[Ahmet Dönmez]
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın içine düştüğü 15 Temmuz ‘dramı’, giderek Temel fıkralarına dönmeye başladı. Trajedi ile komedi arasında bir yerde salınıp duruyorlar.
Meselenin düğümlendiği noktalardan birisi şurası: Hulusi Akar, 19 Temmuz’da savcıya verdiği ifadede, “Değerlendirmelerimizde gelen bilginin daha büyük bir planın parçası olabileceğini mütalaa ettik ve aldığımız bu tedbirlerle yetinmeyerek Ankara Garnizon Komutanı Korg. Metin Gürak’ı telefondan arayıp bizzat Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümenine gitmesini, hiçbir tankın ve zırhlı aracın hiçbir sebeple birlik dışına çıkmasına müsaade edilmemesi yönünde tedbirler almasını emrettim” demişti. Bu sözleri, TBMM Komisyonu’na gönderdiği son yazılı cevapta da tekrarladı.
Neden söz ediyoruz: Dünyada Hakan Fidan ve Hulusi Akar hariç herkesin darbe ihbarı olduğunu bildiği, bir tek onların ‘MİT Müsteşarı’ kaçırılacak diye anladığı o meşhur ihbar sonrası yaşananlardan. MİT ile Genelkurmay arasında gerekli trafik yaşandıktan sonra Fidan, akşam 18.10’da Genelkurmay Karargahı’na gelip Akar’la görüşmeye başlıyor. Bu sırada Akar, “Aman Hakan Fidan kaçırılmasın” diye Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı, Güvercinlik’teki Kara Havacılık Okulu Komutanlığı’na gönderiyor. Çünkü ihbara göre Sayın MİT Müsteşarımızı kaçıracak 3 taarruz helikopteri, oradan havalanacaktır. Ama yine de içi rahat etmez Genelkurmay Başkanı’nın. Henüz yanında olduğu için güvendedir ama ya Karargah’tan ayrıldıktan sonra Fidan’ı kaçıracak olurlarsa diye bütün yurt hava sahasını uçuşlara kapattırır. Havadaki bütün askeri uçak ve helikopterleri de indirtir.
Fakat orada mütalaaya devam ederken Akar birden, ‘gelen bilginin aslında daha büyük bir planın parçası olabileceğini’ anlar. İşte yukarıdaki ifadelerinde söz ettiği gibi ek bir tedbir daha alır. Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümeni’nden bütün tank çıkışlarını yasaklar.
‘MUHSİN’CİM BENİ KAÇIRABİLİRLER, CUMHURBAŞKANIMIZ DİKKATLİ OLSUN’
Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik. Bu, daha büyük plan ne olabilir idi ki Etimesgut’tan tank ve zırhlı araç çıkışını yasakladı? Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Milli Savunma Bakanı’na ve İçişleri Bakanı’na ulaşma gereği hissetmediklerine göre bu bütün Türkiye’yi ilgilendiren önemli bir plan olamaz. Yani ne bileyim askeri darbe girişimi falan söz konusu değildir herhalde. Hakan Fidan’ın o sırada Cumhurbaşkanı’na ulaşmaya çalıştığı, başaramayınca koruma müdürü Muhsin Köse’yi arayıp “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye sorduğu şey, başka bir ‘plan’ olsa gerek. Çünkü o konuşmada bile bir darbe tehlikesinden söz etmiyor Müsteşar. Köse muhtemelen, “Niye sordunuz Sayın Müsteşarım? Allah korusun ülke işgal mi ediliyor? Yoksa askeri darbe falan mı var maazallah?” diye sormuşsa Fidan da, “Yok Muhsincim, beni kaçırabilirler de, o açıdan şey etmiştim” demiştir herhalde.
DÜĞÜNE GİDEN KOMUTANLARIN KEYFİNİ BOZACAK KADAR DA BÜYÜK DEĞİL
Gerçekten önemli bir durum olduğunu düşünse Fidan’ın ne yapıp edip Erdoğan’a ulaşacağı ön kabulü ile kaldığımız yerden devam edelim biz. Ya da acaba o işlere enişte mi bakıyor, bilemiyoruz.
