Bartın’da evi polisler tarafından basılan ve botlar ile sırtı çiğnenerek ters kelepçe takılan, gözaltında aç susuz bırakılıp küfürlere maruz kalan, matbu ifadeleri kabul etmeyince karısı ile tehdit edilen, dağa kaldırılarak hayâsız işkenceler yapılan bir eğitimcinin yaşadıklarını okuyunca insanlığın bitişine şahit olacaksınız.
Bir eğitimciye reva görülen muameleyi eşi yazdığı mektupta şöyle anlattı:
Siz hiç, hayatiniz boyunca elinize kalemden başka bir şey almamışken terör örgütü üyesi diye yaftalanıp, işkence gördünüz mü?
Siz hiç, kendi ülkesinde eşin dostun, öğrencilerinin parmakla gösterdiği bir eğitimci iken bir anda parya olup, kitlesel soykırımın bir parçası oldunuz mu?
Lütfen bize yapılan bu zulmü okurken, bir an olsun kendinizi bizim yerinize koyun. Ve bu zulme sessiz kalarak, ortak olanlardan olmayın.
Kocam sicil kaydının olmaması bir tarafa, en küçük canlının hakkını dahi gözeten bir insandır. Böyle bir baba; çocuklarının gözü önünde, ayakkabıları ile evimize giren 3 polis tarafından; sırtı botları ile çiğnenip ters kelepçe takılarak, kurbanlık koyun gibi salona fırlatıldı. Çocuklarım korkudan ‘babaaa babaaaa’ diye çığlıklar atarken ‘korkmayın polis amcalarla oyun oynuyoruz’ diyebilecek kadar yiğit biridir benim kocam.
Mektubumun bu giriş bölümü ve aşağıda yazmış olduğum sizi insanlığınızdan utandıracak gözaltındaki işkence bölümü; ne bir korku filminden, ne bir savaş sahnesinden. Kocama bu yapılanlar eşref-i mahluk olan bir insanın başka bir insana yapacağı türden şeyler değil. Ama bunlar BARTIN’da, Bartın İl Emniyet Müdürü İsa Aydoğdu’nun sorumluluğundaki;
Bartın KOM Şube Müdürü Tolga Sipahi, polis memurları Ahmet Kıyak, İlkay Boynueğri, Ayhan Çelik, soyadını bilmediğimiz Özcan ve eşkâli bilinen 3 polis memurunun eliyle yapıldı.
Sabahın 7 sinde kapımız tekmelendi. Öyle gözleri dönmüştü ki “kim o” dememizi bile duymuyorlardı. Üzerim müsait değildi, ama kocam açmak zorunda kaldı. Ayakkabılarıyla içeri girip kocamın üzerine çullandılar. Çocuklarım ve ben korkudan tir tir titrerken; gözümüzün önünde küfürler eşliğinde kocamı yüzüstü yere yatırıp, botları ile üzerine basarak ters kelepçe taktılar. Sonradan adlarını öğrendiğimiz bu 4 polis memurunu asla unutmayacağız.
‘Bırakın kocamı caniler ’ dediğimde, İlkay Boynueğri, ‘Kork bizden vatan haini Kork. Ben hâkimim, Ben savcıyım, Ben Allah’ım Allah. Ne istersem yaparım kocana’ deyip elini makas almak için yüzüme uzattı, elini ittim. Şoka girmiştim. Evimi küfürler eşliğinde tarumar ettiler. Ortalık yangın yerine dönmüş olmasına rağmen evi dağıtmadık, hiçbir zarar vermedik diye tutanak tuttular. İmzalamak istemedim. Ayhan adındaki polis memuru eşarbımdan tutarak saçımı çekip, ‘Kes lan, imzala şu tutanağı’ dedi. Korktum imzaladım.
Eşimi bizim çığlıklarımız arasında götürdüler. İlk 13 gün hiç haber alamadık.
İkimizde ihraç olduğumuz için paramız yoktu. Baronun verdiği avukat olan T.B.B. no 117302 olan avukat Duygu Tufan’ı kabul ettik. Avukat Tufan’ın eşime yardımcı olacağını düşünmüştük.
Ne yazık ki Av. Duygu Tufan; bırakın eşimi savunmayı, eşim ona tüm hukuksuzlukları anlatmasına rağmen bu yapılanlara sessiz kaldı.
Kocama;
“Hükümet OHAL’i neden ilan etti zannediyorsun. OHAL’deyiz hiçbir şey yapamam. Polisler ne derlerse yap, zarar görmezsin.” demiŞ.
29 gün gözaltında kalan kocama çok işkence yapmışlar.
