Metin Feyzioğlu’nun İbretlik Hikâyesi…

Hayrettin Yıldız

Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na geldiği günden itibaren tartışmaların odağında olan bir isim Metin Feyzioğlu. Başkanlığını yürüttüğü kurumun savunma mesleğini temsil ediyor olmasından dolayı özellikle son yıllarda iyice gerileyen hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, savunma hakkına erişim ve işkence gibi temel sorunların çözümü adına en önemli aktör olması gereken Metin Feyzioğlu tam tersine bu ilkeleri kendi çıkarları doğrultusunda aşındıran siyasi iktidarın yanında olmuş bir figür. Metin Feyzioğlu hukuk ve özgürlükler karşısında hep devletin yanında refleks gösteren tam bir statükocu olarak karşımıza çıkıyor.
‘İŞKENCE YOK’ SAFSATASI
Özellikle son dönemde Türkiye’de yükselen otoriterleşmeye omuz veren Feyzioğlu’nun bu anti demokratik duruşuna dair birkaç örnek sıralamak gerekirse, işkence görmüş insanlarla ilgili görüntülerin yayınlanmasına rağmen, Amerika’da katıldığı bir toplantıda ‘Türkiye’de işkence yok’ sözlerini sarf edişini baş köşeye koymak gerekir.
Bu sözlerinin baş köşeyi hak etmesinin en önemli nedenlerinden birisi hiç şüphesiz zamanlaması… 15 Temmuz darbe girişiminin hemen akabinde ve işkencelerin yoğun bir şekilde devam ettiği günlerde bu işkenceleri sorgulaması gereken bir kurumun başkanı olarak Feyzioğlu’nun bu sözleri söylemesi işkencecileri ve işkencecilerin arkasındaki siyasi iktidarı rahatlatmış, bu hukuk ve insanlık dışı faaliyetler zemin bulmuştur. Binlerce insan sistematik olarak işkenceye maruz kalmıştır. Feyzioğlu bu işkenceleri meşrulaştırmak suretiyle bu işkenceleri yapanlar kadar bu işkencelerden sorumludur.
Gene aynı Feyzioğlu televizyonlarda polislere işkence yöntemleri öneren AKP’li yazarlara işkencenin açıkça suç olduğu ve hukuken kabul edilemez olduğunu söylemek yerine, bu yöntemlerin  böyle alenen anlatılması durumunda işkenceye uğrayanların mağdur durumuna düşüp bu şekilde lehlerine kamuoyu oluşturacaklarını bunun da aleyhlerine olacağını söyleyerek onlara yol göstermiştir.
CUMHURBAŞKANI ZİYARETİ VE SONRASI
Siyasi iktidarla arasından su sızmayan Feyzioğlu darbenin hemen akabinde Erdoğan’ın sarayına giderek bu süreçte siyasi iktidara her türlü desteği vereceklerini ifade etmiş ve Erdoğan’ı dinledikten sonra, ‘Cumhurbaşkanımızın açıklamalarından sonra yüreğimiz ferahladı’ açıklamasıyla fikir ve eylem birlikteliklerini ilân etmiştir. O günden sonra da siyasi iktidarla hiç fikir ayrılığına düşmemiştir.
Devam edelim: Bu süreçte KHK ile işten atılan yüzbinlerce memurdan ikisi Semih Özakça ve Nuriye Gülmen açlık grevine başlamış ve eylemleri geniş kitleler tarafından destek göremeye başlamıştı, hemen örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandılar, eylemlerine cezaevinde de devam ettiler. Çok uzun süren açlık grevi neticesinde ölüm riskiyle karşı karşıya kaldılar ama buna rağmen bırakın işlerine iade edilmeyi, tahliye bile edilmediler. Tam da  o günlerde Feyzioğlu gene sahne aldı ve bir hukukçu olarak ölümle pençeleşen bu iki masum insanın haklarını savunacağı yere, ‘Kimse benden Nuriye ve Semih’i evlat edinecek bir sempati içinde olmamı beklemesin’ sözleriyle iktidara payanda oldu.
Adalet yürüyüşünde de karşımıza çıktı Feyzioğlu. Bunalan toplum kesimlerinin, ‘işte muhalefet böyle yapılmalı’ dediği günlerdi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Adalet Yürüyüşü’nü başlatmıştı, Enis Berberoğlu’nun haksız yere tutuklanmasından sonra protesto için Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüyeceğini beyan etmiş, eylemini başlatmış ve kararlılıkla devam ettirmekteydi. Uzunca zamandır CHP ye yöneltilen etkisiz muhalefet söylemlerinin yerini tebrikler, takdirler almıştı, halk eyleme destek veriyor İstanbul’a doğru gittikçe büyüyen bir kalabalıkla eylem devam ediyordu. Siyasi iktidar bunun kitlesel eylemlere dönüşeceği endişesiyle eylemin önünü almaya çalışıyordu. Hatta bizzat Erdoğan tarafından CHP lideri açıkça tutuklanmakla tehdit edilmişti. Tam bu esnada, Feyzioğlu böyle bir eylemi desteklemediğini, çünkü bir siyasi parti eylemi olduğunu beyan etmişti.
