Yorum | Kerim Balcı
Olmakta olanı olacak olanın oldurduğu da olur. ‘Ne oldu da böyle olduk?’ caiz; ‘Ne olacak ki böyle oluyor?’ vacip… ‘Sen kim oluyorsun da böyle konuşuyorsun?’ mekruh; ‘Olan oldu, olabilecek olanı oldurmak muhal, gün be gün yevmil beter,’ haram…
Aksiyon insanı zihni gelecekle meşgul insandır. Geleceğe, özgürlüğün, sınırsız imkanların, tercihlerle kısıtlanmamış potansiyelin zamanına dönüktür yüzü. Geçmişi bilir, anı yaşar, ama geleceği özler aksiyon insanı. Nostaljisi bile henüz yaşanmamış ve belki de hiç yaşanmayacak olana müteveccihtir. Onun, ‘Hey gidi günler!’i ‘Bu da geçer ya Hu!’ soluklu, tövbesi inabe boyutludur. Zümrüd-ü Anka gibidir o, dirilişin ve dinginliğin enerjisini kendi ateşinden derler…
Bireysel tecrübelerini olduğu gibi, cemaat ve cemiyet tecrübelerini anlamlandırırken de böyle ati terennümlüdür aksiyon insanı. Her türlü murakabe ve tefekkür ameliyesini geleceğin verimli toprağına atılan bir tohum gibi görür ve sonunda bir aksiyon kararı çıkmayan fikir fırtınalarından bile kaçınır. Antik Yunan’ın ‘Neyiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?’ üçlemesinden aksiyon insanını asıl meşgul edeni üçüncüsüdür ve diğer ikisinin cevabı ancak bu üçüncü sorunun cevabına katkıda bulunduğu ölçüde anlamlıdır. Onda icmali fikirden sonra aksiyon esastır zira. Onun pişmanlığı da eleştirisi de taktiri de tebcili de yeni bir aksiyon olarak gösterir kendini. Sözle değil, işle ikna olur, işle ikna eder, işle kızar, işle sevinir.
Rabbisini pratiğin içinde tanıdığı, Kur’an’ını pratiğin içinden yorumladığı, Peygamberini pratiğin içinde sevdiği gibi her türlü bilme ve analiz faaliyetini de pratiğin içinde, aksiyon esaslı olarak gerçekleştirir aksiyon insanı.
İnsanın, İslam’ın ve Hizmet’in derin bir krizden geçmekte olduğu şu günlerde, yeryüzü cennetini ihyayı gaye-i hayat edinmişler cemaatinin, yetiştirdiği parlak dimağlardan aksiyonu merkeze koyan, abstrakt kritiğin yerine pratik çözüm önerileri sunan, yarınımıza ışık tutan reçeteler sunmalarını beklemeye hakkı var sanıyorum. Toplumları bir arada tutan rabıtaların koptuğu böylesi bir zamanda geçmişin günah avcılığına soyunmak da, geleceğin muhtemel günahkarlarını şimdiden taşlamak da bu aksiyon endekslilik prensibiyle uyuşmuyor. Keşke zekavetlerinin zekatlarıyla şimdi yaptıklarından çok daha iyisini, kalıcısını ve hayırlısını yapabilecek olan bu dehalar, Konfüçyüs’ün “Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak!” çağrısını duyabilselerdi…
Keşke her birerlerimiz, Şeytan bütün ahfad ve tüllabını aynı hedefin üzerine salmışken kendisinin boş durmayacağının bilincinde olarak, akıllarımıza gelen her fikrin, kalblerimizden geçen her hayalin, ruhlarımızı sıkan her habailin atanının kim olduğunu inceden inceye tetkik edebilseydik…
(TR724)