Yorum | Naci Karadağ
Nasıl bir örgüt kendine üye alırken cesaret sınavı yapar, çıkarken üyenin hayatına mal olabilecek kadar ağır yaptırımlar uygular?
‘Almanyalı Osmanlılar’ın ana merkezi, Hessen eyaletinin Dietzenbach kentindeki bir boks kulübü (Osmanen Germania Boxclub) olarak biliniyor. Örgüt ilk yapılaşmasını burada gerçekleştirdi.
Resmi raporlara göre Almanyalı Osmanlılar adlı grubun kendi yasaları ve üyeliğe alınma ritüelleri var. Grubun ana gelir kaynağını uyuşturucu ve kadın ticareti oluşturuyor. Bununla beraber Metin Külünk gibi siyasi figürlerin kayıt dışı bir şekilde bu çeteyi finanse ettiği de yine resmi raporlara yansımış durumda. Grup spor eksenli bir platformda boks kulübünü öne çıkararak bir araya geliyor.
2017 yılı başlarında, Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti İçişleri Bakanı Reul’un hazırladığı bilgilendirme raporunda, Türk istihbaratının eyalette yoğun faaliyet içinde olduğu ifade edilmişti. Rapor çok korkutucu ve akıl almaz bilgiler de içeriyordu.
Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti İçişleri Bakanı Herbert Reul’un Eyalet Meclisi İçişleri Komisyonu’na sunduğu raporda, Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) faaliyetlerine ilişkin bilgiler yer almıştı. Sosyal Demokrat Parti’nin talebi üzerine hazırlanan çalışmada, MİT’in Ankara’nın talimatıyla Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde hükümet karşıtı olduğu iddia edilen kişiler hakkında sistematik olarak bilgi topladığı ifade edilmişti.
Raporda, MİT’in Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde yoğun bir faaliyet içinde olduğu ve muhalifler, Kürt gruplar ve Gülen cemaatine yakın olduğu iddia edilen kişiler hakkında bilgi topladığı belirtiliyordu. Eyalette Türk hükümetinin Gülen Hareketiyle ile bağlantılı olduğunu düşündüğü en az 173 kişi ile 40 kadar dernek ve kuruluşun MİT tarafından izlendiğinin tahmin edildiği kaydediliyordu.
Alman memuru kılığında istihbarat elemanları!
Mülteci krizinin en parlak günlerinde Stuttgart’ta çete mensuplarının mülteci kamplarında özel güvenlik olarak çalışıp, iyi paralar kazandıkları da ortaya çıkmıştı. Çetenin kasasına taşeron firmanın alt taşeronu olarak 12 bin 500 Euro girdiği resmi raporlara yansıdı. Bir suç çetesinin, ödenen vergilerden kasasına para aktarmış olması, Alman yetkililerin açıklığa kavuşturması gereken bir sorun olarak kaydedildi.
Aynı dönemde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, BND Başkanı Bruna Kahl’a Münih’te teslim ettiği dosyada, Almanya’da yaşayan Gülen Cemaati üyesi ve diğer muhaliflerin yeni çekilen fotoğrafları, ev adresleri, telefon numaraları yer almıştı. Fidan’ın verdiği dosya, MİT’in Almanya’da etkili bir çalışma içerisinde olduğunun kanıtıydı.
MİT, sanki Türkiye’deymiş gibi başka bir ülkede pervasızla fişleme, takibat yapmıştı. Üstelik bunu bizzat Alman makamlarına verebilecek kadar kendinden emindi! Esas korkunç olan ise bir sonraki adım hakkında ayyuka çıkan söylentilerdi. TV ekranlarına çıkan yandaş gazeteciler artık yurt dışında yaşayan muhaliflere suikastlar düzenleneceğini açık açık ifade ediyorlardı.
MİT’in Almanya’daki faaliyetlerinin geçmişi çok eskilere dayanıyor. 90’lı, hatta 80’li yıllarda da Almanya’da pek çok MİT mensubunun faaliyet içinde olduğu dönem dönem ortaya çıkmış, deşifre olan istihbarat elemanları ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı.
Ancak bu kez durum epey farklıydı. Zira başta konsolosluk görevlileri olmak üzere resmi her devlet kurumu adeta birer MİT personeli gibi çalışıyor, her memurdan raporlama isteniyordu artık.
Hatırlayacaksınız, Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki danışmanlarından Muhammed Taha Gergerlioğlu’nun başında olduğu bir grubu tespit etmişti Alman emniyeti. Grup üyeleri önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Koblenz Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülen davada Gergerlioğlu, yabancı bir ülkede istihbarat faaliyeti yaptığı için ceza aldı, yapılan gizli pazarlıklar neticesinde (pazarlıkların içeriğini bilemiyoruz hâlâ) 70 bin avro karşılığında serbest bırakıldı.
Alman siyasetçiler bu işin peşini bırakacak gibi görünmüyordu. Nitekim Yeşiller Partisi’nin soru önergesine hükümet tarafından verilen bir cevapta, ülkede 6 bin kadar Türk istihbarat elemanı ya da ajanı bulunduğu resmi olarak açıklandı!
Keza bir süre önce Hamburg’da, Kürt hareketinin yöneticilerine karşı suikast hazırlığı yapan “gazeteci” kılığındaki bir ajan, polis operasyonuyla gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Bütün bunlar Almanya’nın MİT’in faaliyetlerinden yeterince haberdar olduğu anlamına geliyordu.
