Kaybeden Siz Olacaksınız..

ARİF EROĞLU

İnsan doğrularıyla yaşar, inançlarıyla şekillenir, ilke ve prensipleriyle mücadele eder, yaşadığı şekilde de ölür.
Doğruları olmayan, ilkesiz, halk tabiri ile omurgasız insanlar, insan suretine bürünmüş kukla olmaktan öteye geçemezler. Sayıları o kadar artınca bu tipler, insanları ve insanlığı yok ederek kendilerine zemin bulmaya çalışıyorlar.
Affınıza sığınarak o kuklalara şuradan iki kelam etmek istiyorum:
‘Hayır’ kampanyası yapıyor görünüp 16 Nisan’da yapılan referandumda çalınan oylarınıza bile sahip çıkmaktan aciz zavallılarsınız.
Gözlerinizin önünde memleket soyulurken sesini bile çıkarmaktan korkan tırsaklarsınız.
Yeri geldiğinde masum insanlara her türlü iftirayı desteksiz atıp haksızlıklar karşısında sus pus olan dilsiz şeytanlarsınız.
15 Temmuz tiyatrosunu bahane ederek bir kitleyi imha etmeyi kendine vazife bilen, ama geçmişte 28 Şubat’a alkış tutup, 27 Nisan bildirisinde sessiz kalan şarlatanlarsınız.


Arkasında durduğunuz Gezi olaylarında bile ‘Kabataş kurgusunun’, ‘camide içki içtiler’ yalanının karşısında duramadınız. Aynı yalancının 15 Temmuz yalanına mal bulmuş mağribi gibi sarıldınız. Neden mi; çünkü hakkın değil gücün yanında olmak çok işinize geldi. Siz de masumların haklarına tecavüz etmeyi tercih ettiniz. Sahte vatanseverlik elbiseleri giyerek sadist duygularınızı tatmin etmek çok hoşunuza gitti. Düne kadar adam yerine bile konulmadığınız ortamlarda itibar görmeye başladınız..

SORUN BAKALIM..
15 Temmuz tiyatrosunda 249 insanın otopsisi neden yapılmadı?.. Balistik inceleme niye olmadı?.. Emniyet önünde halka silah dağıtanlar kimlerdi?.. Minibüslerden halka ateş eden katiller nereden geldi?.. Bu soruları sormak yerine masum insanlara iftira atmayı tercih eden müfterilersiniz.
Hadi bakalım bir sormayı deneyin; Erdoğan darbeyi neden MİT müsteşarından değil de eniştesinden öğrenmiş? Sorun bakalım; Fidan ve Akar saat 20:22’ye kadar Genelkurmay karargahında ne konuştular? Darbecilikten neredeyse herkesin tutuklandığı Genelkurmay karargahında MİT müsteşarı elini kolunu sallayarak ne gezer? Saat 22:15’de Genelkurmay’dan darbe talimatını kim verdi?
Hulusi Akar, ‘alınan tedbirlerle darbeyi öne çektik ve akamete uğrattık’ derken ne demek istedi? Madem darbeyi biliyorlardı, 249 insan neden öldü? Neden Cumhurbaşkanı’na haber vermediler? Akamete uğratılan bir darbede Cumhurbaşkanı halkı sokaklara niye döktü? Cumhurbaşkanı’nın enişteden öğrendiği darbeyi Diyanet nasıl haber aldı da sala okuması için imamları organize etti? Belediyeler, haberlerinin olmadığı darbe için nasıl oldu da kışlaların önüne kum kamyonlarıyla yığınak yaptı?
Sorun bakalım; Erdoğan’a yedi sülalesi incelenerek alınan 6 yaverinden beşi nasıl darbeci çıkmış? Bu adamlar madem darbeci neden Erdoğan’a suikast için tatili beklemişler?
Darbecileri, adresini bile bilmedikleri, Erdoğan’ın bulunmadığı anlaşılan Marmaris’deki otele kim yollamış?
Sorun bakalım Hulusi Akar ve Hakan Fidan, darbeleri araştırma komisyonuna neden hesap vermiyorlar? Telefon talimatıyla paşa vurdurtan Zekai Aksakallı mahkemeye neden ifade vermeye gelmiyor?
Sorun bakalım; bu ‘Sadat’ denen milisler kimmiş? Bu silahlı ekip neden kuruldu? 15 Temmuz’da bu adamlar ne yaptı?
Sorular.. sorular… Ama sizde bunları soracak yürek nerede? Çok kolay değil mi; tutuklanma ve pasaport iptali endişesi ile Türkiye’ye gidemediği için 15 Temmuz günü tek biri bile Türkiye’de olmayan buradaki masum öğretmenleri darbeci ilan etmek.


