme kimsenin ‘çıt’ı çıkmadıkça zalimin zulmü büyüdü.
Nefes alamaz hale getirdi bu mazlum aileyi. On binlercesi gibi.
Babalarına zulmedildi, ekmeğinden edildi, kimse iş vermedi.
Hayatları çalındı yüz binlercesi gibi.
Kimsenin umurunda olmadı…
Başkasının acısına ekrandan yalandan anlamayı profesyonel hayat haline getiren bir toplumun iğrenç ikiyüzlülüğünün de kurbanı oldu Maden ailesi.
“Yedi yaşında bir kızım,
Büyümez ölü çocuklar!” diyor Nazım…
Büyüyemeyecek Nadire, artık koşamayacak Nur, annesine sarılamayacak Feridun.
Hayat hırsızları ise kendi medyalarında torunlarına sarılıp insanlık maskesi takacaklar.
Bir zalimin zulmünden, adaleti keyfine kurban etmesinden kaçarken ebediyete yürüdü Maden ailesi.
Çalınan hayatlardan sadece 5’iydi Ege sularına gömülen.
Ve karaya insanlık da değil, utanmazlığımızın tokadı vurdu yüzümüz yoktu ki oraya çarpsın tüm hiddetiyle!
“Utanmaktan utanacak bir nesil gelecek” demişti Necip Fazıl merhum.
Bugünleri görmüştü sanki yıllar önce Maraş’ta verdiği konferansta. Ama yanılmıştı apaçık.
Hiçbir şeyden utanmayan, utanma hissi olmayanlar cirit atıyor her yerde artık.
Devletin başında duruyorlar, ekranlardalar, sokakta, metroda otobüste.
Ülke dolusu utanmaz, vicdansız var maalesef.
Yaşadığımız en büyük hayal kırıklığı bu sanırım.
Bu kadar arsız, hayâsız, vicdansız, utanmaz bir toplum olduğumuz gerçeğini bize gösterdi zalim.
İnsanlar epeyce hayâdan ve utançtan yapılıyor biliyorum.
Eğer o malzemelerden de çalınmaya başlamışsa, çok anlamı kalmıyor artık dünyanın.
Kopsun kıyamet yani, başla göz üstüne…
(TR724)