YORUM | TARIK TOROS
Şahsen “Derin Devlet” lafını muhabirliğimin ilk yıllarında işittim. Ondan önce var mıydı böyle bir laf bilmiyorum.
Açıkçası Türkiye’nin yakın tarihine eski merakım kalmadı.
O yüzden bakma gereği de duymuyorum.
***
Sadece “Derin Devlet” değil…
Son 30 senede benzeri başka kavramlar da dilimizde pelesenk oldu:
-Kontrgerilla
-Özel Harp Dairesi
-Gladio
-Ergenekon
-Seferberlik Tetkik Kurulu, vs.
***
Nasıl tanımlanırsa tanımlansın…
Artık “devlet” kelimesinin önündeki “derin” lafına gerek kalmadığı…
“Devlet”in bizatihi “derin” olduğu ortaya çıktı.
Öyle zamanları yaşıyoruz.
***
Bu “Devletin” hiçbir kutsalı yok.
Somut bir geçmişi, somut gelecek hedefi olmadığı gibi…
Dayandığı yasal kamusal düzen de yok.
Şu gün Türkiye’de fena halde hüküm süren kaotik ortamı…
Geriye doğru en az bir asırlık perspektifle bakmadan anlamak zor.
***
Birkaç misal vereyim:
Misal… Mehmet Ağar, Uğur Mumcu katledildikten sonra taziyeye gittiğinde Güldal Mumcu’ya “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti. O duvar “devlet”ti.
Misal… Karagümrük Çetesi Lideri Nuri Ergin, bir cezaevi isyanında “Bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü. Veli Abi’ye sorun” demişti. Mustafa Duyar, Özdemir Sabancı’nın katil zanlısıydı. Cezaevinde öldürüldü. “Veli Abi” kim mi? Ergenekon sanığı, emekli Tuğgeneral Veli Küçük.
***
Devam edelim.
“6-7 Eylül bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diyen Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, dairenin eski başkanıdır.
Aynı Yirmibeşoğlu ağzından şöyle bir laf da kaçırmıştır:
“Özel Harp’te bir kural vardır. Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela.”
***
Yine…
Dönemin Başbakanı Ecevit, “Özel Harp” örtülü ödenekten para isteyince yapıdan haberdar olmuştur mesela…
1977’de İzmir Çiğli’de suikast girişimine uğradı.
Kullanılan silah Özel Harp’in çıktı.
Ecevit, dairenin 12 Eylül öncesi olaylarda parmağı olup olmadığını araştırırken bazı MHP il başkanlarının örgütün sivil uzantısı olduğunu da hayretle öğrenmiştir.
Tıpkı diğer parti ve örgütlerdeki uzantılar gibi.
***
Yirmibeşoğlu 1990 yılında emekli olana kadar Ordu’da yükselir, son görevi Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’dir.
1988’de Turgut Özal’a kurşun sıkan fakat ıskalayan Kartal Demirağ, Kontrgerilla’nın kamplarında emekli askerlerce yetiştirilmişti.
“Her şeyi vatanımız için yaptık” demesi bundandı.
Suikast soruşturması engellendi.
Özal, kulağına ismi fısıldanan Yirmibeşoğlu’nu kuvvet komutanı olabilecekken emekli etti.
Gücü sadece buna yetmişti.
***
Yirmibeşoğlu’nun “muhteşem bir örgütlenmeydi” dediği 6-7 Eylül 1955 olaylarını atlamayalım.
Olayları çıkaran “Kıbrıs Türktür” derneğinin başkanı, aynı zamanda Hürriyet’in yazı işleri müdürüdür.
Hürriyet gazetesinin 1950’lerden bu tarafa sebep olduğu linçler içinde “Vay Şerefsiz” manşeti attığı Ahmet Kaya olayı münferit kalır.
Hrant Dink’in katledileceği günlere doğru gerilimi pompalayan yayınları…
Dink’i “düşmanlaştıran” yazıları ileride daha iyi anlaşılacak.
Orhan Pamuk, Nobel alınca “Nobel’e Ermeni gölgesi düştü” manşeti de…
Ve mutlaka Ertuğrul Özkök’e özel bir bölüm ayrılacak.
***
Bu yazı bir belgesel değil, ancak gelecekte bu konuları çalışacaklar için bir anahtar olabilir.
İsmet Paşa’nın Demokrat Parti’ye darbe yaklaşırken sarf ettiği, “Sizi ben bile kurtaramam” sözü, kurucusu olduğu “Devlete” bir göndermedir.
Ve dahi:
Nazım Hikmet’i onlarca yıllık mahkumiyetten sonra, 50’sini geçmiş bir adam olarak askere çağıran ve kaçmasını organize eden…
Sabahattin Ali’yi Meriç ırmağına kadar kovalayıp orada buharlaştıran…
İzmir suikastı ve Menemen olayı bahanesiyle muhalifleri sindirip ele başlarını içeri tıkan…
Dersim’i bombalayan…
Sivas’ı kışkırtan…
Maraş’ta Alevi evlerine çarpı işareti koyan…
Tüm darbeleri yapan…
Faili meçhullerin hepsinin altından çıkan, AYNI DEVLETTİR.
Menderes’i asmıştır.
Sonra denge yapıp Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını “üç onlardan üç sizden” deyip darağacına yollamıştır.
***
Dikkat edin:
Bu “devlete” çalışmayanların tamamı ya içeride veya sürgün!
Bugün…
“Devletin” siyasi kadroları, bürokrasisi, gazetecileri belki de psikolojik harp tarihinin zirve örneğini sahneye koyuyorlar.
Artık Ali Kalkancı’lara, Müslüm Gündüz’lere de ihtiyaç yok.
Herkes birer kurşun asker olmuş, toplum kıvama gelmiş durumda.
“Devlet”, asırlık projesinin finaline yürüyor.
***
Hasan Cemal’in, yeni çıkan kitabında bir anekdot var.
Şöyle:
Doğan (Avcıoğlu) Bey salondaki deri koltuğunda oturuyor. Kaykılmış, bacaklarını boylu boyunca uzatmış. Ağzında sigarası. 12 Mart Muhtırası radyodan yeni okunmuş. Çok düşünceli. Beni fark edince, “Hasan,” diyor, “nerede yanlış yaptık diye düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum.”
Ben susuyorum.
**
Okurken dilimden şu döküldü:
Deşifre edilen 9 Mart 1971 cuntasının beyni olan Doğan Avcıoğlu, “Türkiye’nin Düzeni”ni yazmış ama belli ki devleti tanıyamamış.