Olup Bitenlerden Iktidar Sorumlu..

[LEVENT GÜLTEKİN]

Bir haftada üç terör saldırısı yaşadık. Onlarca insanımızı kaybettik.
Böyle bir ortamda başka bir konuda yazı yazmak, görüş bildirmek neredeyse imkansız hale geliyor.
Zaten yaşadığımız bu terör felaketini durdurmak, yani bir çıkış yolu bulmak için farklı seslere, farklı görüşlere, farklı önerilere ihtiyacımız var.
En çok da ülkeyi yönetenlerin yani iktidarın ihtiyacı var.
Fakat iktidar mensupları bırakın ihtiyaç duymayı, farklı görüş belirten herkesi adeta linç ediyor.
“Öyle değil, şöyle yapalım” diyen herkesi “Teröre destek veriyor” suçlamasıyla sindiriyor, susturuyor.
İktidar mensuplarının istediği tek bir şey var: Her saldırının ardından onlar gibi en ağdalı cümlelerle terörü kınayalım, tehditler savuralım sonra da hiçbir şey olmamış, olmuyormuş gibi hayatımıza devam edelim.
Çözüme yönelik ne bir öneride bulunalım ne de bir görüş belirtelim.
Geçen yazımda da vurgulamıştım: Kınamayla, tehditle bu sorunun çözülmediği, çözülemeyeceği ortada. 40 yıldır bunu gördük.
Diğer taraftan mesele sadece terör saldırıları değil. Her saldırı ardından ülkede oluşan atmosfer ayrı bir sorun.
Her terör saldırısından sonra iktidar taraftarlarınca oluşturulan hava, kışkırtılan toplum kesimlerinin bir kıvılcımla patlayacak hale getirilmesi ülkeyi biraz daha kaosun eşiğine sürüklüyor.
Bir taraftan “Dış güçler terörle bizi yok etmek istiyor” diyorlar, diğer taraftan da gerçekten dış güçler diye bir odak varsa onların işlerini kolaylaştıracak söz ve davranışlardan geri durmuyorlar.
Çünkü her terör saldırısından sonra muhalefet partilerini, farklı düşünen, farklı çözüm öneren insanları suçlamak veyahut toplumun farklı kesimleriyle kavga etmek “Türkiye’yi yok etmek, parçalamak” isteyen bir dış güç varsa onun işini kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Niçin böyle yapıyorlar, nedir dertleri, amaçları anlaşılır gibi değil.
Her ülkede olup bitenlerden herkesten önce iktidarlar sorumlu.
Çünkü siyasetçiler sorunları çözmek için iktidara talip olurlar. Çözemedikleri zaman sorumlu onlardır.
Bizde ise durum çok farklı. İktidarın sorumlu olduğu tek bir alan yok.
Ne ekonomideki kötü gidişattan sorumlular ne de her gün onlarca can alan terör saldırılarından.
Ne eğitimdeki çöküşten sorumlular ne de yoksulluğun yayılmasından.
Ne madenlerde, yeraltında can veren işçilerin durumundan sorumlular ne de yurtlarda, vakıflarda yanarak ölen veyahut tecavüze uğrayan çocukların başına gelenlerden sorumlular.
Kimi iktidar mensuplarına göre ülkede olup biten her şeyden muhalefet sorumlu.
“Öyle değil, şöyle yapalım da belki daha iyi olur” diyerek iktidarı eleştirenler sorumlu.
İktidarın kullandığı dili benimsemeyip, farklı yaklaşım gösterenler sorumlu.
Yıllardır bütün yetki sizde. Ordu da sizin emrinizde polis de. Medya da sizin emrinizde yargı da. Meclis de sizin kontrolünüzde sivil toplum da.
İstediğiniz kararı alıyorsunuz. İstediğiniz operasyonu yapıyorsunuz. İstediğiniz insanları tutukluyorsunuz. İstediğiniz insanları görevden alıp yerlerine kayyım atıyorsunuz. Gazeteleri, TV’leri kapatıyorsunuz.
Alacağınız herhangi bir karara ne karşı duracak ne de direnebilecek kimse var.
Hangi politikayı isterseniz belirleyip uygulayacak kudrete sahipsiniz.
Uyguluyorsunuz da.
Bütün bu sınırsız güce ve yetkiye rağmen işler daha da kötüye gidiyor, görmüyor musunuz?
Terör bitmediği gibi daha da artıyor. Ekonomi her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Eğitim çöküyor. İşsizlik ve yoksulluk artıyor. Dış politikada vahim bir tablo var. Hal böyleyken “her şeyin en iyisini biz biliriz” yaklaşımının ülkeyi daha büyük felaketlere sürüklediğini ne zaman kabul edeceksiniz?
Farklı fikirlere, görüşlere ihtiyacınız var. Bunu niçin bir türlü kabul etmiyorsunuz?
Farklı fikirlere sırtınızı dönmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?
Her insanın olduğu gibi sizin de akla ihtiyacınız var.
Her insanın olduğu gibi sizin de konuşup, tartışıp en doğrusunu bulmaya ihtiyacınız var.
“En doğrusunu biz biliriz” deyip kimsenin görüşüne, fikrine itibar etmemek, onu düşman görmek cehalet göstergesidir, farkında değil misiniz?
Size düşman olduğumuz için değil, bu ülkeyi sevdiğimiz için sizi eleştiriyoruz.
Teröre destek verdiğimiz için değil, yanlış yaptığınızı, bununla terörü daha da azdırdığınızı düşündüğümüz için sizi eleştiriyoruz.
Mesela HDP’yi çok tuttuğumuz, kusursuz gördüğümüz için değil, eğer siyaseti yol olmaktan çıkarırsanız insanları PKK’ya mahkum edersiniz, bu durumdan da PKK kârlı çıkar diye düşündüğümüz için HDP’yi yok etme politikalarınıza direniyoruz.
İstiyoruz ki daha iyisini yapasınız. İstiyoruz ki işleri yoluna koyasınız da daha fazla insanımız ölmesin. İstiyoruz ki farklı fikirleri alarak bu ülkeyi yaşanabilir bir ülke haline getiresiniz.
“Akıl akıldan üstündür” atasözü ilkokul çocuklarına verdiğimiz ilk öğütlerden biridir.
Veyahut Namık Kemal’in dediği varsayılan “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar” yani fikirlerin çatışmasından hakikat kıvılcımı doğar.
Bunları size hatırlatmak, tartışmanın kıymetli bir şey olduğuna sizi ikna etmeye çalışmak gerçekten büyük bir acı.
Tekrar edeyim: Bütün yetki de sorumluk da sizde. İstediğiniz her politikayı uyguluyorsunuz. Buna rağmen sorunları çözemiyorsunuz. Ölümleri durduramıyorsunuz.
Farklı fikirlere, görüşlere, akla ihtiyacınız var.
Hem bunu kabul etmeyip hem de bütün suçu muhalefet atamak, her terör saldırısından sonra muhalefet partilerine yüklenmek, farklı görüş ileri sürenleri suçlamak, hapse tıkmak şer güçlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil.
Dış güçlerin işini kolaylaştıracak söz ve davranışlardan niçin kaçınmıyorsunuz?
Çözüm öneren farklı fikirlere düşman muamelesi çekmekten niçin vazgeçmiyorsunuz?
Bu cahilce inatla hem bizi hem kendinizi hem de ülkemizi büyük bir felakete sürüklüyorsunuz.
Ne zaman bunu göreceksiniz Allah aşkına, ne zaman?
(DİKEN)