Erdoğan’ın İkna Kabiliyeti

Yorum | Bülent Korucu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli bir özelliği kırgın dostları susturması ve öfkeli düşmanları yanına çekmesi. Bu başarıyı neye borçlu, hangi araçları kullanıyor? Soruları zihinleri kurcalıyor.
CHP’li Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin bir anda süt dökmüş kediye dönmesi ve seçim sonuçlarını AKP’lilerden daha cansiperane savunması tartışmayı yeniden ısıttı. İnce’yi hedef alan eleştiriler haksız değil. 24 Haziran sabahına kadar mangalda kül bırakmayan biri öğlenden sonra ortadan kayboldu. Yeniden aramıza dönünce de format atılmış gibi bambaşka konuşmaya başladı. Erdoğan devleti yeniden kurarken, İnce seçim sonuçlarına meşruiyet kazandırmak ve muhalefette iç kavganın fitilini yakmakla meşgul. Muharrem Bey seçmene verdiği iki sözü de tutmadı. İnsanlar seçimde Ali Cengiz oyunu olmadığına inanmadığı gibi İnce’nin sandığa sahip çıktığına da ikna olmuyor. İkinci sözü seçim sürecini parti içindeki kişisel kavgasına alet etmeyeceği yönündeydi.  Ekranlarda “karşısına çıkmam, rakibi olmam” dediği Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘karşıma çıkma’ diye meydan okuyor. Tam Erdoğan’ın istediklerini yapıyor.
ERDOĞAN’IN SİHİRLİ DEĞNEĞİ…
Sihirli değnek dokunduktan sonra muhibban-ı Erdoğan’a dönüşenlerin listesi oldukça kabarık. Deniz Baykal koleksiyondaki en nadide parçalardan biri. Bir kaset kumpasıyla genel başkanlıktan onursuzca indirildikten sonra defalarca Erdoğan’ı suçladı. Erdoğan’ın kısmi bir yenilgi tattığı ve geri gidişin başlangıçı olabilecek 7 Haziran seçimlerinden sonra sahneye çıktı. En yaşlı üye sıfatıyla yönettiği Meclisi Erdoğan’a teslim etti. Onun manevra yapıp 7 Haziran’ı sabote etmesine imkan hazırladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin serüveni Baykal’dan aşağı kalmıyor. Erdoğan hakkında söylediklerinin videoları hâlâ dolaşımda. O sözlerden sonra cinayet işlense katil tahrik indirimi alır; o kadar yani. Hırsızlıktan vatan hainliğine uzanan geniş yelpazede Erdoğan’a hakaret eden Bahçeli bir anda onun en önemli yandaşı haline geldi. Seçimden önce “Eski sözlerimin arkasındayım” demesi ise işin iyice cılkını çıkardı. Tuğrul Türkeş kanunun zorunlu kıldığı seçim hükümeti bakanlığını kabul ettiği için Bahçeli’nin söyledikleri de kayıtlarda. Bahçeli şimdi Türkeş’e tur bindiriyor, hatta arada onu Erdoğan’a şikayet bile ediyor. Türkeş’in başta MİT tırları meselesi olmak üzere sıraladığı eleştiriler de yenilir yutulur cinsten değildi ama iki taraf da yuttu. İki çarpıcı örnekle muhalifler bahsini kapatalım. Erdoğan’a hakaret diye internet araması yapsanız Bahçeli’den sonra hemen iki isim gelir Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş. Radikal Gazetesi bu iki ismin AKP’ye geçeceğini yazdığında itiraf edeyim dalga geçmiştim. Erdoğan’ın alternatifi lider adayları olarak öne çıkan iki ismin hem de öyle hakaretlerden sonra kapılanacaklarına kimse ihtimal vermemişti. Mafya jargonunda reise saygısızlık yapana uygulanan bir muamele var. Etek giydirip yalvar yakar reisten özür dileyen videolar çekip yayıyorlar. Soylu ve Kurtulmuş’un konumu onlara benziyor. Acaba neden bu duruma düşüyorlar?
FEYZİOĞLU AZ DAHA DAYAK YİYECEKTİ!
Metin Feyzioğlu ve Zühtü Arslan da hukuk alanının çarpıcı örnekleri. Arslan Anayasa Mahkemesi başkanı; kariyerini ihsan hakları ve sivil özgürlükler üzerine inşa etmiş biri. Ülkenin en iyi anayasa hukukçularından Ergun Özbudun’un ekibinde yaptığı özgürlükçü anayasa çalışmalarıyla hatırlanıyordu. Başkanı olduğu AYM, 12 Eylül’deki mahkemeyi aratmayan çizgide. Arslan ideolojik olarak AKP’ye yakın bir isim, dönüşü kolay olmuştur; peki ya Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’na ne demeli. Normal şartlarda Erdoğan’ın dümen suyuna girmeyecek ihtimal dahilinde değil. Üstüne de canlı yayında yediği fırça var. Arada sahne olmasa belki Soma’da markette işçinin başına geleni yaşayacaktı. “Seçim günü sandığın üzerine toz konsaydı bugün hepimiz, seçimin sonuçlarının meşruiyetini tartışıyor olurduk.” Cümlesi Feyzioğlu’na ait. AKP’liler bile 24 haziranla ilgili bu kadar kesin ve keskin savunma yapamıyor.

HAYRUNNİSA GÜL VE AHMET DAVUTOĞLU BUHARLAŞTI
AKP’de ise iki ismin kabuğuna çekilmesini anlamakta zorlanıyorum. Biri eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Hanım. Köşk’teki son gün medyaya patlayan ve intifada başlatacağını duyuran Hayrunnisa Gül’ü geri çekilmeye zorlayan ve susturan şey neydi? Öfkeli bir kadının hele de ilk kıvılcımı çaktıktan sonra ortadan kaybolmasını izah etmekte zorlanıyorum. O günden sonra eşinin yanında dahi medyada görünmedi. Sanki bir anda buharlaştı.
Şaşkınlıkla karşıladığım diğer isim Ahmet Davutoğlu. Fıtratan kibirli bir, üzerine akademisyenliğin verdiği iddiayı da ekleyin; sonra kazandığı seçimden bir yıl sonra başbakanlıktan onursuzca indirilmesini açıklayın. Şimdi milletvekilliğini bile kaybetti. Eskiden ders verdiği üniversitelerde konferans için salon bulamaz hale geldi. Ve derin sessizlik…
Psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi bilimleri tez çalışması yapmasının yanında bir suç soruşturmasının da konusu olacak şeyler bunlar. Tanık mahkemede önce söylediklerinin aksine konuşmaya başlarsa, değişimin sebebi soruşturmayı tetikler. Aksi halde mahkeme aptal yerine konulmayı kabullenmiş olur. Bir değil iki değil; Erdoğan’ın dokunduğu bütün rakipleri bir anda sevgi pıtırcığına dönüşüyorsa biraz düşünmek gerekmiyor mu?
Yüz takipçisi bile olmayan ergenlerin sosyal medyadaki eleştirilerini affetmeyen ve okuldan polis zoruyla aldıran Erdoğan, miting meydanlarındaki hakaretlere işlem yaptırmıyor. Ya da başka türlü bir işlem yaptırıyor. Onlar da aydınlanıp Erdoğan’ın sırma saçlı ve badem gözlü olduğunu anlatmaya başlıyor…
(TR724)