Büyük Fırtına Öncesi / Salih Yusuf

Bahçeli’nin ses getiren son konuşmasında, durup dururken “Perinçek’e karşı Erdoğan’ın yanındayız” anlamındaki ifadeleri basite alınacak sözler değil.
Bu konuşmanın akabinde açıklanan KHK ile memuriyetten tasfiye listesi, o konuşmada bahsi geçen birlikteliğin sonucu. Başta Kürt hareketine yakın gözüken isimlerle birlikte solcu isimlerin devletten atılması Bahçelinin bu listedeki etkisini göstermekte.
RTE, arkası dinamik ve nitelikli kadrolara dayanmayan tüm liderler gibi farklı güç odaklarını zamanı ve yerine göre kullanmakta.
Artık bu konuda geriye doğru örnekler vermek gereksiz. Sadece son durum ile ilgili şunları ifade edeyim.
15 Temmuz olayını RTE, Perinçek’in de içinde bulunduğu ulusalcılara ihale etti. AKP tarafından kurulan SADAT ve benzeri yeni oluşumların zannedildiği ölçüde bir ağırlığı yok. Bazı ülkücü hareketi artığı menfaatperestlerden başka kullanabileceği fazla seçeneği olmadığı için, Erdoğan eski Ergenekon ve JİTEM gibi geçmişin karanlık şebekelerinden faydalandı. (Fazla yetkili kimse bulamadığı için 15 temmuz öncesi bir çok farklı hukuk dışı operasyonda aynı emniyet ve yargı elemanlarını kullanıyordu. Açıkça bir çete)
Erdoğan, kendisi ve ailesinin akibeti söz konusu olduğu için Davutoğlu ve diğer AKPli yöneticilerin oyalayıcı politikalarından memnun değildi. Bu nedenle sürekli yalnız bırakılmaktan şikayet ediyordu. Partisinin cemaat ile mücadelesini yetersiz ve samimiyetsiz buluyordu. Hala cemaatin binlerce kurumu işlevine devam ediyor hatta partili isimler ve medyadan destekçileri çocuklarını gizli de olsa cemaatin okullarına göndermeye devam ediyordu.
Türkiye Ortadoğu ülkelerine göre hukuku öyle ya da böyle ileri bir seviyede olduğu için Erdoğan tüm çırpınmalarına rağmen istediği sonuca ulaşamıyordu. Artık bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti. Zaman kaybediyordu. Daha önce cemaati terörist gösterebilmek için cemaat evlerine silah, PKK’lı evlere cemaate ait kitaplar koyma çabası boşa çıkmıştı. Bu amaç için suikast girişimi adı altında kızını dahi öne sürmüştü ama henüz tek sesliliği sağlayamadığı için bu teşebbüsleri başarılı olamamıştı.
Gittiği ülkelerde cemaat kurumlarını kapattırmak için Hizmet Hareketi hakkında terörist isnadının içini dolduracak delil sunamıyordu. Her ne kadar cemaatin güvenlik yani ‘silahlı birimlerde adamları var’ iddialarını ve istihbarat belgelerini yabancı devletlere sunsalar da bu konuda terörist bir eylem delili gösteremiyordu. Her şeyden öte kendi ülkesinin mahkemelerinde dahi somut bir delil sunamamıştı. (15 Temmuz sonrası darbe ile terör kavramını ısrarla birlikte anmaları da işte tam bu nedenle)
Recep Tayyip Erdoğan’ın artık başka seçeneği kalmamıştı. Kendisinin ölçeğinde cemaatten nefret eden ancak derin devletin eski güçlü sabıkalılarıyla anlaşma yolunu seçme dışında. Zaten Perinçek sürekli bu mesajı gürültülü bir sesle kendisine vermekteydi. Adeta biz sana bu konuda yardımcı olacağız teklifiydi bu. Biz dediği ise, devleti ahtapot gibi saran, hapishanelere tıkıldıklarında faili meçhul olay ve cinayetlerin bittiği ama o ara kuyruklarından yakaladıkları suçlu hükümet üyelerine yaptıkları santajlar sayesinde kurtulduktan sonra tekrar patlamaların ve cinayetlerin failsiz kaldığı sözde masumcuk ulusalcı klik.
