HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Kamuoyunda ‘Zarrab Davası’ olarak bilinen ve ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının yasa dışı yollardan delinmesi ile ilgili olarak New York’ta görülen dava dün itibariyle bitti.
12 kişilik jüri heyeti Mehmet Hakan Atilla’yı 5 ayrı başlıkta suçlu buldu.
Böylece eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla “ABD Hazine Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma, Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı (International Emergency Economic Powers Act) delmek için kumpas kurma, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurma, kara para aklamak için kumpas kurma” ithamlarından suçlu bulundu. Atilla’nın suçsuz bulunduğu tek itham ise ‘kara para aklamak’ oldu.
Hâkim Richard Berman 11 Nisan’da yapılacak oturumda Atilla’nın alacağı hapis cezasını açıklayacak. Hâkim Berman, tüm suçlamalara ait cezayı alt sınırdan bile verse Hakan Atilla’nın uzun yıllar cezaevinde kalacağı kesinleşti. Aynı duruşmada Reza Zarrab’ın da alacağı ceza netleşecek.
Davayı başından bu yana yerinde izlemiş, bütün delilleri görmüş, bütün argümanları dinlemiş birisi olarak daha önce TR724.com yazılarımda dile getirdiğim gibi bu dava bir başlangıç.
Çünkü Reza Zarrab ile savcılık arasında yapılan anlaşmanın satır aralarına baktığınızda veya mahkeme salonunda savcının çizdiği tabloya göz attığınızda ‘gidilecek yolu’ görebiliyorsunuz.
Yeni iddianameler kimse için sürpriz olmamalı.
Fakat bu aşamada Hakan Atilla üzerinden bir analiz yapmak şart. Çünkü Hakan Atilla’nın durumu Türkiye ve özellikle de bürokrasi için önemli dersler içeriyor.
‘İYİ AİLE BABASI, BAŞARILI BÜROKRAT’
Hakan Atilla aslında bu davada ‘suça en az bulaşmış’ kişiydi.
‘Masum’du demek iddialı bir tanımlama olur. Çünkü mahkemede dinlediğimiz tapeler, e-mail yazışmaları, ABD’li bürokratların anlatımları gösterdi ki, Atilla yaşanan süreçten haberdar. Hatta zaman zaman ‘yöntem önerileri’nde bulunmuş.
Milyonlarca dolar rüşvetin havada uçuştuğu bir dönemde rüşvet almamış. Fakat gözünün önünde dönen suç çarkına da dur dememiş.
Atilla’nın avukatları da mahkeme boyunca bu stratejiyi takip etti.
Yani ‘Ortada bir suç var fakat Atilla bu suça bulaşmadı. O başarılı bir bürokrat, iyi bir aile babası’ tezini işlediler.
Daha ilk duruşmada Erdoğan’ın 17 Aralık’a dair tezlerini yerle bir ettiler. Atilla’yı kurtarmak için Zarrab ile Halkbank yöneticileri ve siyasiler arasındaki rüşvet ilişkisini teyit ettiler. Ayakkabı kutularındaki dolarları, rüşvet saatleri daha ilk günden doğruladılar.
Takip eden günlerde ise Hakan Atilla’nın ‘portresi’ne çalıştılar. Atilla kürsüye çıktığında avukatları saatler boyunca ‘Atilla’nın imajı’na yönelik sorular sordular.
Avukatlarının sorularından anladığımız kadarıyla Hakan Atilla’nın şöyle bir hayat hikayesi var: Ankara’lı. Tipik bir memur aile çocuğu. Anne ve babası Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan emekli olmuş. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde iktisat okumuş. Okul sonrası kısa dönem askerliğini yapmış, Halkbank sınavlarına girip uzman yardımcısı olarak göreve başlamış. Göreve başladığı yıl, Tansu Çiller’in Başbakanlık yaptığı dönem. Eşi Burçin Atilla ile okul yıllarından tanışıp evlenmiş. Burslu olarak Koç Üniversitesi’nde okuyan bir oğlu var. Halen 3+1 apartman dairesinde oturuyorlar. Çeşme’de bir yazlıkları var. Atilla biraz işkolik sayılabilir. Yılın yarısını seyahatlerde, konferanslarda geçiriyor. Herhangi bir siyasi partiye üyeliği yok. Hatta kendi ifadesiyle ‘hiçbir siyasi partinin kapısının önünden geçmişliği de yok’. Yıllar boyunca özveriyle çalışıp iyi bir kariyer yapmış. Yine sorulara verdiği cevaplardan mevcut siyasi iktidar ile ‘uyumlu’ bir dünya görüşünün olmadığını anlayabiliyoruz. Atilla, siyasi iktidara yakın bir dünya görüşü olmasa da ‘çalışkan bir bürokrat’ olarak 2011’den beri Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyordu.
