1,5 yıl kadar önce “Hizmet, Hz. Fâtıma çilesi yaşayacak daha” diye yazmıştım. Hizmet, bilhassa son bir yıldır Hz. Fâtıma çilesi yaşıyor; bu çileyi ve sebebini, “kendi hanelerindeki bin teseyyüb”e ve Hz. İsa’nın “İlk taşı günahı olmayan atsın!” ikazına rağmen, insanları bir-iki hatasıyla mahkûm ediveren yığınla insan karşısında yazabilmem mümkün değil. Bu çileyi, “Maziye ve musibetlere Kader açısından, geleceğe ve sorumluluklara irade açısından bakılır.” kaidesini hatırlatan, böyle bakarak, tarihin gerçekte ma’rifet-i İlâhî’nin dördüncü küllî kaynağı olduğunu ortaya koyan Hz. Bediüzzaman, şöyle yorumlar:
“Hz. Hasan, Hüseyin ve nesilleri, manevî bir saltanata namzettiler. Onun için Cenab-ı Allah, onlara dünyanın çirkin yüzünü gösterdi. Elleri geçici ve zahirî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir manevî saltanata tayin edildiler; âdi valiler yerine, evliyâ kutuplarına merci oldular. Onların kazandığı uhrevî netice, ruhanî saltanat ve manevî terakkî o kadar kıymetlidir ki, çektikleri zahmetler, oldukça kolay ve ucuz düşer. Ayrıca, Emevî ve Abbasî devletlerinin reisleri ve tâbileri, onları karşılarında bulmakla, ister istemez bütün güçleriyle İslâm ve iman hakikatlerini ve Kur’ân’ın hükümlerini muhafazaya ve neşre çalıştılar. Yüzbinlerle muhakkik müçtehid, kâmil muhaddis, evliyâ ve asfiyâ yetiştirdiler.”
Hz. Bediüzzaman, Sahabe ve Tâbiûn dönemleri fitnelerini de şöyle yorumlar:
“Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her bitki taifesinin, tohumların, ağaçların istidatlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; neticede her biri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer; öyle de, bahis mevzuu fitneler dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif istidatları tahrik edip kamçıladı; ‘İslâmiyet tehlikededir, yangın var!’ diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyet’i muhafazaya koşturdu. Her biri, kendi istidadına göre, cihanşümul genişlikteki İslâmiyet’in pek çok ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omzuna aldı, tam bir ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı, hadislerin derlenmesine ve muhafazasına, bir kısmı Şeriat’ın, bir kısmı iman hakikatlerinin, bir kısmı Kur’ân’ın muhafazasına çalıştı. Neticede, pek geniş âlem-i İslâm’ın her tarafında muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Güller içinde bid’at ehli fırkaların dikenleri de çıkmış olsa bile, fırtına, pek çok münevver müçtehitleri, nûranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyâları, aktapları âlem-i İslâm’ın her tarafına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba Ehl-i İslâm’ı heyecana getirip, Kur’ân’ın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı.”
Hz. Fâtıma çilesiyle Hizmet, şimdi benzer süreci yaşıyor. Bu süreçte dikkat isteyen iki önemli nokta var: Hizmet, siyasî mücadele veremez, siyasetin dilini kullanamaz. Hz. Üstad’ın buyurduğu üzere, “Âhirzaman’ın dehşetli şahıslarıyla siyasî mücadelede başarılı olunamaz.” Siyaset, bilhassa günümüzde yalan üzerine müesses; Hizmet, yalan söyleyemez, iftira atamaz; hak ve adaletten sapamaz. Ölçüsüz davranamaz. Dolayısıyla, mademki Hizmet ayrıca Mesihiyet’i temsil etmektedir; öyleyse Hz. Mesih’in cemaati maddî güçlerin yenemediği Roma’yı nasıl yenmişse öyle davranmak, fakat Din’in ve Hizmet’in özünü korumaya a’zamî gayret göstermek mevkiindedir. Onun en büyük silahı, Kur’ân’ın mağlûp edilemez elmas hakikatleri ve duadır. Âhirzaman’ın dehşetli hadiselerini anlatan âyetlerde ve bir hadiste şöyle buyrulur: “İfsat orduları dağlardan boşanan seller gibi, önlerine geleni öldürerek ilerler. Bunların karşısında Hz. Mesih ve çok az sayıdaki tâbisi dağlara çekilip dua eder. Bunun üzerine Allah bir rüzgâr gönderir ve ifsat orduları askerlerinin cesetleriyle yeryüzü âdeta dolar. Bu cesetleri havanın kartalları götürüp dağların ötesine atar.” Üzerinde ne kadar durulsa az bir husus.
[email protected]