Uyandınızsa Balığa Gidelim!

Yorum | Alper Ender Fırat

Eski Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’ın ‘Devlet aklını yok ettiler’ başlığıyla yayınlanan ve AKP’ye sıkı eleştiriler getirdiği röportajı okuyunca acı acı gülmekten kendimi alamadım. Birkaç yıl önce biz bunları söylediğimizde aralarında Abdullah Gül’den, Ahmet Taşgetiren’e, Osman Can’dan Etyen Mahçupyan’a kadar pek çok yazar ve siyasetçi höyküre höyküre ayağa kalkmış bizimle yaka paça bir kavgaya tutuşmuştu. AK Partinin artık hukuk, adalet ve demokrasi isteyen, hukuka göre hareket eden bir parti olmaktan çıktığını, tek adamın kişisel hikayesine dönüştüğünü dillendirdiğimizde bizi taşlamayan kalmamıştı. Balık hafızalı insanlar ülkesinde her şey çok çabuk unutulur ama bunları her zaman hatırlatmak hakikate olan bir borcumuz.
AK Partinin kendisiyle birlikte ülkeyi de tek kişilik bir diktatörlüğe dönüştürmeye başladığında bizim yüksek sesle itiraz etmemizden dolayı demedik laf bırakmayanlar bugün tam da söylediğimiz noktaya geldi. İdrak melekeleri o zaman birazcık açık olsaydı Türkiye böylesine tükenmiş,  harap olmuş bir noktada olmayacaktı. O zaman hizmet camiasının itirazlarına kulak verilseydi, yapılan yanlışlardan tam zamanında ders alınacak, hatalar düzeltilip, tekrar doğru istikamette yol almaya devam edebilme fırsatları olacaktı.

Her meseleyi getirip cemaate bağlayan bu embesiller güruhuna son kere söylemek lazım. Bugün yaşadığınız tüm sorunlarla ilgili Fethullah Gülen ve hizmet camiası sizi ikaz etti, çözüm önerileri sundu elinizin tersiyle ittiniz. Bugün doğruyu söylemenin ve bunun da kararlılıkla arkasında durmanın bedelini ödüyoruz. 

