‘İntikam’ Operasyonu Kıskacında ‘Esir’ Veya ‘Rehin’ Gazeteciler

Yorum | Erhan Başyurt |

15 Temmuz hain darbe girişimi bahanesiyle tutuklanan gazetecilerin art arda gelen duruşmalarını ve savunmalarını erişebildiğim kadarıyla okuyorum.
Hiçbirinde ‘somut kanıt’ yok. Hepsine ‘fiziki ya da psikolojik işkence’ uygulanmış.
Avukatlarıyla görüşmelerine sınır getirilmiş. Savunmalarını hazırlamaları engellenmiş.
Hatta 14 ay sonra ilk mahkeme karşısına çıkarılan bir gazetecinin avukatı bile olmamış ve mahkeme zorunlu olduğu halde atama bile yapmamış!
***
Çoğunluğu ya yazdığı yazılar ya röportajlar ya da sosyal medya mesajları nedeniyle tutuklu.
Nazlı Ilıcak, ‘Zekeriya Öz ile fotoğraf çektirdiği’ için, Altan kardeşler ‘sübliminal mesaj verdiği’ için, Ali Bulaç ise ‘yazılarında suç bulunamadığı’ için 14 aydır tutuklu.
Daha da vahimi var. Orhan Kemal Cengiz, Zaman Gazetesi’nde yazmadığı halde, o davada yargılanıyor ve tek bir yazısı bile delil dosyasında yok.
Ankara’nın duayen gazetecisi, en beyefendi kalemi Mustafa Ünal da 14 aydır tutuklu ama ne ile suçlandığını bilmiyor.
Bir de, hiçbir yayın sorumluğu olmayan dağıtım firması ya da canlı yayın aracı kiraya verdikleri için tutuklu gazeteciler var. Kurumlarına hukuksuz şekilde el konulduğu için, göstermelik de olsa bu isimlere de ‘darbe suçu’ uydurulmuş!
spot
***
200’ü aşkın gazetecinin tutuklu olduğu, bu alanda dünya rekoru kıran Türkiye’de misalleri artırabiliriz.
Her biri başyapıt niteliğinde muhteşem savunmaları burada kaleme alabiliriz.
Ama isterseniz gerçeği, bu gazetecilerin gerçekte neden tutuklu olduklarını kaleme alalım…
***
Gazeteciler tutuklu değil, ‘rehin’ veya ‘esir’…
Hukuk eliyle bir ‘intikam’ operasyonunda kurban ediliyorlar.
Hiçbirinin uzaktan ya da yakından darbe ile alakası yok.
Hepsi liberal, demokrat, sosyal demokrat insanlar.
Darbelerden en fazla onlar çekmiş, Mümtaz’er Türköne gibi aralarında darbe döneminde işkenceler görmüş isimler var ve darbelere karşı en net dik duruşu onlar sergilemişler.
15 Temmuz, sadece iktidarın hukuk dışı eylemlerine ve ‘karşı darbe’ girişimine bir kılıf veya mazeret. Gerisi boş laf…
***
Gerçek tutukluluk nedenleri özetle 5 unsura dayanıyor.
Birincisi, Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında hukukun üstünlüğünü savundukları ve ‘askeri vesayeti’ bitirmek için yazdıkları nedeniyle ‘intikam’ alınıyor.
Birçok gazeteci ve yazar bu kategoride yer alıyor. Ancak, ‘derin yapı’ akıllı bir şekilde kendisini ‘Erdoğan’ın arkasına saklıyor’ ve bir kesişim kümesi oluşturarak faturayı bütünüyle AK Parti’ye çıkartıyor.
İkincisi, 17/25 Aralık soruşturmasında iktidarın yolsuzluklarını yazan ve hukuk önünde hesap verilmesini isteyen gazeteci ve yazarlardan ‘intikam’ alınıyor.
Bu kısımda yer alan gazeteciler, hassaten gizli telefon kayıtlarına yazı veya sosyal medya hesaplarında yer verenler, direkt iktidarın ‘kara kaplı defteri’nde yer alıyor.
Üçüncüsü, AKP muhalifi laik ve Kemalist gazeteciler. ‘Karşı devrim’ sürecinde susturuluyor, halkı bilinçlendirmeleri ve gerçekleri deşifre etmeleri engelleniyor.
Dördüncüsü, AKP muhalifi sosyal demokrat ya da HDP yanlısı gazeteciler. Hassaten Çözüm Süreci’nin iflası sonrası, iktidarı zora sokan haberler yapanlar, Kürt bölgelerinde ‘güvenlik’ bahanesiyle uygulanan insan hakları ihlallerini kaleme alanlar ‘esir’ alınıyor.
Beşincisi, Cemaat’e yönelik iftira ve yalanlara prim vermeyip, hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi ısrarla savunan, iktidarı hataları nedeniyle açıktan eleştiren gazeteciler hürriyetlerinden mahrum bırakılarak ‘esir’ alınıyor.
***
Evet gazeteciler tutuklu değil, ya ‘intikam’ almak için ya susturmak için ‘esir’ alınmış ya da geride kalanlara ve muhalefete gözdağı vermek için ‘rehin’ alınmış durumdalar.
Onun için binlerce sayfalık iddianamelerinde tek bir somut delil yok.
Onun için somut olarak ne ile suçlandıkları ortaya konulamıyor.
Onun için toplu suçlama yapılıyor ve gerekçeler ayrıntılandırılmadan kopyala yapıştır tutuklama kararları verirler.
Hiçbirinin kaçmayacağı, kaçmadığı biliniyor, kaleme alınan yazılar da yerinde duruyor ve delil karartma ihtimali olmadığı halde, hukuki gerekçe olmaksızın keyfi şekilde ‘cezalandırma’ için cezaevlerinde tutuluyorlar.
***
Kim kaybediyor? Sadece gazeteciler özgürlüklerinden yoksun bırakılmıyor, bir toplum gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılıyor.
Özgürlükler ve demokrasimiz yok ediliyor. İktidarı eleştirecek kimse kalmadığı gibi, muhalefet de sesini duyuracak tüm mecralardan yoksun bırakılıyor.
Türkiye, ‘derin yapı’ ve iktidarın ‘intikam’ işbirliğinde bir uçuruma sürükleniyor.
***
Tutuklu gazeteciler ve iktidarın kurumlarını gasp ettiği gazetelerin hiç mi suçu yok?
Tek suçları (!) var. O da, AK Parti’nin demokrasiyi bir ‘araç’ gibi gördüğünü fark edemeden, sivil iktidarın ileri demokrasilerde olduğu gibi ‘muktedir’ olması için gayret etmeleri…
Hukukun üstünlüğünü savunurken, iktidarın ‘Tek Adam’ rejimine parke taşları döşediğini ve hukukun bağımsızlığını yok ettiğini fark edememeleri…
Liyakat konusunda yanılmaları, iktidarın da ‘askeri vesayeti’ ileri demokrasiye geçiş ve özgürlükleri genişletmek için arzu ettiğini sanmaları, bugün en büyük faturayı ödemelerinin nedeni…
(TR724)