Yorum | Levent Kenez
15 Temmuz sonrası gözaltına alınan ve nezarethanede hayatını kaybeden Gökhan Açıkkollu olayını ortaya çıkaran, zavallı öğretmenin nasıl bir cinayete kurban gittiğini belgeleyen ve ölümüne sebep olan polisleri isimlerine kadar listeleyen gazeteci Bülent Ceyhan’a Metin Göktepe Yazılı Basın Ödülü verilmişti.
Önceki gün Tarık Toros Tr7/24’te hem Ceyhan’ın başarısının hem de ödül komitesinin tercihinin ne anlama geldiğini madde madde harika anlatmıştı ki bu sefer de ödülün geri çekildiği haberi geldi. Toros, “Yok, ben yazımı geri çekmiyorum. Rüzgar ne yönden eserse essin, ödül sahibini ve yerini bulmuştur. Tacı alınsa da haberin kralını yapmıştır Bülent Ceyhan” diyerek bence söylenebilecek her şeyi özetledi. Toros’un bahsettiğim yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Gelelim bu son dakika fikir değişikliğinin ne anlattığına. Evrensel Gazetesi’nin ya da ödül komitesinin kötü niyetli olduğunu söyleyemeyiz, öyle olsa ilk başta ödül verilmesine karar vermezlerdi. Mutlaka kendi aralarında olayın nasıl algılanacağını tartışmışlar, malum çevrelerden gelecek itirazları konuşmuşlardır. Ve sonuçta çok sembolik bir karar vererek Gökhan Açıkkollu gibi polisin işkence ile öldürdüğü bir kişinin yaşadıklarının anlatıldığı haberi seçmişler. Herhalde Metin Göktepe adına verilen bir ödül ancak bu kadar doğru bir adrese gidebilirdi. Bir jüri “kim ne derse desin” deyip bu kadar objektif olabilirdi.
Olabilirdi diyorum çünkü sonrasında gelişen olaylar gösteriyor ki mahalle baskısı, ideolojik taassup ve baskılar galip gelmiş ve ödül geri alınmış. Sebep de oldukça teknik, jürideki herkesi rahatlatacak cinsten. Haber daha önce başka bir yerde yayınlanmışmış. Ceza yazmayı kafasına koyan polis memurunun araçta kibrit yok demesi gibi. Çok basit bir araştırma ya da sorgulamayla daha önce çıktı dedikleri haberin İngilizce yayınlanan bir raporun haberi olduğunu, onun dahi Ceyhan tarafından yapıldığını öğrenebilirlerdi. Asla bir intihalin olmadığı bilgisine ulaşmaları birkaç dakikalarını alırdı. O vakit haberi ya da raporu yazan kişi ödülü hak etmiş demektir ki zaten o da Bülent Ceyhan zaten.
Toplumsal barış için çok anlamlı ve empati dolu bir jestin arkasında duramamaları üzüntü verici. Kendilerini teknik sebeplerle hiç avutmasınlar, bunun siyasi bir karar olduğu ihtimali çok baskın. Ödülün ilk açıklandığı anda Fatih Polat’ı taciz edercesine mesaj atanların, Açıkkollu’nun işkence ile öldürülmediğe kadar işi götürenlerin iyi niyetli olmadıkları hatta çok kötü insanlar oldukları kesin. Şebnem Korur Fincancı, AKP ağzıyla işkence ile öldürülmedi terbiyesizliğine çok güzel cevap verdi.
Ulusalcı, Ergenekoncu, Kürt düşmanı OdaTV’nin sol mahallede bu kadar etkin olduğunu gördükten sonra, “sizin derdiniz size yeter” diyerek uzatmıyorum.
Havuzun rahatsız olması doğru bir iş yapıldığına delil. Yine Ceyhan’ın ortaya çıkardığı göreve iade olayının oldukça ses getirmesinden sonra epey yalan haber yazmışlardı. Ne havuzdaki Yeni Mahalleliler ne de giderek tipsizleşen ve ruhen çirkinleşen müsteşar skandalı örtebilmişti.
Şimdi gelelim olayın bir diğer yanına. Bunların gazetelerini kapattık, gazetecilerini hapse attık, bir o kadarını da sürgün ettik ama adamlar hala haber yapıyor ve gündem oluyorlar hazımsızlığıdır. 15 Temmuz’dan hemen önce ve hemen sonrasında 200’e yakın gazete, televizyon, dergi, radyo, internet sitesinin neden kapatıldığının itirafı gibi. Ceyhan’ın geceleri sabaha kadar bir kargo şirketinde fiziki işlerde çalışıp, gündüzleri az bir uykuyla yaptığı habercilik gösterdi ki demek Türkiye’de gerçekten gazeteciler olsa muhabirler görev yapsa kim bilir daha neler çıkacak gün yüzüne. Muhalefetimsi mecraların ya da gazeteci olduklarını iddia edenlerin aslında hiçbir şey yapmadıklarının yüzlerine çarpılmasıdır Ceyhan’ın haberi.
Cüneyt Özdemir’e yapamadığı Reza davası haberlerinden dolayı ödül verilmişti biliyorsunuz. Adem Yavuz Arslan’ın Reza davası süresince yaptığı yayınları ve yazdığı yazıları görünce diyorum ki aradaki sıklet farkı bunların kininin temelini oluşturuyor.
Bir gün inşallah baştan sona küfür dolu Cemaat medyası dizisi yapacağım. Hem bugün bu mecralar kapatıldığı, insanlar hapse atıldığı, sürgün edildiği, kalanlar ağzını açsa hapsi boylayacağını bildikleri için değneksiz gezen ezik halkla ilişkiler gazetecilerine hem de 15 Temmuz sonrası bazılarını saran üzüntü, korku ve yenilmişlik psikolojisi ile özgüvenini kaybedip kimi zaman haksız çıkarımlar yapan ya da sanki batakhanede çalışmış gibi elini yıkamaya çalışanlara. Bugün bu mecralar açık olsa yazı yazmaya devam edecek ya da yazısını yayınlatmak için devreye 50 adam sokacak ama bugün nedense “Özeleştirini ver” diye böğürenlere bugün için ayıracak enerjim ve zamanım yok maalesef.
Velhasıl, son söz, keşke Gökhan Açıkkollu ölmeseydi de bunları hiç konuşmuyor olsaydık. Keşke Metin Göktepe hayatta olsaydı. İkisi için de aynı derece üzüntü ve empatiye ulaştığımız zaman bir şeyler değişecek bunu bir kez daha gördük.
Bir şeyi daha gördük ki iyi gazeteciler her şartta iyi haberler yapar. En büyük ödülü de okuyucular verir. Gökhan Açıkkollu bir semboldür. İleri de onun da adına ödüller olacak, soykırım müzelerinde köşeleri olacak. Onun hikayesini unutturmayan cesur insanlar ve bir cinayeti yüzlerce kilometre uzaktan çalışarak ortaya çıkaran Ceyhan da hep saygıyla hatırlanacak. Bundan daha güzel bir miras olur mu?
(tr724)