Yorum | Levent Kenez
Erdoğan’ın 3 günlük İngiltere ziyaretinde üst seviyede kabul görmesi, İngiltere’nin Erdoğan rejimini desteklediği ve dünyada yalnızlaşan Erdoğan’ın sırtını İngiltere’ye dayamak istediği ve bu yöndeki niyet talebininin kabul gördüğü olarak yorumlayanlar var.
İngiltere’de medya ve sivil toplumda Erdoğan’a gösterilen bu misafirperverliğe ciddi tepkiler olsa da devletler arası ilişkiler açısından Erdoğan’a sıcak bir mesaj verildiği aşikar. Erdoğan’ın çok ihtiyaç duyduğu resimlerin verilerek ona bir cansuyu, uluslararası meşruiyet alanı verildiği de gerçek. Hatırlanacağı gibi Theresa May diğer AB’li liderlerin pek uğramak istemediği Külliye’de Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Ziyaret eden ilk liderin Papa olduğunu da yeri gelmişken ara sıkıştıralım da İslamcılara hafıza tazeleme olsun.
İngiltere söz konusu olunca komplovari birçok çıkarımın masaya geldiğini biliyoruz. Nedense bu komploların en biricik üreticileri şu an iktidarda yer alan AKP’nin temsilcileri ve yandaşlarının olması da epey ironik. Yakın bir süre önce Abdullah Gül merkezli girişimlerin aslında bir İngiliz projesi olduğunu da söyleyenler aynı zevat.
15 Temmuz tartışmalı darbe girişiminden sonra İngiltere’nin Erdoğan’a verdiği destek ve bazı önemli İngiliz bürokratların hükümetin söylemine yakın bir duruş belirlemiş olması pek onların fikirlerini değiştirmemişti. İngiliz destek verse bir bit yeniği vardır, İngiliz aleyhte olsa zaten malumu ilamdır. Ortada hiç görünmüyorsa kesin İngiliz parmağı vardır. Bu tezlerin hiç bitmeyeceğini düşünerek son ziyareti ve Erdoğan’ın durumuna bakalım.
İngilizler’in diplomaside kesin sonuç alıcı bir ülke olduğu ve özellikle Ortadoğu ile ilgili ilişkilerde önde görünenin ABD olmasına karşılık İngiltere’nin esas oyuncu kurucu olduğu şeklindeki yorumlar abartı olmakla beraber temelsiz değildir. Birçoğunun kuruluşunu gerçekleştirdikleri devlet ve devletçiklerin kadim yapısının değişme ihtimalinden pek hazzetmezler haliyle. Sistemi zimmetledikleri yapıların el değiştirmesi işlerine gelmez. Eğer değişecekse yine önde ya da arkada aktör olarak yer almayı istemeleri şaşırtıcı da değildir.
Erdoğan’ın gücü ve kabul görmesinin temel nedeni şu: Erdoğan, Türkiye’de tek karar alıcı, tek karar verici. Sadece karar değil mekanın sahibi olarak tek mal alıcı, tek mal satıcı. Durum böyle olunca yabancı ülkelerle olan ilişkilerde bütün pazarlıkların ve anlaşmaların tek bir adamla görüşülüp onunla anlaşılmasına kalıyor ki bu büyük ülkeler için büyük bir konfor.
Erdoğan’ın yurtdışındaki meşruiyet durumunu bilen ülkeler Erdoğan’ı kerhen de olsa kabul ediyorlar ancak son ziyaretlerin hangisine baksanız Türkiye’nin aleyhine diyebileceğimiz ticaret anlaşmaları görüyoruz. İşin uzmanlarının hiç ihtiyacımız yok demesine rağmen Fransa ziyaretinde yapılan Airbus anlaşması bunun bir örneği. Hatta Fransa’dan et de alıyoruz. Erdoğan, Norveç’e gitse somon, İtalya’ya gitse makarna alacak bir turist lider.
