[Veysel Ayhan, yazdı]
Çok güzel bir kuyumcu mağazanız var. Elmas çeşitleri, altın galerileri, zümrüt koleksiyonları… Bir sabah geliyorsunuz ki mağazanıza haramiler-hırsızlar saldırmış. Tabela devrilmiş, duvarlar delinmiş, camları kırılmış. Cam tezgâhlar, kadife vitrinler, atlas çekmeceler… Tuz buz. Dünyanız yıkılıyor. Çünkü tüm sermayeniz bitmiş.
Sonra birden hayretle fark ediyorsunuz ki hırsızlar altın ve elmasları almamış. Tek bir mücevher hatta çeyrek altın bile kayıp değil. Sadece yıkım yapmışlar. Ne yaparsınız? Allah’a hamdeder, şükür secdesi yaparsınız.
DEĞERLİ OLAN YALNIZCA NEDİR?
Dünya ve dünya üstündeki malın mülkün Allah nazarında sinek kanadı kadar değeri yok. Bunu hadis-i şeriflerden öğreniyoruz.
Peki, dünya üzerinde ‘değerli’ ne var?
Dünya üzerinde değerli olan neler var?
Yeryüzünün en değerli emtiası hiç şüphesiz “iman”dır. Sonra “İla-yı kelimetullah niyet ve gayreti” ve “Allah’ın rızasına yönelik yapılmış ameller”.
Geri kalan her şey nisbi olarak boş. Hatta bomboş.
BREH! BREH! NE BİNA YAPTIK AMA…
Eğer ben Allah’ın değer vermediği şeylere değer atfedersem onlarla imtihan olurum. Dev binalar yapıp onların yamacına geçip ‘breh breh ne bina yaptık ama’ diyorsam bununla imtihan olurum.
‘Bir vakıf ve dernek kurduk ki eşi emsali yok.’ dediysem onunla imtihan olurum. ‘Bir mevkutemiz var ki neşri milyonlara baliğ.’ diye gururla gerinirsem, onunla imtihan olurum, başıma gelmeyen kalmaz.
Bu, şu demektir: Altın bilezikleri bırakıp kadife kumaşa meyletmişim demektir. Elmaslara ihtimam yerine kutusuna, ambalajına kendimi kaptırmışım demektir. Zümrütleri baş tacı yapacağıma cam çerçeve ile uğraşmışım demektir.
Sonra ne olur?
Allah beni seviyorsa dekor, mekân ve diğer teferruata ait eşyaya olan aşk ve muhabbetimle beni imtihan eder. Elimden alır.
Bir bakarım haramiler dükkânıma saldırmış, yakmış yıkmış, her şey gitmiş ama altın değerinde olan imanım benimle. O zaman olanların hiçbir önemi yok.
BOŞA MI GİTTİ
Hırsızlar kapı pencere pervazlarını kırmış. Ama kalbimdeki ila-yı kelimetulllah aşkı bende duruyorsa hiç üzülmeye değmez.
Eşkıya beni hırpalamış. Üstüm başım örselenmiş. Ama kalbim nam-ı Celil-i İlahiyi en uzak ufuklara götürme azim ve şevkiyle atıyorsa başıma gelenlerin hiç ehemmiyeti yok.
O muhteşem dekora, kapı pencereye ne masraflar etmiştik, boşa mı gitti?
Koca koca binalar, devasa abideler inşa ettim. Boşa mı gitti?
Ama biz onları zaten Allah’ın rızasına teslim etmemiş miydik?
Ettiysek hala niye düşünüyoruz. Malın hakiki sahibi ‘düşünsün’.
Aklım orada kaldıysa zaten yaptığım gayret ve amellerin ihlasını zedelemişim demektir.
Allah’ın rızası, “sevdiği insanların O’nun sevmediği şeylere muhabbet etmemesinde”. Bize düşen olanlardan ders çıkarmak, ila-yı kelimetullah aşk ve şevkini hiç bir dünya emtiasıyla yarıştırmamaktır.
Ve dünyevi kayıplara toz zerresi kadar ehemmiyet vermemektir.