Neyse, ne diyorduk; ‘Daha büyük plan’! Ne olabilir bu daha büyük plan? Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal İstanbul Moda’da düğünde. Bütün üst düzey havacı komutanlar da orada. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu da İstanbul Yeşilköy’de bir düğünde. Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da Ankara’da bir başka düğünde. Onları uyarıp eğlencelerini bozmaya değecek kadar da büyük bir plan olamaz bu galiba. Çünkü hiç birine haber verilmiyor. Düğünler aynen ‘vur patlasın çal oynasın’ devam ediyor.
E öyleyse ne olabilir? Elimizde, Hakan Fidan’ın taarruz helikopteri ile kaçırılmasından ‘daha büyük bir plan’ var. Bunun için de Etimesgut’taki tank çıkışlarını durdurmuşuz. O zaman geriye bir tek ihtimal kalıyor: Herhalde Salih Zeki Çolak’ın teftişe gitmesinden sonra Fidan’ı taarruz helikopteriyle kaçırmaktan vazgeçebilecek bazı asker kişiler, bu kez tankla Sayın Müsteşarı kaçırmayı deneyebilirler!
AKAR O EMRİ NEDEN VERMEDİ?
Gördüğünüz gibi biri MİT’in müsteşarı, diğeri de TSK’nın başı olan iki haşmetmeap, bütün Türkiye’nin zekâsıyla alay ediyor. Yargı izliyor. Medya izliyor. Gerçekten ‘daha büyük bir planın olabileceğini’ değerlendiren Genelkurmay Başkanının tavrı ne olmalıydı peki? Mesela Zekai Aksakallı’nın, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tanık olarak verdiği ifadeye bakalım. Aksakallı, “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı.” demişti. Yani bu emir verilseydi darbenin önlenebileceğini savunuyordu. Hulusi Akar neden bu emri vermedi?
O, bunun yerine sadece Etimesgut’tan tank çıkışlarını durdurdu. Peki, bu yeterli miydi? Gelin şimdi de geçtiğimiz günlerde 15 Temmuz çatı davasında savunma yapan eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha’ya kulak kabartalım: “Genelkurmay Başkanı, gelen bilgiyi daha büyük bir planın parçası olarak mütalaa edip değerlendirmesine rağmen, darbe girişiminde önemli rol oynayan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının en önemli birliklerinden biri durumunda bulunan 28. Mekanize Piyade Tugayı yerine, muharip özelliği olmayan eğitim birliği durumundaki Zırhlı Birlikler Okuluna Korgeneral Metin Gürak’ı göndererek, hiçbir tankın birlik dışına çıkmamasının sağlanması emrini vermesini nasıl yorumlayacağız? Kaldı ki bu birliğin sıralı komutanları Korgeneral Metin İyidil ve Orgeneral Kamil Başoğlu’dur. 28. Mekanize Piyade Tugayı ise buraya gönderilen Gürak’ın ana ast birliklerindendir. Gürak’ın kendi birliğini kontrol altına almasının emredilmesi yerine emir komutası altında olmayan ve muharip özelliği bulunmayan bir okula gönderilmesi anlaşılması mümkün olmayan bir harekât tarzıdır.”
Hulusi Akar neden 28. Mekanize Piyade Tugayı yerine, muharip özelliği olmayan eğitim birliği durumundaki Zırhlı Birlikler Okulu’ndan çıkışları yasakladı? Nitekim o gece Karargâh’a gelen takviye askerler, 28. Mekanize Tugayı askerleri idi.
HANİ DEMOKRASİ AŞIĞI MİLLET, NİYE SES ÇIKARMIYOR?
Gerçek demokratik bir ülkede olması gereken bağımsız yargı ve tarafsız medya olsaydı, bugün itibariyle artık bu isimler o koltuklarda oturamaz, darbe şüphelisi sıfatıyla hapsi boylarlardı. Hani biz 15 Temmuz’da demokrasiyi kurtarmamış mıydık peki? Bağımsız yargısı ve medyası olmayan bir ülkede demokrasi mi olur? Milli irade o gece demokrasiye sahip çıkmamış mıydı? Bu iki hazret, milli iradenin tecelligahı olan TBMM’ye gidip ifade vermeye bile tenezzül etmedi. Milli irade niye sesini çıkarmıyor? Akar ve Fidan’ın koca koca mızrakları hiç bir çuvala sığmıyor. ‘Demokrasi için’ alanlara dökülen halkımız niye suskun?