Erdoğan, hem kendisinin hem de AB içerisinde Türkiye karşıtlarının rahat bir nefes almasını sağlayacak bir şeyi gerçekleştirdi: Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesi haline getirdi. Erdoğan artık gittiği yerlerde Ortadoğu’dan gelen bir lider gibi muamele görüyor. Fotoğraflara takılmayın dünyadaki yeni-eski bütün diktatörlerin fotoğraf albümünde benzerleri var. Türkiye’yi sadece bir ticaret partneri olarak görmek isteyen ve Gümrük Birliği’nde tutup ucuz üretici ve sabit müşteri olarak kalmasını isteyen imtiyazlı ortaklık yanlıları kazanmış oldu. Yok İnsan hakları yok demokrasi gibi şeyler duymak istemeyen Erdoğan için de bu durum mis. Bunun üzerine göçmenlerin jandarmalığı görevi var ki yevmiye usulü sınırda bekçilik yapıyoruz. Bütün dünyanın sorumlu olduğu kriz ve savaş bölgelerinde kaçan göçmenler için “al şu parayı kimseyi geçirme” diyorlar.
İngiltere, AB içerisindeyken Türkiye’nin üye olmasını en çok destekleyen ülkelerden bir tanesiydi. Diğer Avrupa ülkelerinin sorun ettiği bazı insan hakları ihlallerini dikkate almazdı. Türkiye’ye destek veren AB’li parlamenterlerin önemli kısmının ada kökenli olması tesadüf de değildir. Türkiye’nin üye olması ve karar alma mekanizmalarında yer almasının elbette İngiltere açısından bir anlamı vardı. Parlamentoda nüfusuna göre önemli bir temsilcisi olacak Türkiye’nin İngiltere ile beraber hareket etmesi Fransa-Almanya beraberliğine karşılık bir kazanım olacaktı. Şu an Erdoğan ile AB’den tamamen uzaklaşmış olmasına rağmen yeniden destek veriyor oluşunun bir sebebi, Türkiye’nin bölgenin önemli bir ülkesi ve büyük pazarlarından bir tanesi olduğu ile ilgili.
Erdoğan için diktatör olmak mesele değil diktatör olarak görülmek mesele. Peki bunu neden kafaya takıyor. Çünkü mecbur. Türkiye ekonomisi dışarıya bağımlı bir ekonomi ve içeride ne yaparsa yapsın ekonominin sağlam temellere dayanabilmesi için her yıl belli bir oranda yabancı sermaye girişine ihtiyacı var. Ülkedeki hukuksuzluklar, özel mülkiyete yapılan tecavüzler ve finansal rakamlarda alarm verici sinyallerden sonra bırakın yenisini getirebilmeyi mevcut yabancı sermayeyi de tutamıyor.
Gidilen ülkelerde yapılan ekonomi toplantıları ya da yabancı yatırımcıyı davet zirvelerinin pek somut sonuçlar doğurmadığını görüyoruz. Sermaye, devletleri her ne kadar Erdoğan’la köprüleri atmamış olsa da Türkiye’ye yatırım konusunda çoktan kapıları kapatmış durumda.
İngilizler’in Erdoğan’a yaptığı jest onun kalıcı olduğuna bir işaret mi? Yani bir ay sonra olmayacak birisi için bu yapılır mı? Bunu her iki şekilde de yorumlayabilirsiniz. Yakında olmayacak lideri hazır bulmuşken satış anlaşmaları yapmak gibi ya da Erdoğan’ın kalıcı olduğu ve ilişkilerin devam ettirilmesine yönelik de. Ama yumurtaları hiçbir zaman tek sepet koyduklarını düşünmeyin.
Erdoğan, bir satın alıcı olarak kalabildiği ve uluslararası sistemde sorun çıkarmadığı sürece İngilizin de Alman’ın da İsrailli’nin de sorun yapmayacağı bir lider. Meydanlarda sövmesini ciddiye alan yok. Meydanlarda sövüp kapalı kapılar ardında hepsini yutuyor zaten. Ancak Erdoğan akıllı bir diktatör değil. Ekonomik krizi engelleyecek eşikleri kendi eliyle bir bir yok ediyor. Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye atacak ve Avrupa’daki Türkiye vatandaşlarını birer aparat olarak kullanmaya çalışmakla kendi bacağına sıkıyor. Uluslararası ilişkilerde güven vermeyen zikzakları da artık kaldırılmıyor. Seçimleri alabilir ancak kendisini göreve getiren ekonomik krizin benzeri ve bunun bastırmak için yapacağı çılgınlıklarla devri iktidarı son bulabilir.
Sonra bir bakmışsınız, İngiliz hükümetinden yeni gelen hükümete başarılar dileyen bir mesaj duymuşsunuz. İngiliz büyükelçinin başkan ya başbakan bilmem kimin Türkiye-Britanya ilişkilerine verdiği önemden ne kadar bahtiyar olduklarını anlatan bir tweetini…
(TR724)