YUNUS EMRE NE GÜZEL DER
Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Kâr-ı ziyandan geçtim dükkânım yağma olsun
…
Benden benliğim gitti hep mülkümü dost yuttu
La-mekâna kavm oldum mekânım yağma olsun
…
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun
…
Sonra birden hayretle fark ediyorsunuz ki hırsızlar altın ve elmasları almamış. Tek bir mücevher hatta çeyrek altın bile kayıp değil. Sadece yıkım yapmışlar. Ne yaparsınız? Allah’a hamdeder, şükür secdesi yaparsınız.
DEĞERLİ OLAN YALNIZCA NEDİR?
Dünya ve dünya üstündeki malın mülkün Allah nazarında sinek kanadı kadar değeri yok. Bunu hadis-i şeriflerden öğreniyoruz.
Peki, dünya üzerinde ‘değerli’ ne var?
Dünya üzerinde değerli olan neler var?
Yeryüzünün en değerli emtiası hiç şüphesiz “iman”dır. Sonra “İla-yı kelimetullah niyet ve gayreti” ve “Allah’ın rızasına yönelik yapılmış ameller”.
Geri kalan her şey nisbi olarak boş. Hatta bomboş.
BREH! BREH! NE BİNA YAPTIK AMA…
Eğer ben Allah’ın değer vermediği şeylere değer atfedersem onlarla imtihan olurum. Dev binalar yapıp onların yamacına geçip ‘breh breh ne bina yaptık ama’ diyorsam bununla imtihan olurum.
‘Bir vakıf ve dernek kurduk ki eşi emsali yok.’ dediysem onunla imtihan olurum. ‘Bir mevkutemiz var ki neşri milyonlara baliğ.’ diye gururla gerinirsem, onunla imtihan olurum, başıma gelmeyen kalmaz.
Bu, şu demektir: Altın bilezikleri bırakıp kadife kumaşa meyletmişim demektir. Elmaslara ihtimam yerine kutusuna, ambalajına kendimi kaptırmışım demektir. Zümrütleri baş tacı yapacağıma cam çerçeve ile uğraşmışım demektir.
Sonra ne olur?
Allah beni seviyorsa dekor, mekân ve diğer teferruata ait eşyaya olan aşk ve muhabbetimle beni imtihan eder. Elimden alır.
Bir bakarım haramiler dükkânıma saldırmış, yakmış yıkmış, her şey gitmiş ama altın değerinde olan imanım benimle. O zaman olanların hiçbir önemi yok.
BOŞA MI GİTTİ
Hırsızlar kapı pencere pervazlarını kırmış. Ama kalbimdeki ila-yı kelimetulllah aşkı bende duruyorsa hiç üzülmeye değmez.
Eşkıya beni hırpalamış. Üstüm başım örselenmiş. Ama kalbim nam-ı Celil-i İlahiyi en uzak ufuklara götürme azim ve şevkiyle atıyorsa başıma gelenlerin hiç ehemmiyeti yok.
O muhteşem dekora, kapı pencereye ne masraflar etmiştik, boşa mı gitti?
Koca koca binalar, devasa abideler inşa ettim. Boşa mı gitti?
Ama biz onları zaten Allah’ın rızasına teslim etmemiş miydik?
Ettiysek hala niye düşünüyoruz. Malın hakiki sahibi ‘düşünsün’.
Aklım orada kaldıysa zaten yaptığım gayret ve amellerin ihlasını zedelemişim demektir.
Allah’ın rızası, “sevdiği insanların O’nun sevmediği şeylere muhabbet etmemesinde”. Bize düşen olanlardan ders çıkarmak, ila-yı kelimetullah aşk ve şevkini hiç bir dünya emtiasıyla yarıştırmamaktır.
Ve dünyevi kayıplara toz zerresi kadar ehemmiyet vermemektir.
YUNUS EMRE NE GÜZEL DER
Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Kâr-ı ziyandan geçtim dükkânım yağma olsun
…
Benden benliğim gitti hep mülkümü dost yuttu
La-mekâna kavm oldum mekânım yağma olsun
…
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun
…