[Haber-Yorum: Barbaros J. Kartal]
Havuz gazetelerinde dün tarihî uzlaşma olarak verilen haberlere göre AKP hükümeti ile MHP, sistem değişikliği getirecek anayasa değişikliği konusunda tahmin edildiği gibi anlaştılar. Binali Yıldırım ve Devlet Bahçeli ortak açıklamalarında paket hakkında ayrıntı vermediler, kulis bilgilerine göre metin hâlâ son şeklini almadı. MHP’nin birkaç itirazı ve Saray’ın kontrolünden sonra nihai halini alacak ve Meclis’e AKP imzaları ile gelecek. MHP’nin mutabık kaldığı metne kendi vekillerinin imza atmaması vekillerin özel isteği yorumları yapılıyor.
Getirilmesi planlanan sistemin kendisi başkanlık olsa da cumhurbaşkanlığı olarak sunulacağı kesinleşti. Yasa değişikliğine göre cumhurbaşkanın partisi ile ilişiği kesilmiyor. Getirilecek düzenlemelerden mevcut cumhurbaşkanının da faydalanacağı ifade ediliyor. MHP’liler parti ile ilişiğin üyelikle sınırlı kalmasını isterken AKP’liler fiili durumun öyle olmadığından bunun da açıklığa kavuşmasını istiyorlar ve parti başkanlığı olmasında ısrarlılar. AKP sözcülerinin bahsetmeleri gerektiğinde “Gaa-ziii” Mustafa Kemal dedikleri Atatürk dönemine gönderme yaparak cumhurbaşkanın aynı zamanda partinin genel başkanı olmasının istiyorlar. Erdoğan ve istisnasız bütün AKP’liler bir ömür yerden yere vurdukları tek parti dönemi CHP’si ile ilgili söyledikleri her şeyi bir anlamda bugün savunuyorlar.
TEK ADAMLIK İTİRAFI
AKP tarafından, küçük ayrıntılarda taviz veriyor görünüp esas alınması gerekli sonuçların alındığı da bir gerçek. Paket ile ilgili AKP hukukçusu Mustafa Şentop, “Yeni Hükümet sisteminde, bugünkü sistemdeki Cumhurbaşkanı artı Başbakan ve Hükümet eşittir Başkan demektir. Cumhurbaşkanı, yeni Hükümet sisteminde, Başbakan ve Hükümetin sahibi olduğu yetkileri de deruhte ederek seçilmiş olacak” diyerek tek adam sisteminin getirileceğini söyledi.
AKP’lilerin pozisyonu ve arkalarındaki motivasyondan dolayı savundukları şeyler anlaşılabilir. Davutoğlu’nun neden değiştirildiği yerine neden Binali Yıldırım’ın geldiği bugün bir kez daha teyit edilmiş oldu. Davutoğlu’nun kendi makamını bir nevi lağv eden bir düzenleme için pek efor sarf etmeyeceği belli olmasına rağmen 17-25 sonrası daha az tartışılır bir isim olarak bayrak nöbetini devralmıştı. Gönülsüz olduğu ve başbakanlık yapmaya kalktığı görülünce de ipi çekilmişti.
GELELİM MHP’YE…
Bu denklemde en çok merak edilen şeylerin başında Bahçeli’nin bu değişikilik için neden bu kadar gönüllü olduğu? AKP’nin dümen suyuna giren ve neredeyse muhalefet partisi yerine hükümette yer almayan koalisyon ortağı gibi çalışmasının hikmeti nedir? Tuğrul Türkeş’in, Bahçeli’nin tuzakları gibi MHP’nin gururunu okşayan ama aslında hiçbir geçerliliği olmayan sözlerini bir kenara bırakırsak MHP kendisine de zarar verecek bir değişiklik için neden bu kadar istekli.
FİLLİ DURUM MU FİİLİ ADAM MI?
Bahçeli ve yakın ekibinin kamuoyuna anlattıklarından çıkan şu: Hali hazırdaki fiili tablonun adının konması gerekiyor. Filli durum dedikleri aslında şu: Mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem cumhurbaşkanlığı hem başbakanlık hem de parti başkanlığı yapmasından kaynaklanan durumun ‘adı konsun’ deniyor. Yani “cumhurbaşkanı görev alanına dönsün kendisine anayasada belirtilen sınırlara bağlı kalsın” yerine şu an istediğini yapan kişiye göre yasa yapalım demek.
Bu fiili durum açıklaması mevcut durumun bir anayasa çerçevesine oturtulması olarak sunulduğunda kulağa hoş gelse de anayasaya aykırı bir fiilde bulunan birisine yaptığın şeyi suç olmaktan çıkartıyoruz demek gibi bir şey aslında… Anayasaya uymayan cumhurbaşkanına anayasayı uydurmaktan ibaret.
