Yorum | Ekrem Dumanlı |
Sosyal medyada ‘Yeliz’ kod adıyla şöhret olmuş AKP’li bir milletvekili ‘Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yok’ diyor. Erdoğan’ın şoförlüğünden milletvekilliğine terfi eden ‘Yeliz’, nerede söylüyor bunu? Meclis’teki Milli Eğitim Komisyonu’nda. Bunları boşuna mı konuşuyor? Hayır. Devleti yöneten bir zihniyeti temsilen dile getiriyor bu konuları. Bari cihat kavramının aslında bir nefis mücadelesi ve hakkaniyet arayışı olduğunu bilse ve cihat ile terör arasındaki keskin farkı idrak ediyor olabilse… Ne yazık ki Milli Eğitimdeki müfredat değişiklikleri, bütün çocukları radikalizme itecek şekilde değiştiriliyor ve bu gidişata dur diyebilecek güçlü bir muhalefet yok ortada…
RUS BÜYÜKELÇİSİNİ BİR POLİS VURMUŞTU
İnternet sitelerine bir fotoğraf düştü yakında. Başı sarıklı, sırtı cübbeli bir polis memuru polis aracını kullanıyor. Resmi makamlar olayın gerçek olduğunu, ilgili kişi hakkında soruşturma başlattığını söylemese, fotoğrafın sahte olduğunu hatta muzip birinin Photoshop ile bir mizansen yaptığını zannedersiniz. Meğer o sarıklı polis memuru daha önce İstanbul’da da böyle görev yapmış ve bu nedenle görev yeri değiştirilmiş. Yani? Vakayı amirleri biliyor.
Daha önce Antep’te, Kilis’te pikap araçların üzerinde poz veren sarıklı IŞİD militanlarının elini kolunu sallaya sallaya sınırdan geçip komşu ülkelere girip çıktığına defalarca şahit olmuştuk. Ama bugüne kadar resmi aracın içinde, görevi başında sarıklı cübbeli bir polis görüntüsü hiçbir zaman verilmemişti.
Hatırlayacaksınız, Rus Büyükelçisini bir polis memuru arkadan vurmuştu. Tekbir sesleri eşliğinde yaptığı suikastta polisin resmi görevli olduğu, korumakla yükümlü olduğu Rusya Büyükelçisini Rusya’nın Suriye politikalarını protesto etmek için infaz ettiği ortaya çıkmıştı. Suçu Cemaat’e yıkmaya cüret eden sahtekâr medya ve onun tetikçi elemanları katil polis ile ilgili deliller ortaya çıktıkça sus pus oldular. Peki katili kutlayan kimdi? Polise ilham veren din adamı kimdi? O korkunç suikast sonrasında kimin gözlerinin içi gülüyordu? IŞİD bir bildiri yayınlayarak ‘mücahit polis’i tebrik etmedi mi?
PARDON, TÜRKİYE HANGİ REJİME GEÇTİ?
Geçtiğimiz günlerde televizyon ekranlarında biri çıktı bir itirafta bulundu. 15 Temmuz darbesinin ardından rejimin değiştiğini, yeni bir devlet kurulduğunu ve bu yeni rejimin kurucusunun Erdoğan olduğunu söyledi. Sıradan biri değil, bir dönem AKP’nin MKYK üyeliğini yapmış, şimdilerde televizyonlarda öne çıkan sözcülerinden. Hakkında dava mı açıyor bir savcı, hâkim karşısına mı çıkarılıyor? Hani Ceza Kanunumuza göre ‘anayasal düzeni değiştirmek’ suçtu? Tepkiler üzerine geri adım da atmıyor üstelik.
Daha önemlisi: Hangi rejime geçti Türkiye? Böbürlenerek anlatılan, işkencenin acımasızca yapıldığı Erdoğan rejimi değil mi? Yüzbinlerce insanın işinden gücünden edildiği için açlığa terk edildiği rejimden mi bahsediyorsunuz? Yaklaşık 10 bin üniversite öğretim görevlisinin hiçbir savunma hakkına riayet edilmeden sokağa terk edildiği bilim düşmanı rejimden mi bahsediyorsunuz? Yahu bu rejimin neresi yeni? Bildiğin Ortadoğu diktatörlüğü!