İlk 3 gün yemek vermemişler. Eşimin midesinde problem olduğu için bu sürede ciddi sıkıntı yaşamış. Polisler ‘konuşana kadar sana yemek yok’ demişler.
Polis memurları İlkay, Ahmet ve sadece eşkâllerini bildiğimiz 3 polis memuru aralarında iddiaya girmiş.
Bence ifadeyi 3 güne imzalar, diğeri 4 güne, diğeri 5 güne… deyip gülmüşler.
Daha sonraki günlerde verdikleri yiyeceklerle esimin rahatsızlığı tetiklenince; sancıları dayanılmaz bir hal almış. Buna rağmen eşimin hastaneye gitme isteğini kabul etmemişler.
Her türlü küfrü edip sürekli aşağılamışlar.
Eşkâlini bildiğimiz polislerden biri sürekli:
‘Şu ifadeye bildiğin isimleri ekle imzala çık git ailenin yanına’ diyormuş.
13 gün boyunca bu şekilde gözaltında işkence gördükten sonra eşim hiç bir şey bilmediğini, suçsuz olduğunu defaatle söylemiş ama dinlememişler.
Tüm yapılanları kocam anlatmaya başladığında uzun süre nefes alamadım. Aradan 10 ay geçmesine rağmen hala içim sızlıyor. Burasını kocamın anlattığı şekilde aktaracağım sizlere:
“Sonradan polislerin amirleri olduğunu öğrendiğim Tolga Sipahi geldi odaya. -‘Hocamı çok yıpranmış gördüm. Onu hastaneye götürün’ deyince hepsi tebessüm edip, ‘peki müdürüm’ dediler.
Ayhan, İlkay ve eşkâlini bildiğim 1 polis, hastaneye götüreceklerini söyleyerek, beni kelepçeli olarak arabaya bindirdiler.
Emniyetten çıkıp Amasra yoluna doğru gitmeye başladıklarında nereye götürüyorsunuz dedim.
Onlarda, sana iyilikle konuş dedik konuşmadın birazdan bülbül kesileceksin deyip gülüştüler.
Eski Amasra yoluna döndükten sonra gözlerimi kapatıp bir sure daha gittikten sonra aracı durduralar. Biraz yürüdük. İndirdikleri yerde 3 kişinin daha onları beklediklerini seslerinden anladım.
Siz beni ne hakla buraya getirisiniz deyince önce yumrukladılar sonra yere düşünceye kadar tekmelediler.
Gözümdeki bağ çözülmüştü. O esnada Ahmet, Özcan ve eşkâlini unutmayacağım bir polisin daha orada olduğunu gördüm. Tekrar gözümü bağladılar.
Çok dövdüler. İçerinden biri:
Bu hain ketum çıktı. Bu şerefsizin karısını da yanına getirelim de o zaman konuşur dedi. Sonra sesini bildiğim İlkay ‘tutun şunu’ diye bağırdı. Kollarımı ve bacaklarımı tuttular. Ayhan Çelik elindeki copla hayalarıma vuruyordu.
Hayalarımın acısı 1 ay boyunca geçmedi. Belki bir daha baba olamayacağım. Bana bunları yapanlar eşime neler yapar diye düşündüm. Hem bu nedenden hem de işkenceye dayanamadığımdan ne derseniz yapacağım dedim.”
Sonrasında eşimi karga tulumba alıp emniyete geri getirmişler. Eşimin kanlı elbiselerini çıkarıp kayınpederimin yolladığı yeni elbiseleri giydirmişler. Bize hiç kirli elbiselerini vermediler. Meğer bu yüzdenmiş.
Eşim emniyete gelince eline hazır bir ifade verip imzalatmışlar. Eşime bu ifadeyi 3 günde ezberlemesi gerektiğini, eğer hâkime farklı bir ifade veya yapılan işkencelerden bahsederse; cesedinin dahi kimse tarafından bulanamayacağını söyleyip tehdit etmişler.
Eşimin koğuşta kaldığı kişilerin tamamına yakınına türlü türlü işkenceler yapmış bu caniler.
Buradan Bartın Valisi Nusret Dirim, Bartın Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Bozkurt’a sesleniyorum.
Bartın’da onlarca tutuklu, gözaltında Emniyet müdürü İsa Aydoğdu’nun sorumluluğundaki KOM müdürü Tolga Sipahi önderliğinde işkenceler gördü, zorla matbu ifadeler imzalatıldı. Bunların hepsi mahkeme kayıtlarına geçti. Sanmasınlar bu yapılanlardan vakti zamanı geldiğinde sorumlu tutulmayacaklar.
İnanıyorum ki, bu ülkede yapılan tüm işkence ve zulümlerden sorumlu olan memur ve bürokratların tamamı bir gün hesap verecekler.