Halbuki kendisi bu partinin hala üyesi ve bir zamanlar partinin en üst yönetim organı olan PM (Parti Meclisi) üyesi idi… Halbuki kendisi 7 Haziran seçimlerinden sonra CHP’yi başarısızlıkla suçlamış ve kurultay yapmaya davet etmişti… Halbuki kendisi 12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumunda siyasi bir tavır takınarak siyasal iktidarın aleyhine hayır kampanyası düzenlemişti…
Peki ne olmuştu da sayın Feyzioğlu 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan en önemli toplumsal harekete karşı böyle bir tutum takınmıştı, bu tutumun sebebi bir anda hatırlayıverdiği siyaset üstü konumu muydu? Yoksa 15 Temmuz’dan sonraki Saray görüşmesinden sonra bir takım güvenceler mi almıştı?
YURT DIŞINDA ADAM KAÇIRMALARA DESTEK
Geçen günlerde sayın Feyzioğlu gene kameralar karşısında geçip hararetle bir şeyler anlatıyordu. Kendisini tanımasak ülkede yerle bir olmuş hukuk düzenini, işkenceleri, haklarını savunmakla görevli olduğu yüzlerce tutuklu avukatın durumunu eleştirmek üzere orada olduğunu düşünürdük ama nafile! Anlattığı şey Gürcistan’da ‘FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle Türkiye’ye iadesi için yargılanan bir öğretmenin bu yargılama neticesinde serbest kalması karşısında hayretini ve üzüntüsünü dile getirmekten ibaretti. Kullandığı ifadeler bırakın bir hukukçuyu, medeni bir insanın kabul edemeyeceği türdendi. Feyzioğlu bu konuşmasında hiç bilmediği, yabancı bir ülkedeki bir yargılama ile ilgili olarak; yargılanan öğretmenin karanlık işlere bulaştığı, aleyhine çok ciddi deliller olduğu ve kesinlikle Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini ifade ediyor ve bu tahliyenin ABD’den gelen iki senatörün mahkemeyi baskı altına almasına bağlıyordu.
Bir hukukçu olarak masumiyet karinesi diye bir şeyden habersiz olamayacağına göre; hem yargılanan kişiyi, hem duruşmayı izleyen senatörleri hem de mahkeme heyetini en ağır şekilde itham etmesi neyle izah edilebilir? Makul bir cevap aklıma gelmiyor ama özel bir motivasyonu olduğu kesin.
Dünya çapında adam kaçırmalarla maruf hukuk tanımazların, Kosova’da 6 insanı tüm hukuk kuralları çiğnenerek haydutlarca kaçırıldığı esnada gene aynı isim vardı Kosava’da: Metin Feyzioğlu. Kosova ayağa kalktı herkes bu hukuksuzluğun kabul edilemeyeceğini dile getirdi, belli ki kendisine verilen görev gereği orda bulunan Feyzioğlu ise bu hukuksuzluğu aynı masada oturdukları mevkidaşı gibi kınaması gerekirken orada da saray yardakçılığına devam etti. Orada bulunma nedeninin oradakileri bu insanlara karşı uyarmak olduğunu söyledi, bu da kendisini teskin etmemiş olacak ki olayı en sert şekilde kınayan Kosova başbakanı ile olan görüşmesini, onu protesto etmek için iptal etti. Gene Kosova başbakanını tehdit eden Tayyip Erdoğan’la eylem birliği içerisinde olduğunu ortaya koydu.
Yani kısacası Feyzioğlu’nun sesi sahibinin sesi.
Türkiye Barolar Birliği gibi ülkenin en büyük hukuk meslek örgütünün başındaki bir kişinin bu ibretlik haline dair anlatılacak o kadar çok şey var ki… Özellikle 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan tüm hukuksuzlukların meşrulaştırılmasında ve kanıksanmasında siyasal iktidarla kendi ifadesiyle ‘tam bir uyum’ içerisinde olan ve Türkiye’de hukukun yerle bir edilmesinin baş mimarlarından olan Metin Feyzioğlu’nun bu ibretlik hali kanaatimce bir kitap haline getirilmeli ve gelecek nesillere de ‘bir hukukçu nasıl olmamalı’ temasıyla aktarılmalıdır.