TARİKATLAR RADİKALLEŞMEYİ ENGELLİYORDU
Türkiye’de radikal akımlar daha önce görülmedik bir şekilde yaygınlaşmakta. En temel sebeplerinden biri şu: Türkiye’deki cemaatler (özellikle de Gülen Cemaati diye anılan Hizmet Hareketi) radikalizmin önünde güçlü bir set oluşturmakta idi. Demokratik duruşu, hoşgörülü yaklaşımı ile her daim aşırı akımlara karşı çıkan Cemaat, siyasal İslamcıların zalim eliyle tasfiye edilmektedir. Bu tasfiyeden doğan boşluğu radikal akımlardan gelen kişiler doldurmakta. Daha önce devlete kâfir gözüyle bakan ve devlette görev yapmayı şirk sayanlar, AKP iktidarıyla beraber devleti kutsamakta, devlette görev almayı vazife saymakta, yeni pozisyonlarını meşrulaştırmak için halifelik iddialarına sığınmaktadır.
Radikal grupların önündeki en büyük engellerden biri de tarikatlar idi. Anadolu Müslümanlığının bin yıllık tecrübesi sevgiyi, saygıyı, merhameti, şefkati esas alıyordu. AKP iktidarında kendilerine sunulan maddi imkanlar tarikatların ana omurgasını sarstı. Daha önce devletle kavga etmeyen ama devletin emrine de girmeyen tarikatlar kendilerine sunulan devlet imkânları karşısında şaşkınlık yaşadı. Okul, yurt, hastane gibi imkânların yanında devlet bürokrasisinde kendilerine açılan kapılardan girdiler ve çoğu itibariyle bağımsız yapılarındaki özgün konumlarını yitirdiler. Siyasi iktidarın uzantısı ve arka bahçesi haline gelince parti yönetiminin bağrında palazlanan radikal eğilimlere itiraz etme hakları kalmadı.
BATI DÜŞMANLIĞI AMBALAJLI BİR TEKFİRCİLİK
Artık Anadolu, tarih boyunca örneğine rastlamadığı bir tehlike ile karşı karşıya. Tekfirci zihniyet, Batı düşmanlığı ile ambalajlanmış bir intikam duygusu oluşturarak Türkiye’yi aşırı uçların pençesine itti.
Batı, Türkiye’de inşa edilen Baas Partisi yönetimini soğukkanlılıkla izledi uzun suredir. Yurt içinde devlet terörü estiren zihniyetin haşin tavrı sınırları zorladı. Batılı gazeteciler de tutuklandı mesela. Yargının nasıl bağımsızlıktan uzaklaştığını ve siyasi iradenin emrine ram olduğunu Batı gayet iyi biliyor artık. Ve dahası, bir uydurma bahane ile tasfiye edilen polis ve askerlerin yerine parti teşkilatından ve partiye bağlı gençlik örgütlerinden adamlar alındığını, boşluğu dolduran kafanın radikal akımlarla duygudaş olduğunu anlama zamanı geldi. İlerleyen yıllarda, mesela, NATO bazı IŞİD taraftarı ya da bizzat elemanı bazı subaylarla iş yapmak zorunda kalırsa hiç şaşırmamalı.
Daha dün Rus Büyükelçisini polis kimliği ile girdiği programda tekbir getirerek öldüren kişilerin nereye nasıl ulaşacağını kestirmek hiç de kolay gözükmüyor.
Yani? Türkiye’yi işkencenin yaygın olduğu bir ülke haline getiren zihniyet, yakında dünyayı da illegal eylemlerin uzantısı haline getirebilir. Batı’nın bürokrasi yoluyla masanın öbür ucuna oturacak ama Batı’ya nefret besleyecek kişilere karşı bir hazırlığı var mı? Bekleyip göreceğiz…
(TR724)