Sözcü yazarlarından Emin Çölaşan, cezaevlerinde büyümek zorunda bırakılan 560 çocuğun durumunu yazdı. CHP Milletvekili Gamze İlgezdi7nin raporundaki detayları paylaşan Çölaşan, çocukluklarının ellerinde alındığını, oyuncak alınmasının yasak olduğunu, ilaç yazıldığında 2 günde geldiğini kaleme aldı.
Çölaşan’ın yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, CHP milletvekili Gamze İlgezdi, anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalmakta olan 0-6 yaş arasındaki çocuklarla ilgili ilginç bir araştırma yapmış. Adalet Bakanlığı’nın resmi verilerine göre bu “Hapishane çocuklarının” sayısı 560.
Hepsi de o karanlık ve havasız koğuşlarda anneleriyle birlikte yatıp kalkıyor.
Araştırmada şu hususlar vurgulanıyor:
– Bu durum ceza infaz sisteminde karşılaştığımız en can yakıcı sorunlardan biridir.
– Çocuklar doğdukları andan itibaren annelerinin cezasına ortak olmakta, çocukluklarını yaşayamadan yetişkinliğe adım atmaktadır.
* * *
Araştırmada şu sonuçlara varılıyor:
– Cezaevlerinde birden fazla çocuğu ile kalmakta olan anne mahpus sayısı 44.
– Çocuklu anneler koğuşlarda dışlanıyor. Birçok mahpus, koğuşta çocuk sesine tahammül edemediği için çocuklu annelerle kalmak istemiyor. Sürekli “Sus” denilen, konuşmasına izin verilmeyen ve korkutulan çocukların bir bölümü konuşmayı öğrenemiyor, dertlerini işaretle anlatmaya çalışıyor.
– Çocukların koğuşlarda beslenmesi çok önemli bir sorun. Cezaevi yönetimleri çocuklar için ayrı, onlara uyacak yemek çıkarmıyor. Ayrı ekmek hakları bile yok. Annelerine verilen ekmekle yetinmek zorundalar. Dengeli beslenmeleri mümkün değil.
– Sayılı olarak verilen tatlı, börek, meyve gibi gıdalarda da çocuklar yok sayılıyor. Ayrıca çocuklara uygun çatal kaşık verilmiyor. Büyükler için verilen çatal kaşığı kullanmak zorunda kalıyorlar.
* * *
– Çocuklar oyuncaksız büyüyor. Koğuşlara dışarıdan oyuncak getirilmesi yasak.
Özellikle kreşe alınmayan 0-3 yaş arası çocukların hiçbirinde oyuncak yok. Kreşe sadece 4-6 yaş arası çocuklar gidebiliyor.
– Çocuklar kreşe gidip gelirken bile x-ray cihazlarından geçmek zorunda bırakılıyor. Ayakkabı veya tokalar sık sık ötüyor, yeniden üst araması yapılıyor.
– Koğuş aramaları çocukların gözleri önünde yapılıyor. Çocuklar da aranıyor.
– Çocuklar doktora anneleri yanlarında olmadan götürülüyor.
– Koğuşlarda çocuklar için yeterli hijyen, havalandırma ve ısı koşulları sağlanamıyor. Bu nedenle hastalık olayları çok sık gerçekleşiyor.
– Koğuştaki kadınların revir günü ve saati dışında, hasta da olsalar revire götürülmeleri yasak. Bu husus acil vakalar dışında çocuklar için de geçerli. İlaç yazılsa bile iki gün sonra getiriliyor.
– Cezaevlerinde sürekli doktor yok. Bazı işlemler sonrasında hastaneye sevk edilen çocukların, anneleriyle birlikte gitmesine izin verilmiyor.
* * *
– Çocukların yok sayıldığı diğer bir olay ise koğuşlardaki yatak durumu.
Çocuklar anneleriyle bir tek kişi sayılıyor ve onlara ayrı yatak verilmiyor. Anneleriyle aynı dar yatağı paylaşmak zorundalar. Oysa bir çocuk, eşyaları ve gereksinmeleri nedeniyle bir büyükten daha fazla yer kaplıyor.
– Emekleme çağında olup da, emeklemeyi bile öğrenemeyen çocuklar var. Fiziksel gelişimlerini tamamlamayan bazı çocuklar koğuşta üç yaşına geldiğinde, yürümekte zorlanıyor.
– Çocuklara ayrı yatak ve ayrıca ekmek vermeyen cezaevlerinde onların çamaşır sorunu da ayrı bir dert oluyor. Çocuk çamaşırlarının yıkanması ciddi sorun yaratıyor.
* * *
– Cezaevindeki erkek çocuklar ise hemcinslerinden uzakta, sadece kadınların arasında yaşıyor. Onlar infaz koruma memurları dışında hiçbir erkek görmüyor ve tanımıyor. Bu durumda ortaya cinsel kimlik bunalımı çıkıyor. Kadınları taklit ettiği görülen erkek çocuklar ağda, makyaj, süslenme gibi eğilimlere kapılıyor.
– Çocuklar bulutlara ve gökyüzüne hasret büyüyor. Kapalı cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan çocuklar duvarların gri rengi ve dikenli teller altında yaşıyor.
– Sadece kadınları görüyorlar.
* * *
Gamze İlgezdi’nin bu çarpıcı raporu şu önerilerle sona eriyor:
“Bu gibi durumlar, koğuşlarda anneleriyle birlikte yaşamak zorunda bırakılan çocukların dış dünya ile tanıştıklarında korkmasına, uyum sorunu yaşamasına neden oluyor.
Devlet ille de küçük çocuklu kadınları hapsedeceğim diyorsa, bebeklerin ve küçük çocukların fizyolojik ve zihinsel gelişimini sağlıklı sürdüreceği bir ortam oluşturmalı.
En önemlisi, çocuğun kreşe gitmesi imkânı sağlanmalı ama bu kreşler mutlaka hapishane dışında olmalı.
Koğuşlarda oyuncak sınırlaması kaldırılmalı.
Çocuğa babasıyla uzun sürelerle, ama annenin de var olacağı ortamlarda açık görüş imkânı sağlanmalı, hatta bu durum hapishane dışında yaratılmalı.
Bir başka öneri ise, çocuklu kadınlara göre dizayn edilecek yeni cezaevleridir. Çocukların koğuşlarda farklı suçlardan ceza almış ve ruh halleri bozuk olan yüzlerce kadının arasında büyümesi yerine, çocuklu annelerin olduğu cezaevlerinde, onlara ev ortamını aratmayacak yaşam koşulları sağlanmasıdır.
* * *
Evet, araştırma özetle böyle…
Şimdi hiç kimse “Aman canım, bu çocuklar 560 kişiymiş, önemli bir rakam değil” demesin.
Yeni doğmuş bebeklerden tutun da daha büyük yaşlarda cezaevi çocuklarından söz ediyorum.
O koğuşlarda kendinizi “Anne” olarak düşünün.
Bebeğiniz ağlıyor ve koğuştan “Sustur şunu” diye tepkiler geliyor… Bazen bu yüzden kavgalar çıkıyor.
Ve ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.
Çocuğunuz yeterli beslenemiyor.
Erkek çocuklar kadınların arasında yaşadıkça farklı cinsel eğilimlere sürükleniyor.
Cezaevlerinde anneleriyle yatmak zorunda kalan “Hapishane çocukları”, üzerinde hiç durulmayan ve kimsenin bilmediği acı Türkiye gerçeklerinden biri.
EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