AKP Babası…

HABER-ANALİZ | AHMET DÖNMEZ |

“Mafya babası” artık demode oldu…
Eskiden mafya suç işler, devlet peşine düşerdi. En azından ‘düşermiş gibi’ yapardı.
“AKP babası” demek daha güncel, daha kapsayıcı ve daha gerçekçi olacaktır.
Bizatihi iktidarın kendisi mafya kesilmişken, o iktidar, devleti dönüştürmüş ve parti devleti haline getirmişken, o partinin lideri aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal ediyorken, bütün erkler Beyefendi’nin keyfine terkedilmişken, binlerce yılın devlet teamülleri, yerini kabadayı raconuna bırakmışken artık ‘mafyayı’ sadece Karagümrük’e, Kasımpaşa’ya, hatta Karadeniz’e, Doğu’ya sıkıştırmak biraz antika, biraz külüstür kaçacaktır.
Haliyle artık hepsini kapsayan, mündemiç, tek başına bütün bu yeni durumu izah etmeye yeten tek bir kelime var artık: AKP!
Aslında o kelime “Erdoğan”. Ama haddizatında o her şeyde içkin olduğundan, onun bir kurumda tecessüm etmiş hali olarak AKP diyoruz. Bunu da böyle bileceğiz!
Yeni Türkiye’nin yeni kavramlara ihtiyacı var ve hamdolsun her türlü ihtiyacımızı bizzat kendisi düşünüp kendisi karşılayan Reis’imiz, bu noktada da davranışları ve günaşırı açıklamalarıyla boşluğu fazlasıyla dolduruyor zaten.
Tetikçileri tarafından her gün önünde diz çökmeye, elini öpmeye, biat etmeye, itaat edip kurtulmaya zorlanıyoruz.
‘MUHALEFETE KÖPÜKLERİ İTİNAYLA YALATILIR’
AKP sadece bir siyasi parti olmadığı için Erdoğan’a karşı aday olmak, seçime girmek, onu yenmeye çalışmak da bu alemde cezasız kalmayacak cüretlerdendir. Kesin olarak üst aklın taşeronu bir hainsinizdir. Eğer şanslı iseniz kendinizi ya hapiste bulursunuz ya da ‘medeni bir ölü’… Aydın Ünal’ın Devlet Bahçeli’ye dediği gibi, “eğer ağzından köpükler saçarak konuşan siyasetin zavallısı” iseniz; “bütün o köpükler size itinayla yalatılacaktır”…  Siz de AKP’nin ‘arka Bahçeli’si haline getirileceksinizdir. Çünkü Baba size ‘reddedemeyeceğiniz bir teklif yapmıştır’ ve rakibinizi bizzat majestelerinin yargısı eliyle bertaraf etmiştir.
Mesela “baba” referanduma gider. Hem anayasa değişikliği teklifini kendisi halkoyuna sunar hem de ‘hayır’ diyecekleri, “İşte bakın, şer cephesi, üst aklın maşaları bir araya geldi, terörist darbeciler” der.
“Hayır” diyeceklerden araba lastikleri kesilenler yine talihlidir. Şubat ayı başında, hatırlayın, Düzce’de S.A. adlı bir genç, bir arkadaşıyla tabancalı fotoğrafını, “Başkanlık sistemine ‘Hayır’ diyenleri tıpkı 15 Temmuz gibi sokaklarda bekliyor olacağız” notuyla Facebook hesabında paylaşmıştı.
‘MUSA ABİ ‘HAYIR’ DİYENLERİ NE YAPACAĞIZ?’
Bu mafya özentisi çömezi de bir kenara koyalım. Bunun bir üst modeli, AKP Sinop İl Yönetim Kurulu üyesi Musa Yıldırım’ı hatırlayın. Referandum sürecinde sosyal medyadan paylaştığı bir videoda, kendisine “Musa abi ‘Hayır’ diyenlere ne yapacağız?” diye soruluyor, o da cevap olarak tabancasıyla birkaç el ateş ediyordu.
Yine AKP Küçükçekmece İlçe Başkanı Mustafa Korkut’un makamında Belediye Başkanı Temel Karadeniz’le birlikte çektirdikleri fotoğrafta da masanın hemen kenarında uzun namlulu bir silah kendini belli ediyordu. ‘Çehov Kuralı’na göre, o silah filmin sonraki sahnelerinde mutlaka patlayacaktır.
Nasıl mı? Onu da Baba’nın dünürü Orhan Uzuner’den dinleyelim. O da referanduma gidilirken yaptığı bir konuşmada nasıl silahlandıklarını anlatırken, “Gayemiz bir tehlike anında halkı uyandırma ve haber verme niteliğinde. En küçük cihazımız düdük. Arabamda megafon var. Gerektiği zaman kullanacağımız silah var. Böyle hazırlıkları yapmamız lazım” diyordu.
“Saray’ımızın mafyası” Sedat Peker de görülen lüzum üzerine bizzat meydanlara inip silahlarla ‘Evet’ kampanyası yapmıştı. Akademisyenlerin kanlarında duş alma hobisi ile tanınan bu eski-moda mafya, caddelerde oluk oluk kan akıtma tehditleri ile Baba’nın takdirine mazhar olmuş bir ‘hayırsever iş adamı’. Bugüne kadar kendisine en ufak bir müdahale gelmediği gibi şimdi de “Reis’i” adına, “Siz ona dua edin. Eceliyle bile ölse sizleri ağaçlara, bayrak direklerine asacağız” diye racon kesiyor.
