Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında konuştu. “Bugün dünya nüfusunun yaklaşık 4’te birini oluşturan Müslümanlar maalesef güçleriyle orantılı, siyasi etkiye ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyine sahip değiller. Çeşitli sebeplerle kendi içine kapanan İslam ülkeleri, imkanlarını ve enerjilerini heba ediyor, boşa harcıyor.” dedi.
Bence kendisine şu soruyu sormuş ve yanıtını soğuk kanlılıkla aramış olsaydı, yanlışın da nerede olduğunu görebilirdi:
“Niye İslam İşbirliği Teşkilatı var da, Hristiyan İşbirliği Teşkilatı, Budist İşbirliği Teşkilatı, Yahudi İşbirliği Teşkilatı yok?”
Neden böyle “işbirliği” teşkilatı içinde olmayan mesela Kore gibi ülkeler ilerlerken, “işbirliği” teşkilatı kuran İslam coğrafyasındaki halklar eziliyor, sıkıntı çekiyor?
İslam ülkelerinin asıl sorunu burada yatıyor.
Din, siyasi hayatın merkezinde bulunuyor ancak bu durum, iyi – dürüst bir yönetim kurmaya, ülke kaynaklarının halkın bütününün refahını arttırmak için kullanmaya yaramıyor.
Tam tersine yolsuzlukların üzerinin örtülmesi ve iktidardaki zümreyi her türlü muhalefetten korumak için kullanılan bir baskı aracına dönüşüyor.
Cumhurbaşkanı, İslam dünyasını “sosyal medya ve televizyonlardaki batı kaynaklı içeriklerinin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan erozyona karşı teyakkuz halinde bulunmaya” da çağırıyor.
Cumhurbaşkanı, sosyal medyayı filan sorumlu tutuyor ancak İslam dünyasını avucunun içine alan en büyük ahlaki erozyon, iktidar gücünü sınırlayacak Anayasal kurumların gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor.
İktidar gücü sınırlanamadığı, hukukun üstünlüğü söz konusu olmadığı, medya da bu çerçevede baskı altında tutulduğu içindir ki yolsuzluklar önlenemiyor.
Yolsuzluklar önlenemediği için ülke kaynakları kişileri zenginleştiriyor, milletleri değil.
Ahlaki erozyonun asıl nedeni budur.
Bu yazı Mehmet Yılmaz’ın T24’teki köşesinden alıntılanmıştır.