HABER-YORUM | KEMAL AY
Dün Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde Volkan Bayar isimli bir doktora öğrencisi, dekanlığa girerek 4 kişinin ölümüne yol açtı. Olayın nasıl vuku bulduğunu BBC Türkçe’nin haberinden alıntılıyorum:
“Görgü tanıklarının ifadesine göre, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yapan Volkan Bayar, TSİ 15:00 sularında Meşelik Kampusu’na geldi ve 3. kata çıktı. Üniversite Rektörü Prof. Dr. Hasan Gönen, Bayar’ın ilk etapta Eğitim Fakültesi dekanının odasına gittiğini ancak dekanın odada olmadığını söyledi. Dekanın odasında olmadığını gören Bayar, ilk olarak burada bulunan Fakülte Sekreteri Fatih Özmutlu’yu vurarak öldürdü. Gönen, Bayar’ın daha sonra Fakülte Dekan Yardımcısı Mikail Yalçın ve Fakülte Sekreteri Fatih Özmutlu ile araştırma görevlileri Yasir Armağan ve Serdar Çağlak’ı öldürdüğünü, tabancasını beşinci bir kişiye daha doğrulttuğunu ancak silahın tutukluk yaptığını söyledi. Bayar, elinde tabancayla binayı terk ettikten sonra güvenlikçiler tarafından takip edildi ve polis tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Daha sonra da sorgusu için emniyete götürüldü.”
Bayar’ın hedefinin Dekan Cemil Yücel olduğu açık. Nitekim Dekan Yücel hemen internet üzerinden bir açıklama yaparak, kendisinin iyi durumda olduğunu belirtti ve kısaca Volkan Bayar’la ilgili şu bilgiyi verdi: “Arkadaşlar ben iyiyim. Saldırgan Volkan Bayar isimli araştırma görevlisi. Akli dengesi yerinde değil. Pek çok kişiyi şikayet eden bir insan.”
İFTİRALARIYLA İŞTEN ATTIRDIKLARI
Yücel’in söylediği gibi Volkan Bayar, 15 Temmuz sonrasında çok sayıda akademisyenle ilgili ‘ihbarda bulunmuş’ ve bazılarının işini kaybetmesine de yol açmış. 7 Şubat 2017’de KHK ile bu üniversitedeki işinden atılan Yrd. Doç. Dr. Yalçın Bay, kendisiyle ilgili şunları söylemiş mesela:
“Benim hakkımda, kendisini daha önce tanımadığım, psikolojik sorunları olduğunu duyduğum, tetikçi birisi olan ESOGÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsünde görev yapan bir araştırma görelisi birçok kez mesnetsiz iftiralarda bulunmuş. Oysa bu kişiyi lisanstan tanıyan hocalarının belirttiklerine göre kendisi lisans eğitiminde çokta başarılı olmamasına rağmen, FETÖ’nün MEB’te en güçlü olduğu dönemde bu kişi, eşi ile birlikte MEB bursuyla yurt dışına gitmiş. ABD’de Denver Üniversitesinde yüksek lisansı tamamlamış, doktora tez aşamasında doktoradan atılmış. ESOGÜ Eğitim Fakültesinde 45 hocadan, 25’i hakkında iftira dilekçesi yazmış.”
(Burada müdahale edeyim. FETÖ suçlamasıyla karşılaşan insanlar, ‘Bakın ben değil o FETÖ’cü’ demeyi hukuken işlerine yarayacak bir şey zannediyorlar. Daha önce Cumhuriyet gazetesi davasında da gördüğümüz bu tavır, iktidarın çok hoşuna giden, tam da bunun için insanları aynı çuvala koymasına sebep olan durum.)
Yalçın Bay’ın eşi Neslihan Bay da olaydan sonra sıcağı sıcağına şu açıklamayı yaptı:
“Bunun yüzünden benim eşim ihraç oldu ve beraat etti. ‘Hiçbir alakası yoktur.’ diye bütün hocalar beraat etti ama bu kişiye hiçbir işlem yapılmadı. Biz herkese söyledik, emniyete verdik dilekçelerimizi, üniversiteye, rektörlüğe defalarca dilekçe verdik, hiçbir işlem yapmadılar. Bugün göz göre göre bu olay yaşanmıştır. Bugün göz göre göre hocalarımız canlarından olmuştur yani adalet geç kalmamalı. Volkan Bayar ve karısı da tamamen bu işte sorumludurlar. Ruh sağlıkları yerinde değildir. Bakın, araştırın, rektörlüğe, dekanlığa, emniyete kaç tane dilekçe vermişiz, kaç yere suç duyurusunda bulunduk.”
KLİNİK BİR VAKA
Karşımızda klinik bir vaka var. Dekanın ve diğer tanıkların bizzat belirttiğine göre Volkan Bayar, aklî sıkıntılar yaşayan, okulda önüne geleni ihbar eden, hatta mahkemelerine gidip tanıklık eden, buna rağmen zor bela hakkında soruşturma açılan bir tip. Ailesinden birileri Bank Asya’ya para yatırdı diye insanların işinden atıldığı bir ortamda ‘korunuyor’ olmasının tek bir açıklaması var: Orada hâkim olmak isteyen kuvvet, bu türlü ‘ihbarcıları’ seviyor. Aklî dengesinin bozuk olması, başarılı ya da başarısız bir akademisyen olması fark etmiyor. Nasıl ki medyada meczuplar baş tacı ediliyor, bu türlü ‘tipler’ mevcut düzenin inşası adına işe yarar denilerek kollanıyor.
Bu zehirli atmosfere bir katkı da silahın ve şiddetin meşrulaştırılması, hatta övülmesiyle yapılıyor. Böylelikle karşımıza dört başı mamur bir ‘yönetimsizlik sarmalı’ çıkıyor. Ne iktidardaki Erdoğan ve AKP ne de onun baştan sona dizayn etmeye çalıştığı bürokrasi adam akıllı çalışıyor. Bu ve benzeri vakalar maalesef adî vaka olarak hayatımızın bir parçasına dönüşüyor.
(tr724)