Erdoğan’ın ‘Yeni Darbe Ihtiyacı’ ve Gülen’den Vazgeçmek!

[Adem Yavuz Arslan]

Okyanusun bu tarafında, yani Amerika’da Türkiye’yi ilgilendiren konular pek parlak değil.
Erdoğan’ın bir günlük olaylı Washington seyahati hâlâ gündemde. ABD medyası adeta fikr-i takip nasıl yapılır örneğini verip konuyu didik didik etmeye devam ediyor.
New York Times ve Washington Post detaylı analizlerle ve ‘güçlü kaynaklardan alındığı belli olan özel bilgiler’le göstericilere yapılan orantısız müdahaleyi ve Erdoğan’ın rolünü ortaya koydu.
Konuya ilgi duyan sadece medya değil. Aradan iki hafta geçmesine rağmen siyasetinde gündeminde bu mesele.
Nitekim iki hafta önce Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi’nde alınan kınama ve özür kararı Kongre Genel Kurulu’na geldi.
Son 3-4 yılda yaşananlar nedeniyle zaten Türkiye’ye yönelik negatif bir hava vardı, bu son olay bardağı taşırdı.
Sonuçta, korumaların estirdiği terör, NBA yıldızı Enes Kanter’in gözaltına alınması gibi olaylar sayesinde siyasetle, dünya gündemiyle ilgisi olmayan ortalama Amerikalılar bile Türkiye ve Erdoğan hakkında fikir sahibi olmuş oldu.
AKP ne kadar övünse azdır.
Öte yandan adının karıştığı skandallar nedeniyle istifa etmek zorunda kalan emekli General Mike Flynn ile AKP arasındaki ilişkiler de Washington’da ki bir diğer sıcak konu. ABD basını bu meselenin de peşini bırakmıyor. (Türkiye’de özgür medya kalmadığı için kimse bu konuların izini sürmüyor. ABD medyasının ortaya çıkardığı skandallardan alıntı yapan bile yok.)
Duyumlar Flynn-Ekim Alptekin ilişkisinin hayli girift olduğu yönünde. Bu konunun da uzun süre medyanın gündeminde olacağını söylemek abartı olmaz.
HANİ GÜLEN’İ İSTİYORDUNUZ?
Fethullah Gülen ise Ankara-Washington ilişkilerinin demirbaş gündemlerinden.
Daha doğrusu Ankara tarafı ‘öyleymiş gibi’ davranıyor. Erdoğan ve AKP kurmayları kendi seçmenlerine gaz vermek için her ortamda “Gülen’i bize verin” diyor fakat aradan geçen bunca zamanda ABD’ye ‘ikna edici’ bir delil sunmadılar.
Eminim ABD tarafında da Türk tarafının iade isteği hususunda ciddi şüpheler var.
Çünkü bir kişinin iade sürecinde izlenecek yol bellidir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın web sayfasında bile bu konuda yeterli bilgi varken Türkiye’nin uzun süredir Gülen’e dair bağımsız mahkemelerin suç kabul edebileceği bir ‘delil’ yollamaması kafalarda soru işareti oluşturuyordur.
AKP’nin ‘koliler dolusu delil’ dedikleri Havuz medyasında çıkan haberler. Üstelik birçoğu tercüme bile edilmemiş. Hatta Türk tarafının laubaliliklerinden bıkan ABD’li yetkililer Türkiye’ye gidip nasıl evrak hazırlanacağını bile anlatmıştı.
Buna rağmen hala Amerika’ya Gülen ile ilgili elle tutulur bir delil gelmedi. Bu durumda akla iki seçenek geliyor;
Ya Gülen’i istemiyorlar ya da ellerinde hiçbir delil yok.
ABD’yi ikna edecek bir delil yollamadıklarına göre ellerinde bir şey olmadığını söyleyebiliriz.
Son attıkları adım, yani vatandaşlıktan çıkarma ise Gülen’i istemediklerini teyit ediyor.
Öyle ya, delil sunamadığınız sonra da vatandaşlıktan attığınız bir ismi nasıl ve hangi gerekçeyle ‘bize iade edin’ diyeceksiniz?
Kaldı ki son ABD seyahati Erdoğan’ın 15 Temmuz senaryolarına Edirne’nin ötesinde kimsenin itibar etmediğini de gösterdi.
Ortalama Havuz izleyicisi ve AKP seçmeni bu çelişkiyi kavrayamaz ama aklıselim herkes Gülen ve Cemaat mensuplarının vatandaşlıktan atılmasının ne anlama geldiğini anlamıştır.
Erdoğan, Gülen’i gerçekte hiçbir zaman istemedi. Onun için ABD’de olması kullanışlı bir argüman ve vatandaşlıktan atmak da bu politikanın bir parçası.
YENİ DARBEYE KİM İNANACAK?
Bu arada dikkatinizi çekmiştir, AKP sözcüleri ve Ergenekon taifesi yeni bir darbe tarihi vermeye başladı.
15 Temmuz sanıklarının ifadeleri, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın TBMM darbeyi araştırma komisyonuna yolladıkları açıklamalar darbeye dair şüpheleri arttırmıştı.
Tam da bu aşamada, Havuzcular ‘yeni darbe’ türküsü söylemeye başladı.
Kim, nerede ne zaman kime söylemiş belli olmayan dedikodu mahiyetli yazılar manşetlerde, televizyon ekranlarında boy gösteriyor. Yalan ve çarpıtma haberler konusunda Havuz’dan geri kalmayan Hürriyet’in bu konudaki çabası dikkat çekici.
Havuzcuların ‘yeni darbe’ söylemine Ergenekoncular da katıldı. Ahmet Hakan’a konuşan Ahmet Zeki Üçok ‘Cemaat darbe yapabilir’ demiş.
Nasıl olsa ortada soru soran, sorgulayan gazeteci kalmadığı için psikolojik harbin parçası olan bu tip demeçler haber diye manşetlere, köşelere taşınıyor.
Peki, ne oluyor? Gerçekten yeni bir darbe olabilir mi?
Sorunun cevabı Selvi’nin yazısında var. Konuştuğu kaynak her kimse ‘Cemaatçiler en az on yıl belini doğrultamaz’ demiş. Cemaate selam verenin tutuklandığı bir dönemde yeni bir darbe iddiasında bulunmak olsa olsa psikolojik harbin parçası olmaktır.
Sonuç itibariyle, 15 Temmuz Erdoğan için ‘sıkışmışlığın bir sonucu’ydu ve MİT koordinesinde, ulusalcı ekibin desteğiyle kontrollü bir darbe yaptırdı.
Cemaatin kökünü kazımak, ülkedeki muhalefeti bitirmek ve kendi rejimini sorunsuz inşa edebilmek için 15 Temmuz gibi bir olaya ihtiyacı vardı.
15 Temmuz tam da istediği gibi ‘Allah’ın bir lütfu’ oldu.
Fakat aradan geçen sürede ‘resmi 15 Temmuz hikâyesi’ açıklar vermeye, sağdan soldan dökülmeye başlayınca yeni bir kontrollü darbe ihtiyacı hissetmiş olabilirler.
Hele hele Katar gibi bölgesel krizler de Erdoğan’ı zora sokarsa içerideki darbe ihtiyacı ötelenemez hale gelebilir.
Birincisine bile kendi kitlesi dışında kimseyi inandıramayan Erdoğan ikinci bir darbe tezgâhına kimi inandırır bilinmez ama içine düştüğü sıkışmışlık hali 15 Temmuz benzeri bir hamleyi mümkün kılıyor.
(TR724)