[Ahmet Dönmez yazdı]
“O bir 15 Temmuz ‘Merasim’i miydi?” başlıklı dünkü yazımı bitirirken bir soru ortaya atmıştım. 15 Temmuz akşamı Genelkurmay Karargâhı’nın darbeci askerlerce basılması ve komutanların derdest edilmesinin nasıl bir anlamı var? Bu sıradışı olay, 15 Temmuz’un büyük fotoğrafında nereye oturuyor? 5 ay önce Genelkurmay önünde 29 kişinin hayatını kaybettiği Merasim Sokak saldırısının bununla bağlantısı olabilir mi?
Kendimce bu sorulara cevap verirken şunu doğrudan ve en başta söylemek durumundayım: Darbe, 16 Temmuz sabaha karşı 03.00’e göre değil, 15 Temmuz akşamı 20.30’a göre planlanmıştı. Erkene çekme, ‘akamete uğratma’ diye bir şey yok; zaten planın kendisi bu şekildeydi. Gerekçelerimi sıraladıktan sonra yukarıdaki soruların da kendiliğinden cevabını bulacağını düşünüyorum.
EMNİYET MÜDÜRÜ: ‘AKŞAM 21.00’DE DARBEYE KALKIŞILMAZ’
Ancak oraya geçmeden önce çok önemli bir ifadeyi burada hatırlatmayı zaruri görüyorum. İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, 1 Kasım 2016 tarihinde TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede, “Akşam 21.00’de darbeye kalkışılmaz” demişti. Buradaki akıl dışılığın herkes farkında. Çalışkan, “Bizim bildiğimiz o meşhur darbeler, sabah 04.00’te, 05.00’te yapılan darbeler. O darbe olduğunda da Allah muhafaza, hiçbirimiz yerimizden kıpırdayamazdık” itirafında bulundu.
Darbecilerin neden akşam vakti harekete geçtiklerinin mantıklı bir izahı yok. Zaten Çalışkan da dönemin 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar da dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da buna bir açıklama getiremiyor. Sadece panik hali ile izah etmeye çalışıyorlar.
Peki, bunun sebebi, aslında gerçeğin onların iddia ettiği gibi olmaması olabilir mi?
DARBENİN NASIL ERKENE ÇEKİLDİĞİNİ GÖSTEREN SOMUT BİR KANIT YOK
Öncelikle şuradan başlayalım: Kalkışmanın gece 03.00’ten 20.30’a alındığının delili ne?
Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in emir subayı Mehmet Akkurt’un evindeki ayakkabıdan çıktığı iddia edilen bir not. Bir de Hulusi Akar’ın eski yaveri Levent Türkkan’ın ifadesi. Ancak Akkurt o gece Genelkurmay’daki bir çatışmada hayatını kaybetti. O gece Karargâh’ta ölen tek darbeci Mehmet Akkurt’tu. Dolayısıyla suçlamalara cevap verebilecek durumda değil. Türkkan ise ifadesinin ağır işkence altında alındığını ve tamamını reddettiğini söyledi.
Bunun dışında ne var?
İddianamelerde, bu kararın nerede, kimler arasında alındığına dair hiç bir somut bilgi ya da belge yok.
15 Temmuz çatı davası iddianamesine göre, saat 20.09’da darbeci olduğu iddia edilen Genelkurmay Personel Daire Başkanı Korgeneral İlhan Talu, General-Amiral Şube Müdürü Albay Cemil Turhan’a, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın binada olduğunu, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın da Kara Havacılık Komutanlığı’na gittiğini söyledi. Bunun üzerine, daha önce saat 03.00 olarak belirlenen darbe faaliyeti erkene çekilerek 20.30’a alındı. İddianame aynen böyle söylüyor.
Talu ile Turhan’ın ayaküstü alabileceği bir karar mıdır bu? Bu kadar hayati bir kararı kim ya da kimler alır? Eğer iddia edildiği gibi Yurtta Sulh Konseyi’nin lideri Akın Öztürk ise herhalde bu kararı onun vermesi gerekir. En azından ona danışılması şart. Fakat bu saatlerde herhangi bir Konsey üyesinin Öztürk’ü aradığına ya da yan yana geldiklerine dair hiçbir veri yok. Ya da bu isimlerin kendi aralarında Bylock ve benzeri bir uygulama ile haberleştiklerine dair de bir bulgu yok. En azından iddianamelerde bulunmuyor. Bu durumda aylar, hatta yıllardır bu darbeye hazırlandığı iddia edilen cunta, bu kadar ölümcül bir kararı bu kadar kısa sürede, panik içerisinde, fevri bir şekilde, hiç yanyana gelip değerlendirmeden mi aldı?
