[Erhan Başyurt]
Deniliyor ki: “Cemaate düşmanlık yapan sadece AK Parti iktidarı ve ona oy verenler değil, ulusalcılar, solcular, laikler, milliyetçiler, CHP de MHP de yapılan tasfiye ve tutuklamalardan memnun. Bu Cemaat’in sevilmediğini, yalnız kaldığını ve büsbütün hatalı olduğunu gösterir…”
Bu söylem kısmen doğruluk payı taşımakla birlikte, gerçeği yansıtmıyor. İşte nedenleri ve gerçekler…
***
Birincisi, AK Parti iktidarı, genel başkanı ve bir kısım yöneticileri Cemaat’e açıktan ‘düşmanlık’ yapıyor. ‘Yok etmekle’, ‘köklerini kazımakla’ açık şekilde soykırım ile tehdit ediyorlar. Sebebi belli. Suçüstü olan yolsuzluklarını örtmek.
Yargıyı ve emniyeti tam denetimlerini alıp, devleti ‘demir yumruk’la yöneterek, ortaya dökülen yolsuzluk ve rüşvetin hesabının sorulmasını önlemek istiyorlar.
***
İkincisi, iktidar mensuplarının demokrasiyi ‘araç’ olarak gören totaliter anlayışla yönetime inanan ‘siyasal islamcı’ fikirleri, Cemaat’in ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü, eğitimli ve farklılıklarıyla bir arada yaşayan hoşgörülü toplum anlayışıyla çelişiyor.
AK Parti, askeri vesayeti bitirdiğini düşünüp ‘Milli Görüş’ gömleğini yeniden giyince, geçmişten beri destek alamadığı için eleştirdiği Cemaat’i kendisine hedef seçti.
2004’te MGK’da Cemaat’i bitirme projesine imza atan AK Partili yöneticiler, böylece kendi hedefleriyle ‘derin devlet’in beklentilerini buluşturan bir vazife üstlendiler.
***
Burada önemli bir ayrıma vurgu yapmakta fayda var. “AK Parti’ye oy verenlerin tamamı da Cemaat düşmanlığı yapıyor” demek son derece saçma ve hatalı bir genelleme olur.
AK Parti içerisinde, Cemaat’e yönelik zulümlerden rahatsızlık duyan ve kendi yakınları da hapis yatan çok sayıda insan var.
Çocuklarını Cemaat’in okullarına göndermiş veya bu insanların sohbetlerine katılmış, Hizmetler’e yakından tanık olmuş bu insanlar şiddet karşıtlığı ve insan sevgisi üzerine inşa olunan bir harekete yönelik ‘terör örgütü’ suçlamasının bir iftira olduğunun bilincindeler…
Ne var ki, kimisi ‘ben de hedef olurum’ kaygısı kimisi ‘siyasi tarafgirlik’ kimisi ‘menfaati’ kimisi de ‘Cemaat’in küresel çapta başarılarından duyduğu haset’ nedeniyle sessiz kalmayı tercih ediyor.
AK Parti içerisinde de darbenin ‘kontrollü’ olduğunu gören ve iktidarın ‘Tek Adam’ rejimine geçiş için hain teşebbüsü istismar ettiğini gören kitleler mevcut ama…
***
“Bir lider partisi olan AK Parti’nin tamamı Cemaat düşmanı” olsa bile anlaşılabilir, peki iktidarı devirmeye can atan geri kalan yüzde 50 neden Cemaat’e karşı? Asıl yanıt aranması gereken soru bu…
AK Parti seçmeni için yapılması hatalı olan genellemeyi muhalefet için de yapmak yanlış olur.
“MHP’nin tavanı iktidar yamağı oldu diye tabanının tamamı Cemaat karşıtıdır?” denilemez.
CHP yönetimi Cemaat’e yönelik iktidarın söylemlerini kullanıyor ve Camia’ya yönelik zülümlere etkin tepki göstermiyor diye, “CHP’nin tabanının tamamı Cemaat’e karşıdır” denilemez.
İktidarın Cemaat’i de hedef gösterip OHAL döneminde icra ettiği hukuksuzluklarından en fazla etkilenen diğer kesimler HDP ve CHP tabanı olmuştur.
Solcular, Kemalistler ve milliyetçiler de, iktidarın Cemaat’i hedefe koyarak gerçekte tüm muhaliflerini ‘kamudan temizlediğini’ ve rejimi değiştirdiğini artık daha büyük oranda görüyorlar.
***
Peki, bütün bunlara rağmen Cemaat’e yönelik zulme gösterdikleri tepki ile kendilerine fikren yakın oldukları insanlara gösterdikleri tepkinin oranı ve dili neden farklı?
Bunun iki nedeni var. Birincisi iktidarın başarısı. İkincisi Cemaat’in hataları…
İktidar, ‘derin devlet’in kendisine dayattığı ve muhalefetin de satın alacağı bir söylemi kullanarak, 28 Şubat’tan bu yana yapılamayanı ‘dindarları kamudan temizleme’ görevini kendini kurtarmak adına gönüllü üstlendi.