Atilla’nın avukatlarına göre Atilla’nın en büyük avantajı özgeçmişiydi: “Çalışkan, dürüst bir bürokrat, iyi aile babası ve asla rüşvet almamış bir yönetici.”
Avukatlarının bir diğer tezi de şuydu: “Atilla suçlu olsaydı 17 Aralık 2013 operasyonu sırasında Türkiye’de tutuklanırdı”
Fakat yanıldıkları, jüri kararı açıklanınca görülmüş oldu.
Savcının son gün oturumunda söylediği “Biz burada Hakan Atilla’nın ne kadar iyi bir bürokrat olup olmadığını yargılamıyoruz. Gözünün önünde örgütlü bir suç var ve Atilla suçun oluşumuna zemin hazırladı. Bunu durdurmadığı gibi ABD’li muhataplarına yalan söyledi. Burada yargılamaya konu olan budur” sözlerinin jüriyi ikna ettiği görülüyor.
HAKAN ATİLLA NEREDE YANILDI?
Hakan Atilla’nın yanıldığı temel nokta şuydu: Rüşvet çarkına bulaşmamış olmasını yeterli gördü. Gözünün önünde dönen bir suç şebekesi vardı. Uzun yıllar çalışıp önemli bir kariyer elde etmişti. Belki bu kariyerini korumak istedi. Belki de ‘siyasi iktidarın koruması altına girenlere dokunulmazlık veriliyor, bana da bir şey olmaz’ diye düşündü. Veya daha genel bir ifadeyle ‘Türkiye’de hukuk yok, bizde illegal talimatları uygulayan bürokratlar hesap vermiyor’ diye düşünmüş olabilir.
‘Türkiye şartlarını’ düşündüğünüzde çok da haksız sayılmaz. Türkiye’de yaygın bir ‘gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ kültürü var. Nitekim yıllar boyunca Atilla’ya dokunulmadı. 17 Aralık operasyonunda göz altı listesinde yoktu. Gerçi dava sürerken edindiğim bilgilere göre Erdoğan yargıya darbe yapmasa ve 17 Aralık operasyonu mahkemeye taşınabilseydi Hakan Atilla da şüpheliler arasında yer alacaktı. Fakat Türkiye’de bizzat iktidar eliyle yargıya darbe yapıldığı için Hakan Atilla da ‘fiili durumu hukuki pozisyon’ olarak okudu. Ta ki ‘nasıl olsa bana bir şey olmaz’ rahatlığı ile Mart 2017’de ABD’ye gelene kadar.
ATİLLA KARARINDAN DERSLER
Hakan Atilla’nın durumu aslında tüm Türk bürokrasisi için bir nevi ders mahiyetinde. Çünkü benzer durumda olan yüzlerce belki binlerce bürokrat var. Özellikle de son dönemin hukuksuzluklarına imza atan bürokratlar bu kapsamda.
İlk ders kesinlikle şu olmalı: Seviyesi ne olursa olsun bürokratların siyasilerin kayığına binmesi ya da ‘kudretli bürokratlar’ın kanatları altına sığınması onları kurtarmıyor. Yapmaları gereken tek şey hukuka tabi olmak. Eğer icraatlarında hukuka dayanmıyorlarsa er ya da geç hesap veriyorlar.
Bürokrasiye ikinci ders: Uzun yıllar çalışıp düzgün bir kariyer yapmış olabilirsiniz. Bu kariyeri korumak istemeniz de anlaşılabilir bir durum. Hatta bireysel olarak çok temiz yaşamış, rüşvete bulaşmamış olabilirsiniz. Fakat bu sizi kurtarmaya yetmiyor. Çünkü bireysel olarak hiçbir illegal işiniz olmasa bile size verilen kanunsuz emirleri uyguladığınız zaman o suçun parçası oluyorsunuz. Hakan Atilla örneğinde olduğu gibi, milyonlarca dolarlık rüşvet trafiğine bulaşmamış olabilirsiniz. Fakat gözünüzün önündeki suça dur demezseniz o suç sizi de yutuyor.
