YORUM | BARBAROS J. KARTAL
Cumhurbaşkanlığı tarafından 15 temmuz ile ilgili basılan ve yabancı dillere çevrilen propaganda kitapçıklarından 10 soruda 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Fethullahçı Terör Örgütü adlı eserde, sözde “terör” örgütünün eylemleri kronolojik olarak sıralanmış. Doğu Perinçek ve ekibi yazsa ancak bu kadar olur denebilecek eylemler şöyle: Şemdinli Olayları, Rahip Santoro cinayeti, Danıştay Saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Zirve Katliamı, Ergenekon operasyonu, Balyoz davası, Şike davası, HSYK seçimleri, Askeri casusluk davası, Oda Tv davası, Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması, Gezi olayları ve 17-25 Aralık operasyonu…
Birilerinin ellerini yıkayıp yakın tarihteki bütün pisliklerini Cemaat’e yamama gayreti hemen göze çarpmakta. Cumhurbaşkanlığı tarafından basılan ve haliyle devletin ve hükümetin resmi görüşünü yansıtan söyleme göre Danıştay baskınında ölen hakimi de Cemaat öldürmüş, Şemdinli’de 2005 yılında gerçekleşen kitabevi bombalanmasını da Cemaat yapmış, Rahip Santoro’yu da, Hrant Dink’i de amaçlarına ulaşmak için Cemaat vurmuş. Devletin bütün sırlarının eskort kızların elinde peçete gibi dolaştığı dava da bir kumpastan ibaretmiş. KCK operasyonunda terör eylemlerine katılmış sivil, asker ve polislerin ölümlerine sebebiyet vermiş adamların sorgularında birer birer MİT kimliklerini çıkarıp “Biz devlet memuruyuz” dediği KCK davası ki ceza ile sonuçlandı, bir kumpasmış. Planlayıcısı generalin bütün konuşulanları kabul ettiği Balyoz davası da öyle. Türk futbolu meğer tertemizmiş, kimse tarlaları sürmemiş, kimse bu parayla hayır yapsam olur mu diye sormamış, kimse bagajda paralarla yakalanmamış. Söylemeye bile gerek yok Gezi olaylarını da Cemaat çıkarmış vs vs.
KİMLEEEER, KİMLERLE BİRLİKTE…
Savcıların iddianamelerinden çok daha komik ve zeka özürlü metinde 17 Aralık için gezi sonrası güç kaybeden hükümeti devirmek için yapılan bir operasyon olarak bahsediliyor ve çok ilginç İlker Başbuğ’un “17 Aralık bir darbe girişimidir” sözlerine yer veriyor.
Kimlerin kimlerle beraber iş tuttuklarına güzel bir örnek. Ama nedense birçok davaya yer verilirken Selam-Tevhid dosyasına değinmemişler. Halbuki zamanında 7 bin kişi dinlendi diye tarihin en büyük yalanlarından bir tanesini söylemişlerdi. Takip edilen İranlı casusların ve etki ajanlarının aradıkları medyatik isimleri sizi dinlemişler diye şikayetçi yaptırmışlardı ama gazetelerinde çarşaf çarşaf yayınlanan listelerde İranlı ajanların isimlerini nedense çıkarmışlardı.
Buraya kadar anlattıklarımız 17 Aralık ile ilgili ABD’de görülen davayla ilgili olduğu için.
Hükümetin ülkedeki zulümlere milat yaptığı 17-25 Aralık’ın harfi harfine emniyet ve savcıların belgelerine göre gerçekleştiği ortaya çıkıyor. Hükümete bir komplo değil gırtlağına kadar pisliğe bulaşmış devletin bakanlarının ve bürokratlarının en tepedeki zatın bilgisi ve direktifi doğrultusunda yediği haltlar bizzat bahşişi dağıtan o zaman 28-29 yaşındaki İranlı tarafından kabul ediliyor.
Ayakkabı kutularında, çikolata paketlerinde, hediye saatlerde ülkenin nasıl satıldığı anlatılıyor.
İranlı, arkasına Türk bayrağı konularak yapılan röportajda neyi reddettiyse her şeyi mahkemede kabul ediyor. 500 bin euro rüşvet mi olur kim uyduruyor bu rakamları diyen adam gün gün rakam rakam ne kadar rüşvet dağıttığının belgeleri ile sunumunu yapıyor.
HIRSIZ, HIRSIZLARI ELE VERİYOR
Hükümetin ve onun satılmış savcılarının yalan tezlerini yıkmak önüne yattıkları İranlı hırsıza nasip oluyor.
Reza’nın Türkiye’de de itirafçı olacağı ancak “Seni çıkaracağız, sabırlı ol” mesajı aldığı için konuşmadığı bilinen bir gerçek. Reza’nın yurt dışı yasağını kaldıranlar şimdi ABD’ye nasıl gitti diye tuluat peşindeler. Daha bir iki gün önce Reza nerede diye nota verenler bugün Reza’nın mallarını el koyuyorlar.
“İran ambargosunu deldiysek deldik sana ne?” diyenler biz asla ambargoyu delmedik diyor.
Reza ile takas için dünyanın parasını yedirenler, elimizde dursun diye ABD’li tutuklayanlar için Reza artık bir vatan haini.
Bu davanın Türkiye’ye nasıl etkisi olur kesin bir şey söylemek zor bir soru. Kısa sürede bir etkisinin olmayacağı ancak uzun vadede derin izler bırakacağı kesin.