HAYATINI KAYBEDEN TEK DARBECİ, GECENİN EN ÖNEMLİ TANIĞI
Peki, askeri birliklere geçilen darbe direktiflerinde imzası olan Cemil Turhan ne diyor? Turhan, savcıya verdiği ifadede, “2. Başkan Yaşar Güler’in emir subayı Binbaşı Mehmet Akkurt saat 20.00 sıralarında bana bir CD getirdi. Yaşar Güler’in emri olduğunu söyledi. İçerinde 5 adet mesaj ve sıkıyönetim direktifleri vardı. Bu mesajları göndermemi istedi. Saat 20.30 sıralarında ben bu mesajları gönderdim. Akabinde sıkıyönetim direktiflerinin benim alanımda olmadığını Mehmet Akkurt’a bildirdim. Bunun komutanın emri olduğunu, tekrar çekmem gerektiğini söylediğinde emri yerine getirerek ilgili askeri birliklere mesajı gönderdim.” dedi. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen çatı davasındaki savunmasında da bu ifadeleri tekrarladı.
Mehmet Partigöç de o akşam saat 20.00 civarında Cemil Turhan’ın kendisini aradığını, Yaşar Güler’in emriyle Akkurt’un kendisine bazı direktifler getirdiğini söylediğini anlattı.
Görüldüğü gibi bütün yollar Mehmet Akkurt’a çıkıyor. Gecenin en önemli sanık ve de bir bakıma tanıklarından biri olan binbaşı, artık hayatta değil. Dolayısıyla hiç bir iddiaya cevap veremiyor. Fakat ilginçtir, Yaşar Güler de aylardır Turhan’ın bu iddiasına cevap vermiş değil.
ÖKK TİMİ, AKŞAM HAREKETE GEÇMEK ÜZERE KONUŞLANDIRILMIŞTI
Planlamanın gece 03.00’e göre yapılmadığının bir diğer işareti, bizatihi Genelkurmay Karargâhı’nın Özel Kuvvetler’e bağlı askerlerce basılıp komutanların derdest edilmesidir. Özel Kuvvetler’den Albay Fırat Alakuş, Albay Murat Korkmaz, Yarbay Halit Kazancı’ya o akşam Genelkurmay’a geçme görevi verilmişti. Emir bu yöndeydi. Bütün tim ve mühimmat hazırlıkları da buna göre yapılmıştı. Konuşlanmaları da buna göreydi. Yani planlama, gece 03.00’te hiç kimsenin olmadığı Genelkurmay binasını basacak şekilde değil, akşam oraya gidilecek şekildeydi.
33 kişilik timin başında bulunan Albay Fırat Alakuş, akşam saatlerinde Karargâh’a geçecek şekilde erkenden Akıncı Üssü’ne gidip beklemeye başlamıştı. İfadesinde, saat 18.00 sularında ÖKK Harekât Müdürü Albay Ümit Bak’ın kendisini arayıp Genelkurmay’a geçmesi talimatı verdiğini söylüyor. O dakika itibariyle daha bırakın darbecilerin paniğe kapılmasını, MİT Müsteşarı bile henüz Karargâh’a giriş yapmış durumda değil. Demek ki bir erkene alma da söz konusu değil. Her şey planlandığı gibi yürümüş.
MAK TİMLERİ, DAHA SABAHTAN DÜĞÜNÜ BASMAK ÜZERE GÖREVLENDİRİLDİ
Bir de o gecenin en önemli mekanlarından Moda Deniz Kulübü’ndeki düğünde yaşananlara bakalım. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve beraberindeki generallerin derdest edilip Akıncı Üssü’ne götürüldüğü yer.