Ya Rabbim; biz bugün Garibiz, biz bugün Mağduruz, biz bugün Mazlumuz. Senden başka sığınacak kapımız yok. Bize bu yapılanları reva görenleri sana havale ediyoruz…
Bir eğitimciye reva görülen muameleyi eşi yazdığı mektupta şöyle anlattı:
Siz hiç, hayatiniz boyunca elinize kalemden başka bir şey almamışken terör örgütü üyesi diye yaftalanıp, işkence gördünüz mü?
Siz hiç, kendi ülkesinde eşin dostun, öğrencilerinin parmakla gösterdiği bir eğitimci iken bir anda parya olup, kitlesel soykırımın bir parçası oldunuz mu?
Lütfen bize yapılan bu zulmü okurken, bir an olsun kendinizi bizim yerinize koyun. Ve bu zulme sessiz kalarak, ortak olanlardan olmayın.
Kocam sicil kaydının olmaması bir tarafa, en küçük canlının hakkını dahi gözeten bir insandır. Böyle bir baba; çocuklarının gözü önünde, ayakkabıları ile evimize giren 3 polis tarafından; sırtı botları ile çiğnenip ters kelepçe takılarak, kurbanlık koyun gibi salona fırlatıldı. Çocuklarım korkudan ‘babaaa babaaaa’ diye çığlıklar atarken ‘korkmayın polis amcalarla oyun oynuyoruz’ diyebilecek kadar yiğit biridir benim kocam.
Mektubumun bu giriş bölümü ve aşağıda yazmış olduğum sizi insanlığınızdan utandıracak gözaltındaki işkence bölümü; ne bir korku filminden, ne bir savaş sahnesinden. Kocama bu yapılanlar eşref-i mahluk olan bir insanın başka bir insana yapacağı türden şeyler değil. Ama bunlar BARTIN’da, Bartın İl Emniyet Müdürü İsa Aydoğdu’nun sorumluluğundaki;
Bartın KOM Şube Müdürü Tolga Sipahi, polis memurları Ahmet Kıyak, İlkay Boynueğri, Ayhan Çelik, soyadını bilmediğimiz Özcan ve eşkâli bilinen 3 polis memurunun eliyle yapıldı.
Sabahın 7 sinde kapımız tekmelendi. Öyle gözleri dönmüştü ki “kim o” dememizi bile duymuyorlardı. Üzerim müsait değildi, ama kocam açmak zorunda kaldı. Ayakkabılarıyla içeri girip kocamın üzerine çullandılar. Çocuklarım ve ben korkudan tir tir titrerken; gözümüzün önünde küfürler eşliğinde kocamı yüzüstü yere yatırıp, botları ile üzerine basarak ters kelepçe taktılar. Sonradan adlarını öğrendiğimiz bu 4 polis memurunu asla unutmayacağız.
‘Bırakın kocamı caniler ’ dediğimde, İlkay Boynueğri, ‘Kork bizden vatan haini Kork. Ben hâkimim, Ben savcıyım, Ben Allah’ım Allah. Ne istersem yaparım kocana’ deyip elini makas almak için yüzüme uzattı, elini ittim. Şoka girmiştim. Evimi küfürler eşliğinde tarumar ettiler. Ortalık yangın yerine dönmüş olmasına rağmen evi dağıtmadık, hiçbir zarar vermedik diye tutanak tuttular. İmzalamak istemedim. Ayhan adındaki polis memuru eşarbımdan tutarak saçımı çekip, ‘Kes lan, imzala şu tutanağı’ dedi. Korktum imzaladım.
Eşimi bizim çığlıklarımız arasında götürdüler. İlk 13 gün hiç haber alamadık.
İkimizde ihraç olduğumuz için paramız yoktu. Baronun verdiği avukat olan T.B.B. no 117302 olan avukat Duygu Tufan’ı kabul ettik. Avukat Tufan’ın eşime yardımcı olacağını düşünmüştük.
Ne yazık ki Av. Duygu Tufan; bırakın eşimi savunmayı, eşim ona tüm hukuksuzlukları anlatmasına rağmen bu yapılanlara sessiz kaldı.
Kocama;
“Hükümet OHAL’i neden ilan etti zannediyorsun. OHAL’deyiz hiçbir şey yapamam. Polisler ne derlerse yap, zarar görmezsin.” demiŞ.
29 gün gözaltında kalan kocama çok işkence yapmışlar.
İlk 3 gün yemek vermemişler. Eşimin midesinde problem olduğu için bu sürede ciddi sıkıntı yaşamış. Polisler ‘konuşana kadar sana yemek yok’ demişler.
Polis memurları İlkay, Ahmet ve sadece eşkâllerini bildiğimiz 3 polis memuru aralarında iddiaya girmiş.
