Bir Topluluğa Olan Kininiz Sizi Adaletten Alıkoymasın..

[Tarık Toros]

Kendinden olmayana muazzam bir düşmanlık var.
Sorumluların adresini göstermeden, torba yapıp, tüm musibetleri belli adreslere yükleyip, milyonların gönlünü kırıyor, ahını alıyorlar.
Mesele tek başına Cemaat de değil.
Misal… İstanbul Barosu’nun eski başkanı Ümit Kocasakal, “Atatürk düşmanı ile yürümem” deyip, CHP’nin organize ettiği Adalet Yürüyüşü’ne katılan, destek veren milyonların kalbini kırıyor.
Üslubunuza dikkat edeceksiniz.
Suçlamanızın adresini net koyacaksınız.
Genelleme yaparsanız, yarın öbür gün o milyonların tamamından tek tek helallik olmanız icap edebilir.
Şakası yoktur bunun.
***
15 Temmuz’un yıldönümünde, ülkede zulüm gören kesimleri ayırmanın olanağı kalmamıştır.
Zaman, ülkeye musallat olan çeteden kurtulmaya kafa yorma zamanıdır.
“Bu haydutları nasıl bertaraf ederiz. Devlet mafyalaştı. Zarar her geçen gün telafi edilemez ölçüde büyüyor. Ülkenin gittiği istikameti nasıl çeviririz, uçurumdan nasıl döndürürüz.”
Zaman, bunları düşünme zamanıdır.
Hesap görme, iktidarın ekmeğine yağ sürme zamanı değil.
***
Egemenler, düşman bellediği halkları yatırmış boğazlıyor.
Kendi mahallesi dışında kalanlara nefret kusanlar bilmiyor mu ki, böyle yaparak zalimin elini güçlendiriyor, içerideki masumlara, dışarıda onların yakınlarına büyük haksızlık ediyor.
Çok iyi biliyorlar.
Şuna cevap versinler:
Yüz binlerce mazlum var. Tutuklu, gözaltına alınıp bırakılmış, hakkında işlem olan, işini kaybetmiş, malına mülküne tedbir konulmuş, yakınları cezaevinde olduğu için dünyası zindan olmuş, yüz binlerce mazlum.
Hakkaniyetli iseniz, demokrat iseniz, hukukun üstünlüğü diyorsanız, insan hakları umurunuzda ise, her şeyi bir kenara bırakıp buna bakacaksınız.
Öncelikli konu budur.
***
Bina alev alev yanıyor, çıra gibi. İçinde yığınla masumun çığlıkları göğe yükseliyor. Müdahale etmek ne mümkün. Yaptığımız dışarıdan su püskürtmeye çalışmak.
Söylediğimiz de şu: Zaman ilerliyor. Yangın çok büyük. Söndürülse dahi, binanın oturulamaz, kullanılamaz hale gelme riski artıyor. Bina çökecek. Herkes de altında kalacak. Sonra, yenisini kimlerle nasıl inşa edeceğiz?
Bunu söylüyoruz.
***
Hep aynı ezber:
“Bu iktidarı Cemaat başımıza bela etti. Her şeyi beraber yaptılar. Ülkeyi birlikte yıktılar. Beter olsunlar.”
Cemaat’in seçmen gücünün ne olduğunu, 2014 ve 2015’te yapılan dört seçim gösterdi.
Bürokrasi, iş dünyası, medya gücünün de abartılmayacak kadar sınırlı olduğu ortaya çıktı.
Bir iktidarı iş başına getirip orada tutacak bir güç değil, anca takviye olabilir.
***
“Ülkeyi Cemaat’le Erdoğan birlikte yıktı” diyorsunuz.
Geriye doğru bakalım.
Ülkenin üçüncü partisinin iki eş başkanı, milletvekilleri içeride. Bunu CHP sağlamadı mı?
Rejimi değiştiren, demokrasi ve kuvvetlerin ayrılığına dair tüm cumhuriyet kazanımlarını tarihe gömen referandum sandığının bir numaralı sorumlusu kim, MHP değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi, yürürken:
“Bilinen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye kontrollü darbe denir.”
Adresi neresi: Erdoğan!
Peki, 15 Temmuz darbesinin “mağduru” aynı Erdoğan’a, 7 Ağustos Yenikapı mitingi ile muazzam destek sunan kim, aynı lider.
Bugün Selahattin Demirtaş başta, tutuklu HDP’liler için “ağlaşan” gazeteciler, son iki senedir kapısını çalmışlar mı?
Erdoğan’ın darbeye dair hikâyesini alıp kabul eden, hatta bunu köpürten kim? Sol-sağ tüm muhalefet partileri, medyanın tamamı, topyekûn bir halk.
7 Haziran 2015’ten sonra AKP ile koalisyon müzakeresi yapan parti hangisi? CHP.
Yine aynı tarihlerde iktidara dört şart ileri süren MHP ne demişti: “Yolsuzluk vakaları 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınmalı. Cumhurbaşkanı görevini hukuki zeminde sürdürmeli. Kuvvetler ayrılığının muhafazası temel kriterdir, vs.”
Bu şartları koyan, bir sene sonra politikasını 180 derece değiştirip iktidarla fiili koalisyon kuran lider kim? Devlet Bahçeli.
Bundan 6 sene önce, 2011’de siyasi tartışma programlarını bitiren kanal hangisi? NTV.
Gerekçesi ne: İktidar mensuplarının, rakip partililer karşısında zayıf kalması.
2013’ten beri, yani tam dört yıldır, ağır sansür altında, Gezi olayları dahil hiçbir toplumsal hadiseyi veremeyen medya grupları hangileri: Doğan, Şahenk, Ciner, Demirören, topu birden Ankara’ya bağlanmış biat medyası.
2010’dan itibaren dönüşen, dönüştürülen siyaseti, medyayı, “Cemaat’ten temizlenen” bürokrasiyi, askıya alınan Anayasa’yı, bekleme odasına alınan parlamentoyu, her seçimde adaletten ve demokrasiden uzaklaşan ülkeyi beraber yaşadık.
Bir bölümünü saydığım kişi veya kurumlara bir çift laf etmeyeceksin… Hemen her şeyi, yıllar önce tüm müesseselerine girilmiş, kadroları tasfiye edilmiş bir yapıya ihale edip, sonra elini yıkayıp çıkacaksın, bu o kadar kolay mı..!
***
Ne diyor Maide suresi 8’inci ayet:
“Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın.”
Gelin görün ki, hiç sıkılmadan bu ayeti yazılarına konuk eden hokkabazlar, katmerli linçten geri durmuyor, aynı topluluğa kinleri üzerinden infaza devam ediyor.
Yarın diyecekler ki:
“Biz gönül verenleri kast etmedik, devlette çalışıp kumpas kuranlardı kastımız.”
Yok kardeşim, kastın bu değildi.
Kinin öyle büyüktü ki, adaletsizliği gördüğün halde, içinden bir şey yapmak gelmedi.
Maide 8’i okudun ama kursağından aşağı inmedi.
Bunu da ben demiyorum. Hadis var:
“Bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kuran’ı okuyacaklar, fakat gırtlaklarından aşağı geçmeyecek” (Buhari).
(tr724)