12 Eylül 2010 Referandumu Bugün Yapılsa Oyum Ne Olurdu?

YORUM | TARIK TOROS

Kişi bilmediği şeye düşmandır.
Bunu biliyoruz.
İnsanları bilmedikleri konu hakkında şartlandırmak ise psikolojik harbe girer.
Bugün ülkede sistemli ve programlı biçimde yapıldığı gibi.
***
Cezaevlerinde 50-60 bin tutuklu var.
Kamuoyunda pompalanan ne:
“Bunlar 15 Temmuz’daki 250 kişinin katili.”
Tuttu mu?
Tuttu.
Başka ne var:
“Bunlar soru çaldı. Hepsi bulundukları yere böyle geldi. Bunlarda ne ararsan var.”
Başarılı oldu mu?
Oldu.
“Bunlar ürettikleri sahte delillerle insanlara kan ağlattılar.”
İnanç bu mu?
Evet bu.
***
AKP’li tabanın yüzde 99’u böyle bakıyor.
Peki ya kendine sol-liberal diyen taban?
Farksız.
***
12 Eylül 2010 referandumuna gidelim.
AKP tabanı halen o referandumu savunur.
Solcular ise bugünlerin miladı olarak bu tarihi gösterir:
-“Yetmez ama evet” dediniz, başımıza bunlar geldi.
-Ölüler bile mezarlarından kalksın oy kullansın, dediniz.
-Bu yolların taşlarını ta o zaman birlikte döşediniz, filan.
***
Sorsan:
O gün oylanan düzenleme neydi?
Üç maddesini sayamazlar.
-Hem bilmiyorlar.
-Hem bilmediklerini bilmiyorlar.
İnsanların okumadığını da gördükleri için…
Ne söylenirse söylensin, kendi mahallelerinde olumlu bir karşılığı olduğunu düşünüyorlar.
***
12 Eylül 2010’da yirmi civarında madde halk oylamasına sunuldu.
Öne çıkan maddeler şunlardı:
-Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolu açılması.
-12 Eylül darbecilerine yargı yolu açılması.
-Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru hakkı.
-HSYK üye sayısının 22’ye çıkarılması, 10 üyenin hakim ve savcılar arasından seçimle göreve gelmesi.
-HSYK’nın “meslekten çıkarma” cezalarına itiraz, tüm kararlarına yargı yolu açılması.
-Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına Yüce Divan’da yargılanma yolu açılması.
-Memurlara toplu sözleşme hakkı.
-Askere sivil mahkeme yolu açılması.
-Yurt dışına çıkma hakkının ancak hakim kararına bağlı sınırlanması.
-Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının 11’den 17’ye çıkartılması.
***
Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olma hakkı, memurlara verilen uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimine açılması, grev ve lokavt hakkına sınırlamalar getiren maddenin yürürlükten kaldırılması, kamu denetçiliği oluşturulması, kişisel verilerin korunması, kadın erkek eşitliği, ailenin korunması ve çocuk haklarına dair…
Kimsenin itiraz etmediği, zaten uluslararası sözleşmelerle düzenlenmiş, “uyum maddeleri” diyebileceğimiz düzenlemeler de var.
***
Ben o gün bu maddeleri tek tek okudum ve sandıkta “EVET” oyu verdim.
Bugün olsa yine aynı oyu veririm.
Kenan Evren ve arkadaşları, bu referandumdan sonra yargılandı.
Ergenekon ve Balyoz sanıkları Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanıp kazandı, kimi tahliye oldu, kimi oradan aldığı “hak ihlali” kararıyla rahatladı.
Memura toplu sözleşme hakkı, YAŞ kararlarına yargı yolu, vesaire…
Kötü mü oldu yani?
Olması gereken demokratik haklardır bunlar.
Uygulanmadı, uygulanmıyor o ayrı.
Zaten şu an hangi kanun, hangi yönetmelik uygulanıyor ki?
Anayasa Mahkemesi kararları çiğneniyor.
***
HSYK’nın eski yapısı korunsaydı mesela, şu an biat etmiş olmayacak mıydı? O yapıda da üyeleri Cumhurbaşkanı, Yargıtay ve Danıştay seçiyordu.
***
Yüzde 58’le geçti bu referandum.
Serbest seçim vardı.
Şaibe iddiası yoktu.
Medya serbestçe görüşlere yer verdi, halk tercihini yaptı.
***
Bana göre, AKP’nin parlak yıllarının bitiş tarihidir 12 Eylül 2010 referandumu.
Bu, şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Tek adamlık rüyası, burada alınan rüzgarla şişirildi ve AKP bu tarihten sonra hiçbir vaadini tutmadı.
Tutmadığı gibi, geriye doğru 8 yıllık krediyi hunharca harcadı.
Bu maddeler Meclis’te referanduma gerek kalmadan yasalaşsa, belki de o rüzgar hiç olmayacaktı, bilemeyiz.
CHP, 2003-2005 arasında, Anayasa uyum yasaları konusunda yürüttüğü olumlu politikayı terk etti. Böyle yapmasa ne olurdu? Onu da bilemiyoruz.
AKP, referandum zaferini muazzam biçimde oya devşirdi ve kendine güvenenleri hayal kırıklığına uğrattı.
***
Okumuyoruz, bilmiyoruz, bilmediğimiz şeye ezbere düşmanlık yapıyoruz.
12 Eylül 2010 referandumunun bana gösterdiği şudur:
Yasa yapabilirsin.
Dünyayla uyumlanabilirsin.
Uluslararası tüm sözleşmelerin gereğini eksiksiz yerine getirebilirsin.
Lakin bunların hiçbiri demokrasi ve hukukun üstünlüğü için yeterli değildir.
***
Kanun orada dururken;
Bürokratlarıyla birlikte bunu çatır çatır çiğneyen bir rejim varsa…
Rejim bunu yaparken siyaset havanda su dövmüş, medya biat etmişse…
Ve halk, avuçlarını patlatırcasına alkışlamışsa bunu…
Her şey ama her şey alt üst olabilir.
***
Eğitim şart.
Şart olmasına da…
Bu potansiyel var mı?
Üzeyir Garih’e atfedilen bir lafla bitireyim:
“Bir köyün potansiyeli, o köy susuzluktan kırılırken hemen dışından akan nehirdir.”
(TR724)