Bürokrasiye üçüncü ders: Bugün size ‘koçum aslanım’ deyip tabiri caizse gaz verenler fatura ödeme zamanı geldiğinde ortada olmuyorlar. Hakan Atilla’ya Zarrab’ın illegal işlerine zemin hazırlama görevini veren Süleyman Aslan ya da Zafer Çağlayan ortada yok mesela. Bu işlere ‘onay ve talimat’ veren Erdoğan da. Hakan Atilla günlerce mahkeme salonunda tek başına oturdu. Eşi ve ailesi bütün yükü tek başına üstlendi. Kirli ticaretten ceplerini dolduranlar ortada yoktu. Bugün ister gönüllü ister ‘zamanın ruhu böyle’ deyip istemeden de olsa Erdoğan ve AKP rejiminin illegal talimatlarını uygulayan bürokratları da aynı son bekliyor. Bir gün hukuk geri geldiğinde ya da hukukun işlediği bir ülkeye gittiklerinde hukuk önünde yalnız hesap verecekler. Geriye dönüp baktıklarında ‘Bana bu emirleri siz verdiniz, neden şimdi sahip çıkmıyorsunuz?’ diyebilecekleri bir siyasetçi ya da bürokrat bulamayacaklar.
Bürokrasiye dördüncü ders: Yaptığınız hukuksuz işler unutulmuyor. Hakan Atilla yargılanırken mahkemede gördük ki özellikle büyük devletler çok iyi kayıt tutuyor. Hakan Atilla kendisine sorulan birçok soruya ‘hatırlamıyorum’ diye cevap verdi fakat savcılık ve ABD hükümeti yapılan her görüşmenin her toplantının kaydını tutmuş. Bunlar mahkemede Atilla’nın önüne getirildi. Dolayısıyla bugünün bürokratları da şunu unutmamalı: Yaptığınız her işin bir kopyası bir yerlerde kayda girmiştir. Bu illa Türkiye içinde olmak zorunda değil. Dolayısıyla bugün yarın olmayabilir fakat günün birinde hepsi önünüze çıkar. Hakan Atilla’nın yıllar önce yaptığı toplantılara dair notları önünde görünce nasıl şaşırdığına şahit olmuş birisi olarak uyarmış olayım.
Bürokrasiye beşinci ders: Zarrab örneğinde olduğu gibi, iş tuttuğunuz, kirli işler çevirdiğiniz kişiler sizi çok kolay satabilir. Zarrab zamanında satın aldığı bürokratları, siyasileri başı sıkışınca hemen sattı. Her ne kadar ‘en güçlü ortaklık suç ortaklığıdır’ dense de inanmayın, suç ortaklarınızın sizi bir gün satacağını ve hukuk önünde aleyhinize konuşacaklarını unutmayın.
Bürokrasiye altıncı ders: 17 Aralık’ın polis şeflerinden Hüseyin Korkmaz örneğinde olduğu gibi her zaman bir ‘deli fişek’ çıkar. Güç elinizdeyken zulmettiğiniz, hayatını zehir ettiğiniz bir bürokrat risk alıp tüm suç yapılanmasını ortaya dökebilir. Zarrab’ın dediği gibi ‘rüşvete meyilli herkesin bir fiyatı vardır’ fakat rüşvet almayacak bir memurun da fiyatı yoktur. Hiç ummadığınız bir memur kurduğunuz mükemmel sistemi darmadağın edebilir. Bizzat dönemin başbakanının ‘onay ve talimatı’ ile dönemin siyasilerinin gözetiminde, genel müdüründen alt seviye yöneticilerine kadar ‘dört dörtlük bir örgütlenme’ yaparsınız, fakat yeni mezun olmuş bir polis ya da satın alamayacağınız bir gümrük memuru bütün çarkınızı bozabilir. O yüzden kurduğunuz suç örgütünün mükemmelliğine güvenmeyin.
Uzun lafın kısası şu: Siyasetçilerin ‘talimatı ben verdim’, ‘benim valim, benim bürokratım’ demelerine kulak asmayın. Hukukun dışına çıktığınız zaman hesabını çok ağır şekilde ödeyeceğinizi bilin. Bugün olmazsa yarın. Türkiye’de olmazsa başka bir ülkede. Hele hele işkence gibi insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmadığını asla unutmayın.
Duruşmaları ilk günden itibaren yerinde ve yakından izleyen bir gazeteci olarak bürokratlara şunu da tavsiye edeyim: Hakan Atilla kararının bir çıktısını alın. Çerçeveletip her daim görebileceğiniz bir yere asın. Eğer siyasetçiler veya amiriniz olan bürokratlar sizden hukuksuz bir iş isterse o karara bakıp cevap verin.
(TR724)