(TR724)
Meselenin düğümlendiği noktalardan birisi şurası: Hulusi Akar, 19 Temmuz’da savcıya verdiği ifadede, “Değerlendirmelerimizde gelen bilginin daha büyük bir planın parçası olabileceğini mütalaa ettik ve aldığımız bu tedbirlerle yetinmeyerek Ankara Garnizon Komutanı Korg. Metin Gürak’ı telefondan arayıp bizzat Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümenine gitmesini, hiçbir tankın ve zırhlı aracın hiçbir sebeple birlik dışına çıkmasına müsaade edilmemesi yönünde tedbirler almasını emrettim” demişti. Bu sözleri, TBMM Komisyonu’na gönderdiği son yazılı cevapta da tekrarladı.
Neden söz ediyoruz: Dünyada Hakan Fidan ve Hulusi Akar hariç herkesin darbe ihbarı olduğunu bildiği, bir tek onların ‘MİT Müsteşarı’ kaçırılacak diye anladığı o meşhur ihbar sonrası yaşananlardan. MİT ile Genelkurmay arasında gerekli trafik yaşandıktan sonra Fidan, akşam 18.10’da Genelkurmay Karargahı’na gelip Akar’la görüşmeye başlıyor. Bu sırada Akar, “Aman Hakan Fidan kaçırılmasın” diye Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı, Güvercinlik’teki Kara Havacılık Okulu Komutanlığı’na gönderiyor. Çünkü ihbara göre Sayın MİT Müsteşarımızı kaçıracak 3 taarruz helikopteri, oradan havalanacaktır. Ama yine de içi rahat etmez Genelkurmay Başkanı’nın. Henüz yanında olduğu için güvendedir ama ya Karargah’tan ayrıldıktan sonra Fidan’ı kaçıracak olurlarsa diye bütün yurt hava sahasını uçuşlara kapattırır. Havadaki bütün askeri uçak ve helikopterleri de indirtir.
Fakat orada mütalaaya devam ederken Akar birden, ‘gelen bilginin aslında daha büyük bir planın parçası olabileceğini’ anlar. İşte yukarıdaki ifadelerinde söz ettiği gibi ek bir tedbir daha alır. Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümeni’nden bütün tank çıkışlarını yasaklar.
‘MUHSİN’CİM BENİ KAÇIRABİLİRLER, CUMHURBAŞKANIMIZ DİKKATLİ OLSUN’
Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik. Bu, daha büyük plan ne olabilir idi ki Etimesgut’tan tank ve zırhlı araç çıkışını yasakladı? Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Milli Savunma Bakanı’na ve İçişleri Bakanı’na ulaşma gereği hissetmediklerine göre bu bütün Türkiye’yi ilgilendiren önemli bir plan olamaz. Yani ne bileyim askeri darbe girişimi falan söz konusu değildir herhalde. Hakan Fidan’ın o sırada Cumhurbaşkanı’na ulaşmaya çalıştığı, başaramayınca koruma müdürü Muhsin Köse’yi arayıp “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye sorduğu şey, başka bir ‘plan’ olsa gerek. Çünkü o konuşmada bile bir darbe tehlikesinden söz etmiyor Müsteşar. Köse muhtemelen, “Niye sordunuz Sayın Müsteşarım? Allah korusun ülke işgal mi ediliyor? Yoksa askeri darbe falan mı var maazallah?” diye sormuşsa Fidan da, “Yok Muhsincim, beni kaçırabilirler de, o açıdan şey etmiştim” demiştir herhalde.
DÜĞÜNE GİDEN KOMUTANLARIN KEYFİNİ BOZACAK KADAR DA BÜYÜK DEĞİL
Gerçekten önemli bir durum olduğunu düşünse Fidan’ın ne yapıp edip Erdoğan’a ulaşacağı ön kabulü ile kaldığımız yerden devam edelim biz. Ya da acaba o işlere enişte mi bakıyor, bilemiyoruz.
