‘Tek Adam’a Merdiven Olmak!

[Erhan Başyurt]
17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından başlayan ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası zirveye çıkan iktidarın zulümlerini bir çok kesim görmezden geliyor.
Hatta çoğu ‘hiç bir şey yokmuş’ gibi davranıyor. Neden?
***
İktidar, koltuğunu korumak ve hesap vermemek için tüm bu zulümleri icra ediyor.
AKP yanlılarının önemli bir kısmı ‘siyasi aidiyet’ duygusuyla, sanki yolsuzlukları soruşturulursa iktidarları yıkılacakmış gibi her türlü zulmü görmezden geliyor.
***
28 Şubat’ta zulmü uğrayan ve bugün AKP’yi destekleyen dini cemaat ve tarikatlar da, o zaman planlanıp bugün gerçekleştirilen Türkiye tarihinin en geniş çaplı ‘dindar tasfiyesini’ sessiz seyrediyorlar.
Bir kısmı yine siyasi aidiyetten, bir kısmı da ‘hasetten’ yaşanan zulmü görmezden geliyor.
O kadar ki, bazı ‘dini gruplar’ AKP iktidarı tarafından hukuksuzca el konulan ve kapatılan okullar ve vakıf mallarına, ‘dinen sakıncalı olduğunu bildikleri halde’ devir talebinde bulunup, birbirleriyle kapışıyorlar.
***
İktidar yanlılarının, ondan nemalanan çevrelerin zülümleri görmezden gelmeleri nispeten anlaşılabilir de, iktidar karşıtları da Cemaat mensuplarına yapılan zulme sessiz kalıyor o neden?
***
İktidar muhaliflerinin önemli bir kısmı, 28 Şubat’ta da dindarlara zulme itiraz etmeyen kesim.
Zamanında destek verdikleri ‘dindar tasfiyesini’ siyasal İslamcı AKP eliyle acımasız şekilde yapılmasından rahatsız değil, belki içten içe memnunlar.
AKP ile 28 Şubat çizgisi ‘dindar düşmanlığı’ ortak paydasında buluştu.
AKP dini siyasi emellerine nasıl alet ediyorsa, 28 Şubat destekçileri de demokrasiyi içselleştirmiş durumda değiller ve vesayetlerine götüren bir araç olarak görüyorlar.
***
Bu nedenle, iktidarın zulüm amaçlı ürettiği söylemlere fazlasıyla sahip çıkıyorlar.
AKP’nin yolsuzluklarını örtmek ve iktidarını devam ettirmek için icra ettiği zulmün algı yönetime destek veriyorlar.
İktidardan daha yaygın ‘Paralel Devlet Yapılanması, F..Ö’ diyorlar.
KHK ile hukuksuz şekilde işten atılanlar veya delilsiz tutuklananlar hakkında adaleti savunma şekilleri bile başka:
‘O gazeteci F..Ö’cü değil… O akademisyen F..Ö’cü değil…’
Aslında diyorlar ki:
‘Dindarlara, Cemaat mensuplarına istediğinizi yapabilirsiniz. Hukuksuzca işten atabilir, delilsiz tutuklayabilir, mallarına el koyabilir, zulmedebilirsiniz… Ama bana ve benim gibi düşünenlere ilişmeyin!’
***
Ulusalcı ve derin yapıların ‘AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’ kusursuz işliyor.
Ne deniyordu:
‘AKP’yi devirebilmek için öncelikle Cemaat’i bitirmek lazım’.
İktidarın zulümlerine sessiz kalan muhaliflerin ciddi bir kısmı, işte bu düşüncede;
‘Cemaat bitirilirse, AKP muktedir kalamaz ve iktidardan düşer, ardından diğer cemaat ve tarikatları da bitirmek mümkün olur…’
28 Şubat’ta yarım kalan hesabı kapatmış olacaklar!
***
Deniyor ki; ‘Cemaat kendi hatalarının kurbanı…’
Cemaatin mutlaka hataları vardır. Kul, hatasız olmaz.
Ancak hatalar dinen de hukuken de şahsidir.
Diyelim, bir Cemaat mensubu herhangi bir suça iştirak etti.
Bu tespit edilir, deliller ortaya konulur, bağımsız ve adil şekilde yargılanır, hukukun gereği olan cezası şahsi olarak verilir.
Suç varsa, ceza mutlaka olmalıdır. Ancak toplu cezalandırma zulümdür.
***
Oysa AKP’nin yaptığı zulümler toplu cezalandırma yöntemi ile gerçekleşiyor.
Birkaç kişinin varsa hatası bahane edilerek yüzbinlerce masum insana ‘yok etmek’ kastıyla soykırım uygulanıyor.
Anaokulu öğretmeninden hemşireye, baklavacıdan fabrikatöre, hakimden ev kadınına kadar geniş bir yelpazede zanna dayalı zülüm icra ediliyor.
Çocuklar, yeni doğan bebekler, hamile kadınlar, yaşlılar, engelli vatandaşlar, ağır hastalar açık açık zulme uğruyor. Aile bireyleri, eşler ve çocuklar da cezalandırılıyor.
***
Hürriyet gazetesi 27 Şubat’ta manşet yaptı: ‘Meriç-Dimetoka FETÖ hattı’.
Meriç’i kaçak geçenlerin kullandığı güzergâhı araştırmış…
Ama nedense bugüne kadar tek bir mağdur hikâyesine yer vermediği gibi, bu kadar eğitimli insanın sevdiklerini gözü yaşlı bırakıp ölümü göze alarak, mayınlı arazilerden geçerek, ya da Suriyeli mülteciler gibi kış günü dalgalarla boğuşarak botlarla neden kaçtığına cevap bile aramamış Hürriyet. Gerek de duymamış…
Yahudileri, işgal ettiği topraklardan bile sorgusuz sualsiz yakalayıp toplama kamplarına ve fırınlara gönderen Hitler Almanyası gibi…
‘Hedef ‘F..Ö’yse hukuk ve insan hakları teferruattır…’
***
Kimse ‘suçlular cezalandırılmasın’ demiyor, ‘Varsa suçlu, insan hakları ihlali yapılmadan, hukuk içinde ve suçun şahsiliği ilkesi gözardı edilmeden mücadele edilsin’ deniyor.
 
‘Kumpasla, iftirayla, yalanla değil, delile dayalı bağımsız mahkemelerce adil yargılama yapılsın… İnsanların ekmekleriyle oynanmasın, can ve mal güvenlikleri yok edilmesin’ deniyor…
Ama kime? İktidar, güç sarhoşu…
Zulümlerine her kesimden aldığı destekle, iktidar karşıtlarını parçalara bölerek, zulme kademeli yayarak ‘sivil dikta’ rejimine doğru ilerliyor.
Demokrasi yanlısı dindarlarla başlayıp, Kürtlere, solculara, Kemalistler’e doğru zulmü halka halka genişletiyor.
***
Her kesimden her dönemin mağduru, demokrasi aşığı, özgürlüklerin yılmaz savunucusu azınlık bir grubun sesi ve soluğu tüm bu zulümleri duyurmaya ve durdurmaya gayretleri şimdilik yetmiyor…
Kahramanca ve onurlu dik duruşları, tarihe altın harflerle yazılıyor.
***
Sonuç ortada… Türkiye kan kaybediyor.
Hukuk yok oluyor. Demokrasi rafa kalkıyor. Rejim değişiyor.
Zulmü destekleyenler, görmezden gelenler, yarın kendi canlarının çok yanacağı bir ‘Tek Adam’ yönetimine bilerek veya bilmeyerek merdiven oluyorlar.
(TR724)