Düğündeki komutanları Konya 3. Ana Jet Üssü’ne bağlı MAK timleri enterne etti. Operasyona katılan askerler o sabah Konya’dan yola çıkıp kara yoluyla İstanbul’a geçti. Timdeki askerlerin tamamı, o gün kendilerine Moda’daki düğünde bulunacak Hava Kuvvetleri Komutanı Ünal’ın can güvenliğini sağlamak amacıyla gidildiğinin söylendiğini bildirdi. Bazı askerler, daha İstanbul’a varmadan öğle saatlerinde bu şekilde bir görevle yola çıkıldığının söylendiğini dile getirdi.
Mesela Astsubay Ali Murat Karakaş, sabah saat 06.15 gibi yola çıktıklarını, 40 km kadar gittikten sonra kahvaltı için mola verdiklerini ve burada Astsubay Fatih Suçatı’nın kendilerine, “Arkadaşlar çıkma amacımız aslında tatbikat değil. Hava Kuvvetleri Komutanını korumaya gidiyoruz ve 17.00-20.00 saatleri arasında İstanbul Samandıra’da olmamız gerekiyor.” dediğini anlattı. Ayrıca kendilerine 10’ar tane plastik kelepçe dağıtıldığını söyledi.
Bu da demek oluyor ki daha sabah saatlerinde hedef, akşamki düğün ve orada bulunan Ünal ile diğer komutanlardı. Plastik kelepçeler bile dağıtılmıştı. Yani sabaha karşı 03.00’e göre değil, akşam saatlerine göre plan yapılmıştı. Madem ki akşam 20.30 sularında Genelkurmay’da bulunan generaller paniğe kapılarak saati erkene çekti; öyleyse Ünal ve beraberindeki paşaları düğünden alma görevini daha sabah saatlerinde kim verdi? O timi Konya’dan İstanbul’a kim gönderdi?
Buradaki en kritik soru bu: Akşam 20.30 sularında harekete geçecek şekilde hareket eden cuntacıları kim örgütledi? Bu kadar akıl dışı bir kalkışma planını kim hazırladı? Amaç neydi? Askeri eğitim tarzı ve kurmay zeka içerisinde böyle bir darbe planının mantığı nedir?
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın bildiğini, gördüğünü koca koca paşalar, yılların deneyimli komutanları göremiyor muydu?
Başarılı olma şansı son derece düşük olan prime-time darbe girişimine kim, niye kalkışır? Gece 03.00’te darbe olacakmış gibi hareket edenleri nereye koyacağız?
Bütün bunların cevabını, ihbarcı Binbaşı O.K. etrafında bir sonraki yazıda vermeye çalışacağım.
(TR724)
Kendimce bu sorulara cevap verirken şunu doğrudan ve en başta söylemek durumundayım: Darbe, 16 Temmuz sabaha karşı 03.00’e göre değil, 15 Temmuz akşamı 20.30’a göre planlanmıştı. Erkene çekme, ‘akamete uğratma’ diye bir şey yok; zaten planın kendisi bu şekildeydi. Gerekçelerimi sıraladıktan sonra yukarıdaki soruların da kendiliğinden cevabını bulacağını düşünüyorum.
EMNİYET MÜDÜRÜ: ‘AKŞAM 21.00’DE DARBEYE KALKIŞILMAZ’
Ancak oraya geçmeden önce çok önemli bir ifadeyi burada hatırlatmayı zaruri görüyorum. İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, 1 Kasım 2016 tarihinde TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede, “Akşam 21.00’de darbeye kalkışılmaz” demişti. Buradaki akıl dışılığın herkes farkında. Çalışkan, “Bizim bildiğimiz o meşhur darbeler, sabah 04.00’te, 05.00’te yapılan darbeler. O darbe olduğunda da Allah muhafaza, hiçbirimiz yerimizden kıpırdayamazdık” itirafında bulundu.
Darbecilerin neden akşam vakti harekete geçtiklerinin mantıklı bir izahı yok. Zaten Çalışkan da dönemin 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar da dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da buna bir açıklama getiremiyor. Sadece panik hali ile izah etmeye çalışıyorlar.
Peki, bunun sebebi, aslında gerçeğin onların iddia ettiği gibi olmaması olabilir mi?
DARBENİN NASIL ERKENE ÇEKİLDİĞİNİ GÖSTEREN SOMUT BİR KANIT YOK
Öncelikle şuradan başlayalım: Kalkışmanın gece 03.00’ten 20.30’a alındığının delili ne?
Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in emir subayı Mehmet Akkurt’un evindeki ayakkabıdan çıktığı iddia edilen bir not. Bir de Hulusi Akar’ın eski yaveri Levent Türkkan’ın ifadesi. Ancak Akkurt o gece Genelkurmay’daki bir çatışmada hayatını kaybetti. O gece Karargâh’ta ölen tek darbeci Mehmet Akkurt’tu. Dolayısıyla suçlamalara cevap verebilecek durumda değil. Türkkan ise ifadesinin ağır işkence altında alındığını ve tamamını reddettiğini söyledi.
Bunun dışında ne var?
İddianamelerde, bu kararın nerede, kimler arasında alındığına dair hiç bir somut bilgi ya da belge yok.
15 Temmuz çatı davası iddianamesine göre, saat 20.09’da darbeci olduğu iddia edilen Genelkurmay Personel Daire Başkanı Korgeneral İlhan Talu, General-Amiral Şube Müdürü Albay Cemil Turhan’a, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın binada olduğunu, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın da Kara Havacılık Komutanlığı’na gittiğini söyledi. Bunun üzerine, daha önce saat 03.00 olarak belirlenen darbe faaliyeti erkene çekilerek 20.30’a alındı. İddianame aynen böyle söylüyor.
Talu ile Turhan’ın ayaküstü alabileceği bir karar mıdır bu? Bu kadar hayati bir kararı kim ya da kimler alır? Eğer iddia edildiği gibi Yurtta Sulh Konseyi’nin lideri Akın Öztürk ise herhalde bu kararı onun vermesi gerekir. En azından ona danışılması şart. Fakat bu saatlerde herhangi bir Konsey üyesinin Öztürk’ü aradığına ya da yan yana geldiklerine dair hiçbir veri yok. Ya da bu isimlerin kendi aralarında Bylock ve benzeri bir uygulama ile haberleştiklerine dair de bir bulgu yok. En azından iddianamelerde bulunmuyor. Bu durumda aylar, hatta yıllardır bu darbeye hazırlandığı iddia edilen cunta, bu kadar ölümcül bir kararı bu kadar kısa sürede, panik içerisinde, fevri bir şekilde, hiç yanyana gelip değerlendirmeden mi aldı?
HAYATINI KAYBEDEN TEK DARBECİ, GECENİN EN ÖNEMLİ TANIĞI
Peki, askeri birliklere geçilen darbe direktiflerinde imzası olan Cemil Turhan ne diyor? Turhan, savcıya verdiği ifadede, “2. Başkan Yaşar Güler’in emir subayı Binbaşı Mehmet Akkurt saat 20.00 sıralarında bana bir CD getirdi. Yaşar Güler’in emri olduğunu söyledi. İçerinde 5 adet mesaj ve sıkıyönetim direktifleri vardı. Bu mesajları göndermemi istedi. Saat 20.30 sıralarında ben bu mesajları gönderdim. Akabinde sıkıyönetim direktiflerinin benim alanımda olmadığını Mehmet Akkurt’a bildirdim. Bunun komutanın emri olduğunu, tekrar çekmem gerektiğini söylediğinde emri yerine getirerek ilgili askeri birliklere mesajı gönderdim.” dedi. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen çatı davasındaki savunmasında da bu ifadeleri tekrarladı.
Mehmet Partigöç de o akşam saat 20.00 civarında Cemil Turhan’ın kendisini aradığını, Yaşar Güler’in emriyle Akkurt’un kendisine bazı direktifler getirdiğini söylediğini anlattı.
Görüldüğü gibi bütün yollar Mehmet Akkurt’a çıkıyor. Gecenin en önemli sanık ve de bir bakıma tanıklarından biri olan binbaşı, artık hayatta değil. Dolayısıyla hiç bir iddiaya cevap veremiyor. Fakat ilginçtir, Yaşar Güler de aylardır Turhan’ın bu iddiasına cevap vermiş değil.