Ancak bizzat MİT başkanının başka bir ülkede yaptıkları istihbarat çalışmasını Alman makamlarına verebilecek kadar pervasızlaşması ne anlama gelebilirdi ki?
CSU Sözcüsü Stephan Meyer, Passauer Neue Presse gazetesine verdiği demeçte, “Türkiye Hükümeti, Almanya’ya açıkça meydan okumak ve Almanya hükümetini kışkırtmak için böyle davrandı” derken pek de haksız sayılmazdı.
Tüm bunlardan yaklaşık bir yıl önce Alman Die Welt gazetesi, Alman milletvekillerinin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Almanya’daki faaliyetlerinin incelenmesi talebinde bulunacağını yazmıştı. Focus da böyle bir habere genişçe yer verdi. Dergiye göre 6 bin MİT ajanı Almanya’da cirit atıyordu.
Die Welt, MİT’in Almanya’daki istihbarat görevlileri ve sayıları 6 bini bulan “muhbirleri” ile Türkiye kökenli Almanları izlediğini ve baskı altında tuttuğunu iddia etti.
Gazeteye konuşan Alman Yeşiller Partisi’nin güvenlik ve istihbarat konularında uzman milletvekili Hans-Christian Ströbele, konuyu yaz tatilinin ardından Alman Federal Meclisi Parlamento Kontrol Komitesi’ne taşıyacağını belirtti.
“MİT’in Almanya’da inanılmaz gizli faaliyetleri var” diyen Ströbele, Almanya iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı, dış istihbarat teşkilatı BND ve polisin Türkiye ile işbirliğini denetlemesi gerektiğine dikkat çekti. Haberde Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşı ve Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarının sayısının 3 milyonu bulduğu da belirtildi.
MİT’e “Stasi” benzetmesi
Haber İngiliz gazetelerinde de geniş yer buldu. Times gazetesi, konuyla ilgili haberinde MİT’i, eski Doğu Almanya’nın güvenlik ve istihbarat birimi Stasi’ye benzetmişti. Haberde “Geçen yıl Almanya’da ortaya çıkan belgeler, casus ağının Türkiye’ye pahalıya patlamadığını, birçok muhbirin sadece Erdoğan’a bağlılıkları nedeniyle gönüllü olarak çalıştığını gösteriyor” deniliyordu.
Financial Times’in haberinde ise, “Almanya’daki Türk toplumu Erdoğan’ı destekleyenler ve onun İslamcı ve giderek otoriterleşen politikalarını eleştirenler olarak ikiye bölünmüş durumda” ifadesi kullanılıyordu.
Almanya, Türk istihbaratının bu kadar rahat bir şekilde elini kolunu sallayarak ülkelerinde gezemeyeceklerine dair mesajı açtıkları resmi soruşturmalarla gösteriyordu. Erdoğan ise, resmi kanal ile yapamadıklarını gayr-ı resmi alana çekti. İstihbarat ve operasyonu çete boyutuna taşımaya başladı.
Alman Federal Başsavcılığı tarafından son beş yıl içerisinde Türkiye’deki Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) bağlı olarak casusluk yapıldığı iddiasıyla 19 soruşturma açıldığını açıkladı. Sol Parti’nin yönelttiği bir soru önergesine cevap olarak hükümetin açıkladığı rakamlara göre 2017 yılının başından beri açılan soruşturma sayısı ise 11’di.
Stuttgarter Nachrichten gazetesinin, hükümetin verdiği cevaba dayandırdığı rakamlara göre Almanya’da casusluk faaliyetlerine ilişkin yürütülen her dört soruşturmadan biri Türk Milli İstihbarat Teşkilatı ile bağlantılı. Gazete, Erdoğan’ın artık sivil bir takım yer altı örgütlerini devreye soktuğunu haritalarla vererek, Alman Osmanlılar’a makinalı tüfeklerin bile temin edildiğini yazdı.
Haber çok net bilgiler içeriyordu. Örneğin, Berlin’de yapılacak olan eylemlerle ilgili bizzat Türk dışişleri bakanının Metin Külünk ile yaptığı telefon görüşmesinin içeriği de yer alıyordu. Almanlar telefonları dinlemiş ve hepsini rapora geçmişti. Külünk, eylemi bizzat organize ediyor ve her türlü provokasyonu yönetiyordu. Telefonda ayrıca UETD genel başkanı Yılmaz İlkay Arın’a fırça atıyordu!
Gazetenin yayınladığı infografikte üç isim dikkat çekiyor: Selçuk Şahin, Levent Uzundal ve Mehmet Bağcı… Alman basınına yansıyan ses kayıtlarına göre Erdoğan’ın yakın isimlerinden olan AKP’li vekil Metin Külünk’ün “Osmanen Germania”nın silah alınması için çetenin lider isimlerine birçok kez para akışında bulunmuştu. Çetenin bu paralarla Kürtlere karşı kullanılmak üzere birçok kez tabanca ve otomatik silah aldığı tespit edilirken, çetenin liderlerinden Mehmet Bağcı ve Selçuk Şahin bu bağlantılar yüzünden gözaltına alındı.
(TR724)