Kaldı ki 2007 yılında yapılan ve cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesini düzenleyen yasa değişikliği cumhurbaşkanın görev ve sorumlulukları ile ilgili hiçbir değişiklik öngörmüyor. Yani kilitlenme ya da sistem tıkanıklığı denilen şey aslında Erdoğan’ın bütün gücü elinde tutmak istemesi ve partiyi elinden bırakmama isteği ile ilgili. Acaba Erdoğan 2007’de olduğu gibi başbakan olarak kalsa idi seçilecek cumhurbaşkanı bugün kendisinin yaptıklarını yapabilir miydi? Siyaset, dış politika ya da ekonomi alanlarını boşverin en basitinden, ilk etapta başbakanlık için yapılmış Beştepe binasını artık cumhurbaşkanlığı olarak kullanacağım diyebilir miydi? Cumhurbaşkanını halkın seçmesi kimseye yeni bir görev tanımı getirmiyor. Almanya’da da cumhurbaşkanını halk seçiyor ancak başbakan ile bir görev çatışması yaşamıyorlar.
Fiili durum şu mu demek? Ülkeyi yabancı bir güç işgal etse, artık durum böyle oturalım anlaşalım yeni duruma göre yaşayalım mı denilecek?
Bir muhalefet partisinin anayasayı ihlal eden rakibi için lehte bir düzenlemeye girişmesini filli durum ile izah etmek pek mümkün değil.
BAHÇELİ’NİN 180 DERECE DÖNÜŞÜ
Sosyal medyada en çok yapılan paylaşımlar Devlet Bahçeli’nin başkanlık sistemi ile ilgili önceki sözleri. Hatta muhalifi Sinan Oğan bile başkanlık sistemi ile ilgili ülkücülerin görüşü budur diyerek Bahçeli’nin Erdoğan ve başkanlık sistemi ile ilgili zehir zemberek sözlerini içeren videoyu paylaştı. Eğer Bahçeli o videoda konuşan kişi ise bugünkü pozisyona gelmek için epey büyük şeylerin değişmiş olması gerekir. Bahçeli başkanlık sistemini sadece bir rejim değişikliği olarak karşı çıkmıyor aynı zamanda ülkenin bölünmesine giden yol olarak da görüyordu.
Bahçeli’nin bu tavır değişikliği arkasında MHP içindeki muhaliflerin temizlenmesi ve önlerinin kesilmesi konusunda Erdoğan ile yaptığı zımni anlaşma kulislerde dile getiriliyor. 15 Temmuz’dan önce yerel mahkemeler ile önü kesilen muhalifler 15 Temmuz sonrası sessiz sedasız partiden ihraç edilmişlerdi. MHP delegelerinin ezici bir çoğunlukla kurultay toplama girişimleri sonuç vermemişti. Şimdi o delegelerinin bir çoğu partiden uzaklaştırıldı.
Yeniden yurt gezilerine başlayacağını açıklayan Meral Akşener’e yakın bir iş adamının hakkında başlatılan soruşturma, işinin pek de kolay olmayacağını gösteriyor. Kullanışlı FETÖ değneği ile Bahçeli’ye muhalefet düşünenlerinden toplanacağı havuzda bilerek yüksek sesle konuşuluyor. 15 Temmuz için ‘Allah’ın lütfu’ diyebilecek diğer bir lider tartışmasız Bahçeli. Bütün muhalefet partileri en ağırından en hafifine hükümetin antidemokratik uygulamalarından nasibini alırken MHP lideri bundan şimdiye kadar hiç etkilenmedi.
Bahçeli’nin söylemlerindeki sertliğe rağmen kritik zamanlardaki Erdoğan’ın önünü açan tavırları komplo teorilerine de konu oluyor. Devlet Bahçeli’nin daha önce havuz medyası tarafından yayınlanan ama bir daha hiç ağızlarına almadıkları MİT’e çalışan bir kişi olduğu da teşkilatta tekrar konuşulmaya başlandı. MHP’ye yapılan kaset tuzaklarının MHP tarafından hiç gündeme getirilmeyişi ve aydınlatılması konusunda hükümete hiçbir baskı yapılmayışı da kuşkuları arttırıyor.
MHP’LİLER NE YAPACAK?
MHP vekilleri arasında Bahçeli’ye direk bayrak açanların sayısı bir elin parmaklarını bulmuyor. Diğer vekillerin ne olur ne olmaz kurultay toplanmazsa ortada kalmayalım şeklinde düşünerek kendilerini riske etmedikleri biliniyor. Tabanlarına asla açıklayamayacakları bu değişiklik için gönüllerinden ret oyu vermek isteyenlerin de işi kolay değil. Oy verme işlemindeki bize özgü fişlenme yanı sıra MHP’den önce AKP’nin bütün MHP vekillerini dosyalayarak takip ettiği bilinen bir gerçek. Ankara’da konuşulan şu: Her vekilin nasıl ikna edileceği daha önce çalışması yapılmış bir dosya olarak bir yerlerde duruyor.
Yakında genel seçim olmayacağı söylense de tekrar vekil olmak isteyenlerin Bahçeli ile ters düşmeyeceği tahmin ediliyor. Eğer tabi girecekleri bir seçim ya da meclis kalırsa.
“400’ü verin huzur içinde olsun” denilen değişikliğin oluk oluk kan döküldükten sonra geldiği virajdayız. Bakalım MHP içerisinden onurlu kaç kişi çıkıp daha önce Erdoğan ve başkanlık sistemi hakkında söyledikleri sözlere sahip çıkacak. Bir diğer ifade ile tükürdüklerini yalamayacak…