Bence ifadeyi 3 güne imzalar, diğeri 4 güne, diğeri 5 güne… deyip gülmüşler.
Daha sonraki günlerde verdikleri yiyeceklerle esimin rahatsızlığı tetiklenince; sancıları dayanılmaz bir hal almış. Buna rağmen eşimin hastaneye gitme isteğini kabul etmemişler.
Her türlü küfrü edip sürekli aşağılamışlar.
Eşkâlini bildiğimiz polislerden biri sürekli:
‘Şu ifadeye bildiğin isimleri ekle imzala çık git ailenin yanına’ diyormuş.
13 gün boyunca bu şekilde gözaltında işkence gördükten sonra eşim hiç bir şey bilmediğini, suçsuz olduğunu defaatle söylemiş ama dinlememişler.
Tüm yapılanları kocam anlatmaya başladığında uzun süre nefes alamadım. Aradan 10 ay geçmesine rağmen hala içim sızlıyor. Burasını kocamın anlattığı şekilde aktaracağım sizlere:
“Sonradan polislerin amirleri olduğunu öğrendiğim Tolga Sipahi geldi odaya. -‘Hocamı çok yıpranmış gördüm. Onu hastaneye götürün’ deyince hepsi tebessüm edip, ‘peki müdürüm’ dediler.
Ayhan, İlkay ve eşkâlini bildiğim 1 polis, hastaneye götüreceklerini söyleyerek, beni kelepçeli olarak arabaya bindirdiler.
Emniyetten çıkıp Amasra yoluna doğru gitmeye başladıklarında nereye götürüyorsunuz dedim.
Onlarda, sana iyilikle konuş dedik konuşmadın birazdan bülbül kesileceksin deyip gülüştüler.
Eski Amasra yoluna döndükten sonra gözlerimi kapatıp bir sure daha gittikten sonra aracı durduralar. Biraz yürüdük. İndirdikleri yerde 3 kişinin daha onları beklediklerini seslerinden anladım.
Siz beni ne hakla buraya getirisiniz deyince önce yumrukladılar sonra yere düşünceye kadar tekmelediler.
Gözümdeki bağ çözülmüştü. O esnada Ahmet, Özcan ve eşkâlini unutmayacağım bir polisin daha orada olduğunu gördüm. Tekrar gözümü bağladılar.
Çok dövdüler. İçerinden biri:
Bu hain ketum çıktı. Bu şerefsizin karısını da yanına getirelim de o zaman konuşur dedi. Sonra sesini bildiğim İlkay ‘tutun şunu’ diye bağırdı. Kollarımı ve bacaklarımı tuttular. Ayhan Çelik elindeki copla hayalarıma vuruyordu.
Hayalarımın acısı 1 ay boyunca geçmedi. Belki bir daha baba olamayacağım. Bana bunları yapanlar eşime neler yapar diye düşündüm. Hem bu nedenden hem de işkenceye dayanamadığımdan ne derseniz yapacağım dedim.”
Sonrasında eşimi karga tulumba alıp emniyete geri getirmişler. Eşimin kanlı elbiselerini çıkarıp kayınpederimin yolladığı yeni elbiseleri giydirmişler. Bize hiç kirli elbiselerini vermediler. Meğer bu yüzdenmiş.
Eşim emniyete gelince eline hazır bir ifade verip imzalatmışlar. Eşime bu ifadeyi 3 günde ezberlemesi gerektiğini, eğer hâkime farklı bir ifade veya yapılan işkencelerden bahsederse; cesedinin dahi kimse tarafından bulanamayacağını söyleyip tehdit etmişler.
Eşimin koğuşta kaldığı kişilerin tamamına yakınına türlü türlü işkenceler yapmış bu caniler.
Buradan Bartın Valisi Nusret Dirim, Bartın Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Bozkurt’a sesleniyorum.
Bartın’da onlarca tutuklu, gözaltında Emniyet müdürü İsa Aydoğdu’nun sorumluluğundaki KOM müdürü Tolga Sipahi önderliğinde işkenceler gördü, zorla matbu ifadeler imzalatıldı. Bunların hepsi mahkeme kayıtlarına geçti. Sanmasınlar bu yapılanlardan vakti zamanı geldiğinde sorumlu tutulmayacaklar.
İnanıyorum ki, bu ülkede yapılan tüm işkence ve zulümlerden sorumlu olan memur ve bürokratların tamamı bir gün hesap verecekler.
Ya Rabbim; biz bugün Garibiz, biz bugün Mağduruz, biz bugün Mazlumuz. Senden başka sığınacak kapımız yok. Bize bu yapılanları reva görenleri sana havale ediyoruz…