İÇ KAMUOYU ‘EMİN ELLERDE’
AKP’nin kurduğu kirli rant ve patronaj sisteminden o kadar çok nemalanan karaktersiz profesör, milletvekili, köşe yazarı, gazeteci, işadamı, esnaf, bürokrat, çalışan, çalışmayan bilmem kim var ki bunların çıkıp “Aa kumpas yokmuş aynen rüşvet ve yolsuzluk varmış hem de en tepedeki ve ailesi de işin içindeymiş” diye fikir beyan edeceklerini düşünmek aptallık olur. Çünkü zaten biliyorlardı. Daha gemiden atlamak için süreleri var, son ana kadar küpü doldurmak lazım. Değirmenin suyunun sonsuz olmadığı da bir gerçek…
Hükümet iç kamuoyundaki algıyı yönetmekte ve medyayı kontrol etmekte tek söz sahibi. Birkaç küçük yayın organı haricinde kimse davada saçılan pislikleri yayınlayamıyor. Yok Reza’nın fotoğrafı, yok elbisesi diye magazine vurdukları haberlerde davadan aslında hiç bir gerçek bilgiyi geçmiyorlar. Sosyal medyadaki hareketlenme de yanıltıcı şimdiye kadar gördük ki sosyal medyadaki hava ile ülkedeki hava birebir örtüşmüyor.
Hükümetin başta Zafer Çağlayan ve birkaç bürokrata yıkarak bu işin kapanacağına yönelik iş yapacağı belli oldu. Bakanların biz yanarsak Bilal’i de seni de yakarız tehditleri boş. Erdoğan’ın eli çok daha güçlü. Erdoğan onlara dokunmayacak, haliyle onlar da susacaklar pek ülke dışına çıkmayacaklar. Rejim devrilene kadar hırsızların birbirini idare ettiğini göreceğiz. Ancak Erdoğan’ın AKP’de muhalif olarak görülen isimlerden hıncını çıkarması şaşırtıcı olmaz.
ZATEN MUHALEFET DE YOK!
Ülkede muhalefet adına bir şey olmadığını bir kez daha görüyoruz. CHP’nin ne yaptığını bilmeyen tavırları, bu kadar güçlü bir davayı çok ezik bir şekilde değerlendirmesi, sözde muhalefet İYİ Parti’nin topa hiç girmiyor oluşu ülke adına acınacak bir durum.
17 Aralık kumpas efsanesi çöktüğüne göre bakanlara rüşvet verildiği iftirasını atmakla suçlanan polislerin ve savcıların doğru bir iş yaptıkları tescil edildiğine göre ki bunu zaten herkes biliyordu, “Polisler neden içeride?” diye soran dürüst bir muhalefet partisi mensubuna denk geldiniz mi? Dürüst bir muhalife denk geldiniz mi? Cumhuriyet’te orada burada hükümete kelimeleri seçe seçe tatlı su muhalifliği yapanların ‘Bu adamlara yıllardır zulüm ediliyor’ dediğini duydunuz mu? Duymadınız çünkü öncelikle bu kişiler Cemaat’le irtibatlı gösterildiği için ideolojik taassuplarından yapamazlar. Çok daha önemlisi hükümetin neredeyse bütün sermayesini yatırdığı 17 Aralık darbe girişiminin faso fiso çıkmış olması Ergenekon ve Balyoz gibi sapına kadar derin devletin sinir uçlarına dokunan davaların da yara alması demektir. İlker Başbuğ gibi kirli bir ismin o zaman da 17 Aralık darbedir demesi boşuna değildi, bugün Ergenekon artıklarının Hükümetin Reza yüzünden en az zararı görmesi için çabası da boşuna değil. Ama bu koalisyon bozulduğunda birinin diğerini Ergenekon’dan diğerinin diğerini buradan vurmaya çalışacağına tanık olacağız. Bu vesile ile 15 Temmuz’daki işbirliğini de öğrenme fırsatımız olacak.
ŞEREF MADALYASINI ASIL HAK EDENLER
Türkiye’ye etkisi ne olur zamanla göreceğiz dedik. Ancak gelecek bir çığın ilk habercisi olduğundan şüpheniz olmasın. Flynn gelişmesi de en az Reza davası kadar önemlidir.
Cemaat ile özdeşleşen 17-25 Aralık dosyasında polisler alınlarının akıyla çıkmışlardır. Çok daha derin İran bağlantılarının ortaya çıktığı Selam Tevhid dosyası ile birlikte düşünüldüğünde kim vatansevermiş, kim milliymiş kim ülkesini peşkeş çekmiş bir kez daha görülmüştür. Her türlü baskı ve zülme rağmen bir tanesi bile Reza’nın önüne yatmamıştır, satın alınamamıştır. Eşlerine ve çocuklarına dahi uzanılmış, hayattaki en değerli varlıkları ile şantaja uğramışlardır. Vicdanı olan herkesin hangi görüşten olursa olsun bu insanlara bütün rezervlerini bir kenara bırakarak minnet borcu vardır. Bu insanlar devletin namusunu kurtarmışlardır. Bugün olmadı yarın, yarın olmadı bir sonraki gün bu insanlar birer kahraman gibi muamele göreceklerdir. Reza için şeref madalyası takılmalıydı demişti AKP’liler. Bakalım göreceğiz şeref madalyasını kimler takacak.
(TR724)