‘Haydut Devlet’e Bir Çivi Daha!

Haber-Yorum | Bülent Korucu

Türkiye bir haydut devlet mi? Ne yazık ki bu soruya evet cevabı verenlerin sayısı artıyor. Türkiye’de yaşananlardan habersiz ülke ve toplumların bilgisizliğini gidermek için bir koldan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diğer koldan Esed’in muhaberatına dönüşen Milli İstihbarat Teşkilatı çalışıyor. Ülkeyi itibarsızlaştırma ve haydut devlet damgası vurdurma adına ne gerekiyorsa yapıyorlar. Sadece bir hafta içinde yüzlerine bulaştırdıkları sorunları sıralasak kafi gelir sanırım.
Sonuncusundan başlayalım; Moğolistan’daki Hizmet Hareketi’ne yakın Empaty Okulları’nın Genel Müdürü Veysel Akçay, MİT tarafından kaçırılmak istendi. Bazı ülkelerde uygulanan metod bu defa geri tepti ve Ulan Batur’daki evinin önünden kimliği belirsiz kişilerce kaçırılan Akçay’ı almaya giden uçak boş dönmek zorunda kaldı. Rüşvetin kanunlardan güçlü ve işe yarar olduğu ülkelerden öğretmenleri elleri kelepçeli getirmeyi marifet sananların işi artık daha zor. Kosova operasyonu muhatap ülkede siyasi krize sebep olduktan sonra biraz aklı başında bir devlet yeniden girişmezdi bu rezilliğe. Ama Türkiye artık bilinen manada devlet olmaktan uzaklaştığı için makulü beklemek boşuna.

MİT, bulunduğu ülkelerde hukuki statü sahibi olan ve üstüne bir de Birleşmiş Milletler gözetimine alınan kişileri kaçırarak yaptığının üstüne adeta tüy dikiyor. Veysel Akçay ve benzeri örnekler yaşadıkları ülkelere yıllarca eğitim hizmeti vermiş, öğrenci yetiştirmiş insanlar. Türkiye’nin haydutluğuna yardım ve yataklık yapan siyasiler, halklarını ikna edemediği için bir kaç bürokratı günah keçisi yapıp kurtulmaya çalışıyor. Onlar kendilerini kurtarırken bile “bir kısım haydutlar, bizim aramızdan da birilerini satın alarak bu işi yapmış” diyor. Yani bütün yollar ‘haydut devlet’e çıkıyor.
YİNE KORUMA KRİZİ…
Erdoğan’ın Güney Afrika gezisinde devrilen çamlar da kalıcı izler bırakacak gibi. Misafir olduğu ülkelerin içişleri müdahale eder görüntüsünü korumalarının kaba müdahaleleri tamamlıyor. ABD’nin başkentinde Kürt göstericilere meydan dayağı atan korumaların yargılanması gündeme gelmişti. Şimdi benzer fotograf kareleri Güney Afrika’dan düşüyor dünya medyasına. Özgürlük için tarihteki en büyük mücadelelerden birini vermiş bir halkın protestosunu kaba kuvvetle bastırmaya kalkmak bizimkilere has bir gözü dönmüşlük.

20 yıldır Türkiye’de yaşayan ABD’li Papaz Brunson’un başına gelenler, Vaşington’un göbeğinde adam dövmekten bile aptalca. İddianamede Papaz’ın iki yılda 1400 defa Suruç’a gittiği yazıyor. İzmir’den Urfaya günde iki defa gidip gelse bunu başaramaz. Ayrıca söz konusu zaman diliminin önemli kısmında Brunson cezaevinde. Sadece iddianameyi okuyan biri Brunson’un tutuklu değil rehine olduğunu anlar. “Erdoğan’ın siz bizim istediğimiz verin, biz de yargıda şeyini yapalım” açıklaması skandalın boyutlarına işaret ediyordu. Hafta içinde ev hapsine alınması, ABD’den gelen sert açıklamalar ve pazarlıkların ortaya saçılması utanç verici. Hukuk devletinde böyle bir dava olamaz; böyle bir mahkeme usulü kabul edilemez; demokratik devlet rehine pazarlığı yapamaz.
ABD Başkanı Trump ve yardımcısı Pence üst perdeden tehdit ediyor. Bir kaç gün önce onunla tokalaşmayı büyük zafer olarak sunan Erdoğan, dublörlerini konuşturuyor ve imalı mesajlar gönderiyor. Şuuraltı ‘Er Ryan’ı kurtarmak’ gibi filmlerle dolu olan ABD halkı, masum bir din adamını rehin alan haydut devlet karesini zihnine çoktan kaydetti. Türk asıllı ABD’li diplomatlar ve diğer çifte vatandaşlar da cabası. Almanya bastırdı vatandaşlarını kurtardı. Fransa pasaportu taşıyanlar da ‘bağımsız’ yargıdan azade oldu. Sıra ABD’de. Ama Erdoğan ve ekibi ülkeyi iyice küçük düşürmeden bırakmayacaklar gibi.
İRAN OLDUK SONUNDA!

Bunlar İran’a has icraatlar olarak bilinirdi. Elçilik basıp diplomat rehin almak, yurt dışındaki muhaliflere operasyon yapmak İran aşırılığının sembolleriydi. Şimdi onun yerini Erdoğan Türkiyesi almaya başladı. Yetmezmiş gibi İran için ülkeyi ateşe atmaya devam ediyorlar. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “İran’a uygulanan ambargo bizi bağlamaz.” açıklaması tam bir intihar. Halkbank yüzünden gelecek ceza için geri sayım devam ederken yapılan kof kabadayılık. Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank, ABD Hükümetine ödediği 7.2 milyar dolar cezadan sonra belini doğrultamadı. Bizimkiler neyine güveniyor acaba! Yeni bir Reza Zarrap bulup 17-25 Aralık çarkını tekrar mı kuracaklar? O gün ambargo dışındaki ürünler üzerinden gerçek ihracat yapıp, çiftçiyi ve sanayiciyi kalkındıracaklarına para aklayıp zengin oldular. Aynı pilavı bir daha yemeleri zor.
Vatandaş da artan ekmek fiyatından sonra bedava sandığı keke talim etsin. Kendisine istihdam ve hizmet olarak dönmesi gereken paralar birilenin cebine akarken, o kekle avunsun. Yurt dışına çıkarken de haydut devlet olarak damgalanmış bir ülkenin vatandaşı olmanın zorluklarını yaşasın. Ne yapalım kendi düşen ağlamaz.
(TR724)