Erdoğan’ın ‘Akıl Hocaları’..

 [Adem Yavuz Arslan]

Görüntüleri izlemişsinizdir.
Anadolu Ajansı çalışanları son günlerde muhalif ve sürgün gazetecileri takip-taciz etmekle meşgul.
Önce Zaman Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmeni Abdulhamit Bilici’yi bir konferansta taciz etmeye çalıştılar. Ardından da akademisyen-gazeteci Emre Uslu’yu evinin önünde ve çalıştığı üniversitede taciz ettiler.
Taciz diyorum çünkü söz konusu AA çalışanlarının yaptıklarının gazetecilik ile ilgisi yok.
Sordukları sorular ve üslupları zaten haber yapmaktan çok taciz için görevlendirildiklerini gösteriyor.
Servis ettikleri haberler (!) ise dezenformasyon dolu. Son 4 yılda yaptıkları binlerce haber gibi bunlar da kara propaganda çalışmasıydı.
Erdoğan’ın maden ruhsatlarından ve ‘akçeli işlerden’ sorumlu danışmanlarından biri iken AA’nın başına atanan Şenol Kazancı yönetimindeki ajans tam bir propaganda bülteni haline geldi.
Fakat bu yazının konusu ne trolleşen ajans ne de onun müstear isimler arkasına saklanıp sosyal medyada herkese küfür eden yöneticileri…
AA’nın sergilediği tavır yani gazetecilik adı altında propaganda, manipülasyon ve taciz yayıncılığı yapmak giderek yükselen bir trend.
Öncüleri ise Rusya’nın RT, Çin’in CCTV, İran’ın PressTV ve Venezuela’nın TeleSur kanalları.