Erdoğan onlara o kadar mahkum olmuştu ki, sonrasında malum Suriye politikasında bile fiiliyatta onların istediği noktaya geldi. Hatta 15 Temmuz olaylarını yürüten ulusalcılar hükümetin Suriye politikasının sahadaki isimlerinden olan ve Özgür Suriye Ordusu elemanlarını yetiştiren Özel Kuvvetler Komutanı Semih Terzi’yi de ortadan kaldırdılar.  RTE, kendisine sürekli brifing veren bu komutanın dahi katledilmesine ses çıkartamadı. Tıpkı “ordudan cemaatçilerle birlikte ulusalcı ve kemalistleri de temizleyeceğiz” diyen propagandisti Erol Olçak’ın öldürülmesi olayında olduğu gibi. Her ne kadar onların cenazesinde cami avlusunda zorlama bir ağlama çabası içinde, ” Ah ahh! hashaşiler, ah Fetullahçılar!..” diye milleti galeyana getirse de en iyi o biliyor ki yandaşını ve ve oğlunu kimlerin öldürdüğünü…
Bugün ordunun başarılı, Batı’da eğitim görmüş vizyon sahibi askerlerinin çoğu tasfiye edildi. Yüzlerce insana sahte çürük askerlik raporu veren Ahmet Zeki Üçok gibi, tanıyan herkesin “ayakta 50 yalan uyduracak kadar dalevereci biri” diye tanımladığı General Aksakallı gibi kirli işlere bulaşmış ve sicili bozuk suçluların zaferi bu.
3-4 bin kişilik darbe girişimi(!) sonrası 150 kadar generalin ordudan atılması cemaat bahanesinin ispatıdır. Eski G.kurmay başkanı Necdet Özel olayların hemen akabindeki açıklamalarının satır aralarında asıl darbenin orduya yapıldığını belirtmişti.
“Bana ve benden sonra H.Akar’a bir takım listeler geliyordu ama bunlar somut delillere dayanmayan fişlemelerdi” diye. Zaten RTE’nin o gece havalimanı konuşmasında geçen bazı ifadelerinden Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ı epeydir bir ikna etme çabasında olduğunu anlaşılıyor:
” Sayın Genel Kurmay başkanım. Bakın hepsi sizler gibi değiller. ..”
Hulusi Akar samimiydi, değildi ayrı bir mevzu ama ordudaki önemli mevkideki binlerce subayın bir YAŞ toplantısıyla atılmasına onay vermesi mümkün değildi. Böylesi travmatik sonuçlara yol açacak muazzam bir tasfiyede açık bir dehle cesaret etmesi kolay değildi. Hulusi Akar’ın 15 Temmuz hengamesinde başta Abdullah Gül olmak üzere devletin ve AKP’nin eski ağır toplarıyla görüşmeye çalıştığına dair son dönemde çıkan iddialar da bu denklemde değerlendirebilir. Zira Ergenekon soruşturmalarından biliyoruz ki ulusalcı yapının kirli ve yasadışı işlerinden ordunun önemli bir kısmı rahatsız idi. Onca generalin görevden alınması o davalara desteğin veya sessiz kalmanın intikamından başka bir şey değil.
Hulusi Akar her şeye rağmen Erdoğan tarafından iyice güçlenen ulusalcılara karşın bir denge unsuru olarak görevinde tutuluyor. General Mehmet Dişli’yi darbenin kurgu çerçevesini aşmaması için kullandığı gibi.
15 Temmuz öncesi havuz ve Aydınlık medyasını incelerseniz yoğun manipülatif haberlerle “darbenin mantalitesini” kamuoyu nezdinde oluşturdular.