Sadece o zaman değil başından beri AKP ve Erdoğan; ikazları dikkate almış olsaydı, hem kendileri hem de Türkiye böylesine devasa bir bedel ödemeyle karşı karşıya kalmayacaktı.
Hizmet camiası; Hükümeti, İran ile sınırsız ve hesapsız ilişkilere girmemesi konusunda çok ikaz etti. Ama onlar İran tarafından nasıl bir tuzağa düşürüldüklerini fark edemediler; belki de etmek istemediler. Paranın ve onun sağladığı gücün şehvetine kapılıp gittiler. İran; Erdoğan ve şürekâsını rüyalarında bile göremeyeceği komisyonlarla ele geçirdi. Camia;Reza’nın ipi bunların hem kollarına hem boğazlarına dolanmadan, İran ile kirli muhabbetin ülkeyi nasıl bir tehlike ile karşı karşıya getireceği konusunda çok uyardı ama dinlemediler.
Erdoğan ve şürekâsı; İran ile böylesine karanlık ve kirli bir para ilişkisi kurarken Suriye’de de tam ters bir politikanın içine girdi. İran’ın her türlü askeri, lojistik ve siyasi desteğinin olduğu Suriye rejiminin yıkılması için muhalifleri silahlandırmaya başladı. Suriye’de izlenen politika konusunda yüreği ağzına gelip ‘aman dikkat’ diyenlerden biri de Fethullah Gülen’di
Rejimin dönüşmesi için fırsat verilmesi gerektiğini, başta göstermelik bile olsa seçimlerin yapılmasının ileride daha gerçekçi seçimlere kapı aralayacağını, orduyu elinde tutan rejimle silahla baş edilmesinin mümkün olmadığını çok kez dile getirdi. Ama dinlemediler. Milyonlarca insanın evsiz yurtsuz kalmasına, yüz binlerce sivilin ölmesine neden olacak savaşı hesapsızca başlattılar. Bu basiretsiz karar sebebiyle hem Türkiye’de, hem Suriye’de milyonlarca insanın hayatı ters yüz oldu. Bir o kadar insanda da kapanması mümkün olmayacak yaralar açıldı ve o derin yara tüm hızıyla kanamaya devam ediyor. Üstelik Suriyeli mülteciler meselesi Türkiye açısından devasa bir sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Türkiye’nin en temel problemlerinden biri olan Kürt meselesinin çözümü konusunda da hükümete çok ikaz ve tavsiyeleri oldu camianın. Özellikle PKK terörü ile devlet içine saklanmış habis bir urun nasıl danışıklı işler yaptığını ve terörün bu yüzden bitirilemediğini, o habis urun temizlenmesi gerektiğini, sonrasında da atılacak kardeşlik adımlarını çok dillendirdik. Ama Erdoğan o habis uru temizlemek yerine onun arkasına saklanmayı, onlarla iş tutmayı tercih etti. Saray ve şürekası Kürt meselesi konusunda Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit edecek, Kürtlerdeki duygusal kopuşu hızlandıracak öylesine yanlış adımlar attılar ki, bir insan tepeden tırnağa art niyetli olsa bu adımları atmazdı.
CamiaAKP’ye, en çok uyarıyı Türkiye’nin rotası konusunda yapmıştı. Hizmet Hareketi’nde eli kalem tutanlar  Türkiye’nin yönünün Avrupa Birliği olduğu ve çağdaş bir hukuk devleti olabilmek için AB sürecini tamamlaması gerektiği konusunda çok ama çok ikazlar yaptı.
Ama bu konuda da ikazları bir kenara bırakıp ham bir hamasetin peşinde ‘Yeni Osmanlı’ hülyasıyla ülkeyi Ortadoğu bataklığına sapladılar. Türkiye, AB’ye namzet bir hukuk devleti olmak için çıktığı yolda, kendini tipik bir Ortadoğu diktatörlüğünde buldu.
Ülke henüz tek adamın iki dudağı arasına sıkıştırılmamışken, Her kimliğin, her aidiyetin kendini özgür ve güvende hissedebileceği yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyaç duyulduğunu çok söyledik. Yeni ve evrensel değerler ihtiva eden çağdaş bir anayasa yapılması için ön ayak olması konusunda çok ikazlar ettik hükümete. 11 Haziran 2011 seçimlerine girerken hükümetin de en büyük vaadi buydu. Üstünlerin değil hukukun üstünlüğü sözünü veriyordu.
Bu vaatle girdiği 12 Haziran 2011 seçimlerinden yüzde 49,5 oy alınca verdiği bütün sözleri unuttu Recep T. Erdoğan. Gözlerin görmediği karanlık dehlizlerde İran ve Reza ile çok kirli ilişkilere girmeyi ve bu sayede hesapsız kitapsız çok büyük paralara sahip olmayı tercih ettiler. Çağdaş ve AB standartlarında hukukun olduğu yeni bir ülke kurmak yerine bu siyasi gücü kendi otokrasilerini kurmak için kullanmaya başladılar.
Bunu fark edip itiraz etiğimizde bugün sağda solda mıy mıy mıy laflar eden herkes sesimizi kesmek için elindekini ardına koymadı.
Evet iddia ile söylüyorum bugüne kadar Hizmet hareketi ve Fethullah Gülen Türkiye’nin başına dert açan tüm meselelerde haklı çıktı. Zaman ve olaylar Fethullah Gülen’in tespit ve öngörülerinin kesinlikle doğru olduğunu gösterdi. Ülkenin bugün karşı karşıya olduğu bütün krizlerde ilgilileri önceden ikaz etti ve hepsinde haklı çıktı. Bunun tersine hiç bir konu söyleyemezsiniz.
Ekonomisi bitmiş, dünyada itibarı sıfırlanmış, dünyanın en çok mülteci barındıran, sosyolojisi alt üst olmuş, kutuplaşmanın zirveye çıktığı 2018 Türkiye’sinde eğer filmi başa sarmak mümkün olsaydı ve hükümet hizmetin söylediklerini yapmış olsaydı bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olurduk?
Bu camia burnunun ucunu göremeyen kasaba siyasetçilerinin, tutarsız, öngörüsüz, ufuksuz siyasetini tolere ediyordu. Hizmet kadroları devletten tamamen tasfiye edildikten sonra Yılmaz Özdil’in dediği gibi cemaat gitti meydan at hırsızlarına kaldı.
Ülkedeki her şeyin çivisi çıkmış, devlet bir mafya devletine dönüşmüş, katillerin, teröristlerin, hırsızların en parlak günlerini yaşadığı bir zamanda, aydınların, akademisyenlerin, yazarların, ev kadınlarının, çocuklar ölmesin diyenlerin terörist diye tutuklandığı bu ülkede cemaati hâlâ bütün sorunların sebebi olarak göstermek tek kelimeyle embesilliktir.  İnsanda azıcık utanma, azıcık düşünce haysiyeti olur.
Her meseleyi getirip cemaate bağlayan bu embesiller güruhuna son kere söylemek lazım. Bugün yaşadığınız tüm sorunlarla ilgili Fethullah Gülen ve hizmet camiası sizi ikaz etti, çözüm önerileri sundu elinizin tersiyle ittiniz. Bugün doğruyu söylemenin ve bunun da kararlılıkla arkasında durmanın bedelini ödüyoruz. Olsun, insanoğlu sadece bugün değil tarih boyunca kendisine doğruyu söyleyen herkese bu muameleyi yaptı. Sonra başlarına nelerin geldiğini kutsal metinler anlatıyor.
Sizin; koro halinde zalim ve müfteri olmanız gemiyi hep beraber batırdığınız gerçeğini değiştirmiyor. Biz üzerimize düşeni yaptık.
(TR724)