AK Parti’nin siyasi muhalifleri, “ateşi, maşa ile tuttuklarını” düşünerek ve kendi tabanıyla AK Parti’yi kavga ettirip bitireceklerini umarak, yani “bir taşla iki kuş vurma” hesabıyla süreci destekledi ve bir kısmı halen de destekliyor.
***
Cemaat ise, AK Parti’nin 2004’te MGK’da attığı imzanın, sırtından hançerlenebileceğinin farkında olarak, ihsanda bulunursa AK Parti’nin düşmanlığını engelleyebileceği umuduyla “tüm siyasi hareketlere eşit mesafede durma” ve “siyaset üstü kalma” prensibini belirli bir miktar çiğnedi. Bu durum, bugün sıkıntısını duyduğu muhalefet partileriyle arasındaki gönül köprülerinin kopmasına neden oldu…
Cemaat, AK Parti’yi ileri demokrasi ve evrensel hukuk çizgisine yönlendirerek, insan hakları ve özgürlükleri genişleten reformları olanca gücüyle destekleyerek, yaptığı ‘siyasi’ hatayı telafi edebileceğini umdu veya ahsen olanı elde edebileceğini sandı…
Bu dönemde, Cemaat mensubu olmakla tutuklanan bazı polis şeflerinin ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, Oda Tv başta birçok operasyon iktidarın talebi ve yönlendirmesi doğrultusunda gerçekleştirildi. Görünen o ki, iktidar bu dönemde Cemaat’in insan kaynaklarını, “askerî vesayeti” bitirmek gayesiyle kullandı…
***
Sonuçta, AK Parti iktidarı askeri vesayeti bitirmek ve muktedir olabilmek için Cemaat’i kullandı.
AK Parti’nin 2007-2011 arası reformcu kimliği aslında sadece Cemaat’i değil, ABD ve AB’yi, liberalleri de o dönemde inandırdı. AK Parti, “demokrasi ve hukuk maskesini” çıkarıp atınca, Cemaat de liberaller de, ABD ve AB için de çok geçti…
AK Parti, bugün de “dindar temizliği” üzerine kurulu bir söylemle sol ve laik kesimlerin gözünü boyuyor, ulusalcı ve derin yapıların desteğinde bu kez “sivil vesayet” tesis ediyor…
HDP’ye yönelik operasyonlarıyla da Kürtlerin desteğine dayalı muhalefeti etkisizleştirirken, milliyetçi kesimlerin desteğini almaya çalışıyor.
Cemaat ve liberaller AK Parti’nin 2007-2011 arası söylem ve reformlarına kanarak nasıl aldatıldılarsa, AK Parti’nin 2013’ten bu yana ki söylem ve reformları geri sarmasına kanan başta ulusalcılar ve derin yapılar olmak üzere muhalifler de bir süre sonra aldatıldıklarını fark ettiklerinde çok geç olacak!
***
Bugün Cemaat’e yönelen eleştiri okları, o gün geldiğinde iktidarın 2013 sonrası dönemine destek verenlere yöneltilecek! Bugün Cemaat’e yönelik söylemlere kananlar, benzer söylemlerle hedef haline getirilecek.
İktidar, tüm baskıcı rejimler gibi sürekli yeni ‘iç ve dış düşmanlar üreterek’ kitleleri efsunlamaya devam edecek.
Türkiye, iktidarın hedeflediği gibi ‘Tek Adam’ rejimine geçtiğinde, AK Parti’nin OHAL’e ihtiyacı kalmayacağı gibi, artık AK Parti’nin ordusu, AK Parti’nin polisi, AK Parti’nin yargıçları ve AK Parti’nin valileri ülkeyi yönetiyor olacak. Demokrasi de hukuk da, rafa kalkacak.
Hep ‘aldatıldım’ diyen iktidar, sürekli aldatarak bugün kendisine ve söylemlerine destek veren kesimlerin desteğiyle ülkeyi Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin bataklığına sürekleyecek…
Esed’in Suriyesi, Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libyası, Maduro’nun Venezuellası, Kim’in Kuzey Koresi ne kadar özgürse, muhalefete ve özgür basına oralarda ne kadar izin veriliyorsa, ‘Tek Adam’ rejimlerinin fıtratı gereği Türkiye’de de muhalefet, basın ve halk ancak o kadar özgür olabilecek!
***
AK Parti’nin rejimi değiştirme planlarına bilerek veya bilmeyerek destek verenlerin, halen önlerinde önemli bir fırsat bulunuyor.
Şayet mağdurlar arasında bir fark gözetmeyi bırakır, iktidarın söylemlerine aldanmaktan kendilerini kurtarır, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü evrensel ortak değerleri paydasında hedef birliği yaparlarsa, köprüden önceki son çıkıştan ülkenin felakete sürüklenmesini durdurabilirler…
(TR724)