“Binlerce Fethullahçı paşa ve subay Ağustos terfi döneminde atılacakları için darbeye teşebbüs etti”yi güçlendirecek tasfiye yapılacak haberleri yapıldı.
Ama olayın aslı yukarıda bahsedildiği üzere Necdet Özel Paşa ve Hulusi Akar ile üst kadro böyle uzun boylu tasfiyeye izin vermedikleri anlaşılıyor. Zaten dünyanın hiçbir iyi-kötü bir hukuk devletinde büyük bir olay olmaksızın böyle büyük boyutta tasfiye yapılmamıştır.
Genelkurmay Başkanı makamında bulunmuş birinin: “Asıl darbe orduya yapıldı” şeklindeki sarsıcı itirafı 15 Temmuz olayının sıcak anlarında gümbürtüye gitti.
Evet her suçlu gibi hep hamle yapmak zorunda olan Erdoğan bunu geçenlerdeki bir konuşmasında, “benim diğer Cumhurbaşkanları gibi emekli olup kenara çekilme şansım yok” diyerek bir nevi itiraf etti.
15 temmuz öncesi Başbakan Davutoğlu’nu kovması, Mavi Marmara davasında U dönüşü gibi olaylar sonrası epey sarsılmış konumunu da tekrar güçlendirmiş oldu. Yani çekirge tekrar sıçradı.
Bugüne kadar hukuksuzlukla yakasını kurtarmayı başaran çekirge son partnerinden bir hayli şüpheli. Başkanlık referandumu arefesinde halen ittifak halinde gözüktüğü ama diğer yandan kendisine bilenmiş olduklarını dağların taşların bildiği yargıdan orduya tekrar mevzilerini geri kazanmış bir ortak. Ayrıca son dış gelişmelerden dolayı bu ortağının sırtını dayadığı Rusya’yla da bir ortaklık içerisinde.
Evet Erdoğan için çember iyice daraldığı için yeni tehditlere karşın yeni bir ortağa ihtiyacı var.  Bu da son seçeneklerden biri olan Bahçeli ve ülkücü avanelerinden başkası değil. Hem Bahçeli’nin de Erdoğan’ın yardımlarına ihtiyacı var.
Mart ayında Erdoğan’a karşı bir hamlenin işaretlerini veren ulusalcılara karşı Hükümetin operasyonları hiç şaşırtıcı olmayacak.
Şu an iki taraf ellerini çabuk tutup hamleler yapma gayretindeler. Karşılıklı tasfiyeler gibi.
Hatırlarsınız AKP yanlısı siyasi İslamcıların devletten kimisi tasfiye edildiğinde Erdoğan dahi, ”At izi izine karıştı” dediği halde Perinçek sert tepki vermiş:
“Hiçbir iz karışmadı. Doğru olan işler yapılıyor. ” demişti.
Ayrıca, Erdoğan’ın bir gün sonra Rusya’nın tepkisiyle caydığı, “Esad’ı devirmek için Suriye’ye girdik” açıklaması sonrası, Perinçek’in “Bugün orduda Erdoğan ile Suriye konusunda ortak fikre sahip bir general kalmadı” diye açıklamada bulundu.
Erdoğan Rusya kartından dolayı derin ulusalcılara karşı kolay hamle yapamıyor. Ama yine elini çabuk tutması gerektiğini iyi biliyor.
Bu nedenle Bahçeli’den hiç alışık olmadığımız Perinçek’e karşı Erdoğan’a destek sözlerini duyduk.
Çok yakın zamanda ortaya çıkacak büyük savaş öncesi siper ve mevziler tüm hızıyla devam ediyor.
15 temmuz gecesi masumları gözünü kırpmadan ağır silahlarla öldürten anlayış ile, bugün doğum yapan kadınları ameliyat dikişleriyle hapse atan aynı tıynetlerdir, yani aynı ellerdir.  Varın kendi aralarındaki mücadelenin acımasızlıklarını tahmin edin….
Salih Yusuf