DIŞ POLİTİKADA ‘ŞANTAJ’ DİPLOMASİSİ
Caddelerde Halk Özel Harekât (HÖH) yazılı araçlar dolaşıyor. Siyah transporterlar başkentin göbeğinden güpegündüz insan kaçırıyor. Bir daha da kendisinden haber alınamıyor. Ne polis ne de savcılar, kaçırılan insanlar için kılını kıpırdatamıyor.
Mafya düzenine teslim olmayıp yurtdışına çıkan insanlara karşılık eşleri, anne babaları, kardeşleri rehin olarak tutuklanıyor. Yeni doğum yapmış anneler hapse atılırken, “Eşin gelsin, seni bırakalım” deniyor.
Bu iş öyle bir hal aldı ki ABD’den, Avrupa’dan gazeteciler, insan hakları aktivistleri bile ‘şantaj’ için içeri tıkılıyor. Bunu bizzat bu ülkelerin resmi ağızları söyleyip Türkiye’ye ‘siyasi rehine’ tepkisi gösteriyor.
Dış politikada zaten geleneksel Hariciye nezaketi yerini tamamen kahvehane ağzına bırakmış durumda. ‘AKP babası’nın diplomasi dili “Senin yaşın kaç?” seviyesinde olunca ülkenin Dışişleri Bakanı’ndan da, “Sen ne lalesisin?”, “Bert dedim, saçmalama, sana insan gibi söylüyorum ya” gibi laflardan öte bir şey sadır olmuyor.
O yüzden de içeriyi varın siz hesap edin… Bir şehidin oğlu, cenazede Erdoğan’a ters baktı diye sosyal medyada linç edilebiliyor sözgelimi.
‘VUR DE VURALIM REİS!’
Mafyanın panzehiri hukuktur malum. Anamuhalefet lideri ‘Adalet Yürüyüşü’ yaptığında aldığı cevap, mafyanın zaferi niteliğinde idi. Kılıçdaroğlu içerideki rehineleri kurtaramadığı gibi, Baba kendisine “Sana lütfettik yürüdün, daha ne istiyorsun” diye ‘ayar’ verdi. Küçük tetikçileri ise sosyal medyadan Kılıçdaroğlu’nu tehdit edip durdu.
CHP Genel Başkanı Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktığında AKP Düzce Gençlik Kolları yöneticisi Mehmet Aybek, MP5 makineli tabanca ile çektirdiği fotoğrafı, altına, “Vur de vuralım, öl de ölelim Reis. Meydanlar boş değil, emrin yeter” yazarak paylaştı. Aybek gözaltına alındıysa da yeni mafya düzeninin savcıları tarafından anında serbest bırakıldı.
İzmir Karabağlar Belediyesi AKP’li meclis üyesi Emrullah Kavuz, Kılıçdaroğlu’na videolu ölüm tehdidi gönderdi. Kavuz, arkasına topladığı bir grup AKP’li ile “Reisin ağzından çıkacak tek bir kelimeye bakıyoruz. Tek bir kelimesiyle ölürüz, şehadet için koşar öldürürüz. Gereken her şeyi yaparız.” diyordu.
Gerekeni yapanlardan biri de gazeteci Can Dündar’a Adliye Sarayı önünde ateş eden Murat Şahin’di. Erdoğan’ın Dündar için “hain” demesinden etkilenerek bu saldırıyı gerçekleştirdiğini söylemişti. Fakat o saldırgan da çok geçmeden tahliye edildi.
THE GODFATHER DA BİR ‘AİLE’ İŞİYDİ
Ne de olsa gazeteler ve gazeteciler bu ‘dilden anlıyordu’. O yüzden de dönemin AKP Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın, Ahmet Hakan için, “Bizim hatamız bunlara zamanında dayak atmamak olmuş” diyordu. Nitekim Hakan bir süre sonra bir grup AKP’li tarafından evinin önünde dövülmüş, burnu kırılmıştı. Gazetesi Hürriyet de aynı Abdurrahim Boynukalın ve çetesi tarafından bir gece ansızın basılmış, camları indirilmişti. Bugün Cem Küçük boşuna gazete için “Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorum”; Hakan için de “Kıvama geldi. ‘Taksim’e çık anır’ desem, anırır” demiyor.
Baba’nın ağlattığı Demirören de o kıvama çoktan getirilmiş medya patronlarından. Şimdi artık Sedat Peker’e “Hayırsever İşadamı” ödülleri vermekle meşgul.
Star, Akşam, Güneş gibi bir takım kalitesiz ürünleri barındıran öteki yandaş medya grubu ise doğrudan Baba’nın fedaisi Hasan Yeşildağ’a teslim edildi. 1980 model mafya Yeşildağ, M. Ali Ağca’ların arkadaşı. Aynı zamanda Baba’nın eski kasalarından bir tanesi.
Kısacası mafya olmuş AKP. AKP olmuş devlet. Her ikisinin başında da aynı zat oturuyor. Ona da ‘AKP babası’ demek münasip düşer.
Hal böyle iken Baba’nın “Racon kesilecekse onu da ben keserim” demesi, tam dropu dropuna üstümüze oturmuş bir elbisedir. “Allah’tan ki Polat Alemdar gibi ‘Ben racon kesmem, kafa keserim’ demiyor” diyeceğimiz bir hal de kalmamıştır. Bakan olarak çıktığı kürsüde, “Gördüğüm yerde boğazlarım” diye konuşan bir damadı var.
‘The Godfather’ da bir aile işiydi neticede…
(TR724)