DEMOKRATLARIN BÜYÜK YANILGISI
Siyaset bilimi teorisyenlerine göre, özellikle Soğuk Savaş sonrası otoriter ülkeler ekonomik olarak gelişip dünyaya entegre oldukça demokrasiye doğru evrileceklerdi. Orta sınıfı güçlenen, sivil toplumu gelişen ve kurumsallaşan bu ülkelerin dünya ile bütünleşmesi, demokratik dünyaya entegre olmaları bekleniyordu.
Ancak teori ile pratik arasında büyük bir uçurum oluştu.
Söz konusu otoriter ülkeler bir yandan ekonomik olarak güçlenip bir yandan da dünya sistemine entegre oldular ancak demokratikleşmediler.
Hatta otoriterleşmeyi kurumsal hale getirirken öbür yandan da rejim ihracına başladılar. (Bu konuda Freedom House’un iyi bir raporu var. Son on yılın verilerine dayanılarak hazırlanan rapora göre otoriterleşme dünya genelinde yayılıyor. Otoriterleşme batağına düşen ülkeler daha da otoriter hale gelmişler.)
Soft Power enstrümanları geliştirdiler ve uluslararası düzeyde manipülasyon yapıyorlar. Kendi mesajlarını örtülü operasyonlarla yayıyorlar. Anti-demokratik kurumları organize ve kurumsal hale getirdiler.
Mesela hükümet kontrollü STK’lar Rusya ve Çin’in geliştirdiği önemli bir araç.
Literatüre GONGO olarak da geçen hükümet destekli bu organizasyonlar uluslararası arenada giderek güçleniyorlar. Çin ise GONGO konseptini bir adım daha ileri taşıyıp PONGO’ları yaygınlaştırdı.
Çin bu işi o kadar organize yapıyor ki artık uluslararası toplantıları bile manipüle edebiliyor.
Mesela Çinli diplomatlarla koordine olan ‘STK’ temsilcilerinin, 2013 Ekim’inde Cenova’da ki bir BM toplantısını taciz etmeleri siyaset bilimi literatüre girmiş durumda. Tahrik edici sorular sormak, katılımcıların rahatsız edecek şekilde fotoğraflarını çekmek, söz almadan konuşmak, toplantı salonuna taraftarlarını doldurmak gibi değişik taciz yöntemleri uyguladılar.
SÖZDE DÜŞÜNCE KURULUŞLARI
Diğer bir yöntem ise ‘think thank’ler.
Otoriter ülkeler son yıllarda, özellikle Washington başta olmak üzere önemli başkentlerde, çok sayıda düşünce kuruluşu açtılar.
Tabi ki görünüşte bu düşünce kuruluşları bağımsız. Fakat hepsinin rejim ve rejimin uzantılarınca desteklendikleri herkesin bildiği sırlardan. Flynn skandalında bu tip ilişkilerin izlerini görmek mümkün.
Otoriter rejimler, çok başarılı manipülasyon teknikleri geliştirdiler. En başarılı oldukları alan ise şüphesiz internet ve medya.
Özellike Rusya’nın RT ve Sputnik’i, Çin’in CCTV’i, İran’ın Press TV’si en bilinenleri. Söz konusu bu medya kuruluşları özellikle Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’da çok aktifler.
Ait oldukları ülkelerin ‘mesajı’nı yayma konusunda çok mahirler.
Otoriter ülkelerin medya kurumları çoğunlukla devletin ‘başka kurumlarının’ paravanı haline gelirler. O yüzden bazı ülkelerdeki operasyonların salt yayıncılık ile açıklanması mümkün değil.
Bu açıdan Anadolu Ajansı ve TRT’nin birçok projesi de otoriter ülkelerdeki trende paralel devam ediyor. Bazı ülkelerdeki faaliyetlerinin salt gazetecilik ile açıklanması mümkün değil.
Aynı durum RT ve CCTV için de geçerli.
ASIL SAVAŞ SANAL ÂLEMDE
Rusların “Gerasimov Doktrini” adını verdikleri bu politikaya göre uluslararası ilişkilerde, ‘geleneksel yöntemler’in yanında gayri resmi yöntemler, örtülü operasyonlar, siber müdahaleler olmazsa olmaz.
Son yıllardaki performansına bakılırsa Rusya’nın ‘hibrid savaş’ konseptini çok başarılı uyguladığını söylemek mümkün.
Otoriter ülkelerin interneti kontrol ve manipüle etme teknikleri ise şapka çıkartacak türden. Ruslar bu konuda dünya çapında bir konum elde etmiş durumda. Amerikan seçimlerine olan müdahaleleri hala tartışma konusu. Dolaşıma sokulan sahte haberler ise sadece siyasetin sorunu değil.
Bu ülkeler bir yandan internete ağır sansür getirirken bir yandan da başka ülkelerde operasyonel internet siteleri ve sosyal medya hesapları üzerinden manipülasyon yapıyorlar.
Hükümetin finanse ettiği medya organları, web siteleri, binlerce kişilik troll ordusu bir yandan demokratik kişi ve kurumları yıpratırken bir yandan da kendi ideolojilerini yayıyorlar.
AKP’nin son yıllardaki performansına bakıldığında Putin’in başını çektiği bu otoriter dalgadan etkilendiği görülebilir. Hatta Rusya ve Çin örneğinden faydalanıldığını söylemek mümkün.
Çünkü gerek Türkiye içindeki icraatları gerekse de uluslararası arenada takip ettiği politikalar demokratik batı dünyasının değerleri değil.
Ülke içinde tüm demokratik kanalları tıkayan, demokratik kurumları yavaş yavaş çökerten Erdoğan bir yandan da kendine bağlı, hükümet uzantılı STK’lar, medya kuruluşları, düşünce kuruluşları ve sosyal gruplar oluşturdu.
Yurt dışında da aynı şeyi yaptı.
Hükümet ve uzantılı sermaye gruplarınca finanse edilen ‘sözde’ düşünce kuruluşları, sivil toplum kuruluşları adeta bir operasyonel unsur galine getirildiler.
Bu açıdan ABD’de yapılanlar iyi bir örnek.
Art arda açılan ve Erdoğan’ın PR’ını yapmak üzere kurulan düşünce kuruluşları, STK’lar Washington ve New York’ta boy gösteriyorlar. Hükümetçe fonlanan medya kuruluşları habercilik değil iktidar adına taciz-takip yapmakla meşguller.
İnternet üzerinden yapılan örtülü operasyonlar da cabası.
Üstelik Erdoğan bütün bunları göstere göstere yaptı. Ülkenin demokrat aydın kesimlerinin ağzına bir parmak ‘Cemaat balı’ sürdü. Onlar da Cemaat nefretinden ülkenin tüm demokratik kazanımlarının heba edilmesine ses çıkarmadılar Erdoğan’da kendi otoriter, baskıcı tek parti devletini kurdu.
Referandumun çalınması ile de bu yeni rejim tescil edilmiş oldu.
Özetle bugün karşı karşıya kaldığımız otoriterleşme dalgası organize bir hareket. Otoriter liderler birbirlerinden destek görüyorlar ve bu trend devam ederse Türkiye uzun yıllar içine düştüğü baskıcı düzenden çıkamayabilir.
(TR724)