Man In Black: Şıxo Dayı!

Yorum | Naci Karadağ

38 yıl geçmiş üzerinden. İnsan ömrü için uzun, insanlık için minnacık bir zaman dilimi.
Yanılmıyorsam 3. Lema’da geçen bir meselede Hazreti Bediüzzaman şu cümleyi “söz” olarak alıntılar: “Firakın bir saniyesi bir sene kadar uzundur ve visâlin bir senesi bir saniye kadar kısadır.”
Ve sonra şöyle der; “Visal, yani, Bâkî-i Zülcelâlin rızası dairesinde livechillâh bir saniye visal, değil yalnız böyle bir sene, belki daimî bir pencere-i visaldir. Gaflet ve dalâlet firâkı içinde değil bir sene, belki bin sene, bir saniye hükmündedir. O sözden daha meşhur şu söz var” dedikten sonra klasik İslam kaynaklarında pek sık görmediğimiz (Ki Bedüzzaman’ın alıntı sistematiğinin çok hassas bir şekilde araştırılması gerektiğine inanırım, çok ilginç noktalarda çok enteresan ve farklı kaynaklardan referanslar gösterir) şu örnek cümleyi nakleder:
“Düşmanla beraber sahra, bir fincan kadar dar; ahbapla beraber iğne deliği, bir meydan kadar geniştir.” El Acluni’nin Keşfü’l Hafâ’sındandır bu cümleler.
Haftalar, aylar yıllar geçiyor. Zalim mazlumun ömründen yıllar çalıyor ama doymuyor bir türlü.
Geçmişin zalimleri de öyle.
Paramparça ettikleri hayat sayısının haddi hesabı yok.
Üstelik halkı arkalarına alarak bu zulmü yapınca kendilerini haklı, zulmü de meşru görüyorlar.
Tıpkı günümüzde olduğu gibi.
12 Eylül’ün net bir “acı” dökümünü bu dünyada yapabilmek mümkün değil. İnsanların nasıl hallaç pamuğu gibi darmadağın ettiğinin en net tablosunu galiba sadece ahirette görebilme şansımız olacak.
Ancak insanoğlu görebildiği, gözlemleyebildiği, not alabildiği nispette kendince bir çetele de tutabiliyor.

12 Eylül’ün kabataslak tablosu şöyle:
* Gözaltına alınanlar: 650.000
Fişlenenler: 1.683.000
Açılan dava sayısı: 210.000
Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000
Bunlardan 141-142-163. maddelerden yargılananlar: 71.500
Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88 yıllar arası): 9,508
Yargılanan ‘örgüt üyesi’: 98.404
Hüküm giyen ‘örgüt üyesi’: 21.764
Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000
Pasaport verilmeyenler: 388.000
Faaliyetten men edilen dernek: 23.700
Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu: 52.000 (1990’da kalanlar)
Açlık grevinde ölenler: 14
Kaçarken vurulanlar: 16
* ‘Çatışma’da öldürülenler: 74
Doğal ölüm raporu verilenler: 73
‘İntihar’ ettiği bildirilenler: 43
İşkence sonucu öldürülenler: 171
Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)
İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi : 544
1402 Sıkıyönetim yasasına göre yapılan işlem : 18.525
Hakkında işlem yapılan memur: 7.245
Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854
Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988
Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266
Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120
Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35
Hakkında işlem yapılan hakim-savcı: 47
Bölge dışına sürülenler: 7.233
Görevlerine son verilenler: 4.891
Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay
İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün
Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4.000 yıl
Cezaevlerindeki gazeteciler: 31
Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13
Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3
Yalnızca 1989’da 16 günlük gazeteye açılan dava: 394
Tazminat davalarının sayısı:211

İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon
Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton
Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton
Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151
Yasaklanan yayın sayısı: 927
Yasaklanan film sayısı: 927
Haklarında idam cezası istenenler: 7.000
Ölüm cezası verilenler: 517
Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam cezası: 124
Dosyası Meclis’te bulunan idam hükümlüsü: 259
İnfaz edilen idam cezası: 50
İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18
İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8
1980 – 1985 yılları arasında… 
22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi
10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi
6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi
2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi
939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi
630 kişiye müebbet hapis cezası verildi
420 kişiye ölüm cezası verildi
Tabloyu korkunç bulanlar için bir hatırlatma yapayım. 15 Temmuz Darbe Girişimi denilen menhus tarih var ya. Hani seviniyorlar “Halk darbeyi önledi” filan diye. O tarihten sonra Erdoğan ve yönetiminin yaptığı bireysel, kitlesel kırımın bilançosu 12 Eylül bilançosunu kat be kat sollamış durumda.
Hatta bazı alanlarda yapılan kıyıma bakılırsa 12 Eylül’e darbe demek bile mümkün değil!
Merak edenler turkeypurge.com sitesine girip ayrıntılı karşılaştırma yapabilir, benim artık tahammül edecek halim kalmadı bu iç parçalayıcı rakamları okumaya.