Neyse, ne diyorduk; ‘Daha büyük plan’! Ne olabilir bu daha büyük plan? Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal İstanbul Moda’da düğünde. Bütün üst düzey havacı komutanlar da orada. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu da İstanbul Yeşilköy’de bir düğünde. Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da Ankara’da bir başka düğünde. Onları uyarıp eğlencelerini bozmaya değecek kadar da büyük bir plan olamaz bu galiba. Çünkü hiç birine haber verilmiyor. Düğünler aynen ‘vur patlasın çal oynasın’ devam ediyor.
E öyleyse ne olabilir? Elimizde, Hakan Fidan’ın taarruz helikopteri ile kaçırılmasından ‘daha büyük bir plan’ var. Bunun için de Etimesgut’taki tank çıkışlarını durdurmuşuz. O zaman geriye bir tek ihtimal kalıyor: Herhalde Salih Zeki Çolak’ın teftişe gitmesinden sonra Fidan’ı taarruz helikopteriyle kaçırmaktan vazgeçebilecek bazı asker kişiler, bu kez tankla Sayın Müsteşarı kaçırmayı deneyebilirler!
AKAR O EMRİ NEDEN VERMEDİ?
Gördüğünüz gibi biri MİT’in müsteşarı, diğeri de TSK’nın başı olan iki haşmetmeap, bütün Türkiye’nin zekâsıyla alay ediyor. Yargı izliyor. Medya izliyor. Gerçekten ‘daha büyük bir planın olabileceğini’ değerlendiren Genelkurmay Başkanının tavrı ne olmalıydı peki? Mesela Zekai Aksakallı’nın, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tanık olarak verdiği ifadeye bakalım. Aksakallı, “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı.” demişti. Yani bu emir verilseydi darbenin önlenebileceğini savunuyordu. Hulusi Akar neden bu emri vermedi?
O, bunun yerine sadece Etimesgut’tan tank çıkışlarını durdurdu. Peki, bu yeterli miydi? Gelin şimdi de geçtiğimiz günlerde 15 Temmuz çatı davasında savunma yapan eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha’ya kulak kabartalım: “Genelkurmay Başkanı, gelen bilgiyi daha büyük bir planın parçası olarak mütalaa edip değerlendirmesine rağmen, darbe girişiminde önemli rol oynayan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının en önemli birliklerinden biri durumunda bulunan 28. Mekanize Piyade Tugayı yerine, muharip özelliği olmayan eğitim birliği durumundaki Zırhlı Birlikler Okuluna Korgeneral Metin Gürak’ı göndererek, hiçbir tankın birlik dışına çıkmamasının sağlanması emrini vermesini nasıl yorumlayacağız? Kaldı ki bu birliğin sıralı komutanları Korgeneral Metin İyidil ve Orgeneral Kamil Başoğlu’dur. 28. Mekanize Piyade Tugayı ise buraya gönderilen Gürak’ın ana ast birliklerindendir. Gürak’ın kendi birliğini kontrol altına almasının emredilmesi yerine emir komutası altında olmayan ve muharip özelliği bulunmayan bir okula gönderilmesi anlaşılması mümkün olmayan bir harekât tarzıdır.”
Hulusi Akar neden 28. Mekanize Piyade Tugayı yerine, muharip özelliği olmayan eğitim birliği durumundaki Zırhlı Birlikler Okulu’ndan çıkışları yasakladı? Nitekim o gece Karargâh’a gelen takviye askerler, 28. Mekanize Tugayı askerleri idi.
HANİ DEMOKRASİ AŞIĞI MİLLET, NİYE SES ÇIKARMIYOR?
Gerçek demokratik bir ülkede olması gereken bağımsız yargı ve tarafsız medya olsaydı, bugün itibariyle artık bu isimler o koltuklarda oturamaz, darbe şüphelisi sıfatıyla hapsi boylarlardı. Hani biz 15 Temmuz’da demokrasiyi kurtarmamış mıydık peki? Bağımsız yargısı ve medyası olmayan bir ülkede demokrasi mi olur? Milli irade o gece demokrasiye sahip çıkmamış mıydı? Bu iki hazret, milli iradenin tecelligahı olan TBMM’ye gidip ifade vermeye bile tenezzül etmedi. Milli irade niye sesini çıkarmıyor? Akar ve Fidan’ın koca koca mızrakları hiç bir çuvala sığmıyor. ‘Demokrasi için’ alanlara dökülen halkımız niye suskun?
(TR724)