ÖKK TİMİ, AKŞAM HAREKETE GEÇMEK ÜZERE KONUŞLANDIRILMIŞTI
Planlamanın gece 03.00’e göre yapılmadığının bir diğer işareti, bizatihi Genelkurmay Karargâhı’nın Özel Kuvvetler’e bağlı askerlerce basılıp komutanların derdest edilmesidir. Özel Kuvvetler’den Albay Fırat Alakuş, Albay Murat Korkmaz, Yarbay Halit Kazancı’ya o akşam Genelkurmay’a geçme görevi verilmişti. Emir bu yöndeydi. Bütün tim ve mühimmat hazırlıkları da buna göre yapılmıştı. Konuşlanmaları da buna göreydi. Yani planlama, gece 03.00’te hiç kimsenin olmadığı Genelkurmay binasını basacak şekilde değil, akşam oraya gidilecek şekildeydi.
33 kişilik timin başında bulunan Albay Fırat Alakuş, akşam saatlerinde Karargâh’a geçecek şekilde erkenden Akıncı Üssü’ne gidip beklemeye başlamıştı. İfadesinde, saat 18.00 sularında ÖKK Harekât Müdürü Albay Ümit Bak’ın kendisini arayıp Genelkurmay’a geçmesi talimatı verdiğini söylüyor. O dakika itibariyle daha bırakın darbecilerin paniğe kapılmasını, MİT Müsteşarı bile henüz Karargâh’a giriş yapmış durumda değil. Demek ki bir erkene alma da söz konusu değil. Her şey planlandığı gibi yürümüş.
MAK TİMLERİ, DAHA SABAHTAN DÜĞÜNÜ BASMAK ÜZERE GÖREVLENDİRİLDİ
Bir de o gecenin en önemli mekanlarından Moda Deniz Kulübü’ndeki düğünde yaşananlara bakalım. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve beraberindeki generallerin derdest edilip Akıncı Üssü’ne götürüldüğü yer.
Düğündeki komutanları Konya 3. Ana Jet Üssü’ne bağlı MAK timleri enterne etti. Operasyona katılan askerler o sabah Konya’dan yola çıkıp kara yoluyla İstanbul’a geçti. Timdeki askerlerin tamamı, o gün kendilerine Moda’daki düğünde bulunacak Hava Kuvvetleri Komutanı Ünal’ın can güvenliğini sağlamak amacıyla gidildiğinin söylendiğini bildirdi. Bazı askerler, daha İstanbul’a varmadan öğle saatlerinde bu şekilde bir görevle yola çıkıldığının söylendiğini dile getirdi.
Mesela Astsubay Ali Murat Karakaş, sabah saat 06.15 gibi yola çıktıklarını, 40 km kadar gittikten sonra kahvaltı için mola verdiklerini ve burada Astsubay Fatih Suçatı’nın kendilerine, “Arkadaşlar çıkma amacımız aslında tatbikat değil. Hava Kuvvetleri Komutanını korumaya gidiyoruz ve 17.00-20.00 saatleri arasında İstanbul Samandıra’da olmamız gerekiyor.” dediğini anlattı. Ayrıca kendilerine 10’ar tane plastik kelepçe dağıtıldığını söyledi.
Bu da demek oluyor ki daha sabah saatlerinde hedef, akşamki düğün ve orada bulunan Ünal ile diğer komutanlardı. Plastik kelepçeler bile dağıtılmıştı. Yani sabaha karşı 03.00’e göre değil, akşam saatlerine göre plan yapılmıştı. Madem ki akşam 20.30 sularında Genelkurmay’da bulunan generaller paniğe kapılarak saati erkene çekti; öyleyse Ünal ve beraberindeki paşaları düğünden alma görevini daha sabah saatlerinde kim verdi? O timi Konya’dan İstanbul’a kim gönderdi?
Buradaki en kritik soru bu: Akşam 20.30 sularında harekete geçecek şekilde hareket eden cuntacıları kim örgütledi? Bu kadar akıl dışı bir kalkışma planını kim hazırladı? Amaç neydi? Askeri eğitim tarzı ve kurmay zeka içerisinde böyle bir darbe planının mantığı nedir?
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın bildiğini, gördüğünü koca koca paşalar, yılların deneyimli komutanları göremiyor muydu?
Başarılı olma şansı son derece düşük olan prime-time darbe girişimine kim, niye kalkışır? Gece 03.00’te darbe olacakmış gibi hareket edenleri nereye koyacağız?
Bütün bunların cevabını, ihbarcı Binbaşı O.K. etrafında bir sonraki yazıda vermeye çalışacağım.
(TR724)