Size başka bir hikaye anlatacaktım giriş uzadı özür dilerim.
Hilanlı (Hilvan değil) Şeyho Dayı’nın öyküsü. (Aslı Şıxo’dur)
İbretlik, insanın boğazını düğüm düğüm eden, göğsünün üzerine kocaman bir kayayı oturtan bir hayat öyküsüdür Şeyho Dayı’nın ki…
Zalimler için insan hayatının nasıl önemsiz olduğunun yaşayan kanlı canlı ispatı Şeyho Dayı.
Şeyho Dayı’nın soy ismi var elbette; Karakoç…
Kendi halinde Anadolu’nun bir Alevi köyünde yaşayan sıradan bir insan.
12 Eylül Darbesi sonrası bir takım alt düzey askerler kafayı takıyorlar bu köye. Çünkü Alevi. Ve şöyle bir mantık yürütüyor darbeciler ve onlara yaranmak isteyen alt kadroları; Aleviler sol terörü destekler!
Kendi anlatsın: “12 Eylül’de Hilan köyünde geldiler, bizi topladılar. Boztepe’de, sonbaharda 2 saat bize eğitim yaptırdılar. Merkez Komutanlığı’na getirdiler. Orada bizi dövdüler, nezarete attılar. Akşam tekrar gelip bizi aldılar. ‘Sizde silah var’ dediler. Ben şunu hiç unutmam; bir adam geldi, başçavuş hazrola geçti. Başçavuşa dedi ki ‘Bunlar nereli?’ Başçavuş da ‘Bunlar Ağılbaşılı, bunlarda silah var’ dedi. ‘Terörist var bunlarda’ dedi. Adam şunu dedi: ‘Ya bırak bunları, bunlarda bir şey olmaz. Bırak adamlar gitsin, ben bunların köyünde 2 senede bir silah satamadım.’ Adam bunu deyince bizi bıraktılar, akşam tekrar gelip aldılar. Sadece bize işkence yapmak için. Dilek’ten kimseye işkence olmamış, sadece Ağılbaşlılara, Hilanlılara, Atmalılara oldu. Halen daha o muhtarımız sağ. Bizi köyün ortasında falakaya yatırdılar. Muhtarımız mide kanaması geçirdi.”

Bazı insanların hala nerede olduğu belli değil, bir mezarları bile yok. Şeyho Dayı’nın en yakın iki arkadaşı hala kayıp mesela.
Günlerce işkence görüyorlar, defalarca gözaltına alınıp serbest bırakılıyorlar. Sonra tekrar alınıyorlar, işkence görüp tekrar bırakılıyorlar. sahipleri yok, savunanları, kimsenin haberi bile yok Hilanlı köylülerinin çektiklerinden!
Ailelerinin yanında aşağılanıyorlar, eşlerinin yanında falakaya yatırılıyorlar.

Hiç tanımadıkları isimlerin nerede olduğu soruluyor onlara.
“Benim kendi evim bile yokken, başkasının evinde sığıntı gibi yaşarken bana “Evinde terörist saklıyormuşsun” suçlamasında bulunup aylarca işkence yaptılar” diyor Şeyho Dayı.
Hayatını çalıyorlar düpedüz. Zehir ediyorlar yaşamı bu masum insana.
hayata küsüyor ve zalimlere kızıyor ama elinden bir şey gelmiyor.
Tek bir şey yapabiliyor sadece.
Evinde ne kadar açık renkli giysisi varsa çıkarıp başkalarına veriyor. siyahtan başka elbisesi kalmıyor ve ogün bugündür sadece siyah giyiyor Şeyho Dayı… “Kenan Evren gidene kadar beyaz bana haram olsun” diye yemin ediyor.

Kenan Evren’in ölüm haberini alıyor ama bu asil insanın derdi kişisel değil ki. Kendisine uzatılan mikrofona, “Ben ölülerin ardından konuşamam” diyor. Ama ekliyor da, “Evren gitmiş olabilir ama 12 Eylül Zihniyeti hala bu ülkeyi yönetiyor!” dolayısıyla siyah giyme eyleminde
bir değişiklik yok.
İktidar yardakçıları ona yeni beyaz elbiseler götürüp, referandumda iktidarın propagandasına malzeme taşımaya kalkışıyor.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
Düpedüz yalan bu.. 12 Eylül’ün daha beter bir zihniyeti, kendi kurbanını kendi kampanyasında kullanma ahlaksızlığını gösterirken hiç çekinmiyor aslında.

Gazeteci Ceren Kenar son derece kıymetli bir belgesel çalışması yaptı. Şimdi ve burada: Onların 12 Eylül’ü…
Belgeselin 3. bölümünde Şeyho Dayı ile yapılan mülakatta var.
Feraseti, ahlakı ve büyüklüğüyle büyük bir Anadolu insanının vakur portresini de görmek isterseniz o belgeseli mutlaka izlemelisiniz.
Ben şuraya doğrudan Şeyho Dayı bölümünü koyuyorum;


(TR724)