Ulusalcı geçinirsiniz ülkeyi bölenlerle el elesiniz; laik geçinirsiniz siyasi islamla tezgah planlarsınız; islamcı geçinirsiniz hırsıza, tecavüzcüye, katile, işkenceciye, ahlaksıza çanak tutarsınız. En yakın arkadaşlarınızın bile kuyusunu kazarsınız. Fırsat bulduğunuz an satmaktan çekinmezsiniz. Yılan gibi çıyan gibi sokmaktan zevk alırsınız. Gitmediğiniz camiye sahip çıkar (!), kılmadığınız namazı provoke eder, tutmadığınız orucun iftarını yaparsınız. Merak etmeyin yarın yine fırıldak gibi döneceksiniz, nemalandığınız yalakanın aleyhine ilk konuşan yine siz olacaksınız. Rüzgar yön değiştirince ilk dönen rüzgar gülü siz olacaksınız…

SURETTE İNSAN, SİRETTE KUKLASINIZ
Arkasında durduğunuz Gezi olaylarında bile ‘Kabataş kurgusunun’, ‘camide içki içtiler’ yalanının karşısında duramadınız. Aynı yalancının 15 Temmuz yalanına mal bulmuş mağribi gibi sarıldınız. Neden mi; çünkü hakkın değil gücün yanında olmak çok işinize geldi. Siz de masumların haklarına tecavüz etmeyi tercih ettiniz. Sahte vatanseverlik elbiseleri giyerek sadist duygularınızı tatmin etmek çok hoşunuza gitti. Düne kadar adam yerine bile konulmadığınız ortamlarda itibar görmeye başladınız.
Yeri geldi aldığınız zarfa tav oldunuz; yeri geldi hırsınıza mağlup oldunuz; yeri geldi cibilli düşmanlığınızı kustunuz; yeri geldi patronlarınızın elinize verdiği yazıları koydunuz… Siz gerçekte nesiniz biliyor musunuz: Surette insan, sirette bir kuklasınız. Kendi olamayan, şahsiyetini satmış karakter fukaralarısınız.
Hadi bizim bir davamız var; ben davamın mücadelesini veriyorum, peki sizin neyiniz var? Ulusalcı geçinirsiniz ülkeyi bölenlerle el elesiniz; laik geçinirsiniz siyasi islamla tezgah planlarsınız; islamcı geçinirsiniz hırsıza, tecavüzcüye, katile, işkenceciye, ahlaksıza çanak tutarsınız. En yakın arkadaşlarınızın bile kuyusunu kazarsınız. Fırsat bulduğunuz an satmaktan çekinmezsiniz. Yılan gibi çıyan gibi sokmaktan zevk alırsınız. Gitmediğiniz camiye sahip çıkar, kılmadığınız namazı provoke eder, tutmadığınız orucun iftarını yaparsınız. Merak etmeyin yarın yine fırıldak gibi döneceksiniz, nemalandığınız yalakanın aleyhine ilk konuşan yine siz olacaksınız. Rüzgar yön değiştirince ilk dönen rüzgar gülü siz olacaksınız.
BU MÜCADELE YENİ DEĞİL
Sizin boyunuz bizimle uğraşmaya yetmez. Bizim işimiz; reis diye peşine düştüğünüz, güzel ülkemi paramparça eden o diktatör bozuntusuyla. Ama yarın gerçek hukuk karşısında hepiniz bunun hesabını vereceksiniz. Orduyu zayıflat, emniyeti dağıt, üniversiteleri bitir, devleti oyuncak haline getir. Milyar milyar dolarları dış ülkelerde istifle, sonra hesap verme, yok öyle yağma!
Size bir sır vereyim mi: Bizim işimiz onunla da değil, bu asırlar boyu süregelen bir iman- küfür mücadelesidir. Ben iyiliğin, doğruluğun, insanların dünya ve ahiret mutluluğunun tarafını seçtim; siz ve patronlarınız, temeli; iyiliği yok etmeye oturtulmuş küfür cephesinde durmayı. Uzun vadede hep bizim tarafını tuttuğumuz cephe kazandı, diğerleri kaybetti.
Evet bir bedel ödenmedi mi? Öncekiler ödedi, şimdi biz ödüyoruz, yarın başkaları ödeyecek. Çünkü yolun kaderi bu. Lakin, kazandığınızı sandığınız bu dünyayı da, dünya uğruna sattığınız ahireti de kaybedenlerin kim olacağı aşikar…