[Alper Ender Fırat, yazdı]
Wladyslaw Szpilman 2. Dünya Savaşı başladığında Varşova Radyosu’nda piyano çalarak hayatını kazanan, şiddetten, kavgadan uzak bütün hayatı müzik olan bir müzisyendir. Ama ‘Nazi Ruhu’nun ülkeye egemen olmasından sonra mensubiyeti, onun işini kaybetmesi ve toplumdan tecrit edilmesi için yeterli olacaktır. Ne Polonya yasalarında ne de evrensel hukukta suç kabul edilen hiçbir eylem yapmamış olmasına rağmen bütün ailesiyle kamplara götürülecektir.
Önce gettolar içinde tecrit edilen Yahudiler açlık-susuzluk, hastalıktan ya da Nazi silahlarından çıkan kurşunlarla kırılmaktadır. Öyle bir yoksulluk ve acziyet hakimdir ki, kimsenin kimseye yardım etmeye, yanı başında en yakınlarının bile katledilmesine ses etmeye mecalleri yoktur. Ama Nazilere bu da yetmez, onları gaz odalarına gönderilirler.
Gerçek bir hayat hikayesini, yani müzisyen Szpilman’ın hayatını anlatan ‘The Piyanist’ filmini muhakkak izlemişsinizdir. İzlemediyseniz de mutlaka bulup izleyin. Bazı dönemlerde insanların insanlıktan nasıl çıkıp soysuz bir hayvana dönüştüklerini çok başarılı resmediyor o film. İzlerken o gün yaşananların günümüz Türkiye’sine ne kadar da benzediğini bir kere daha fark edeceksiniz. İnsan hayatının bir sinek gibi değersizleşmesini ve insanların, sadece ve sadece mensubiyetinden dolayı öldürülürken, diğerlerinin bunu gayet normal bulmasının dehşetini yaşayacaksınız. İnsan olmaktan bir kez daha utanacaksınız.
İnsan; bugün de gördüklerine, duyduklarına, yaşadıklarına baktıkça gerçekten insan olmaktan utanıyor. Şiddetten, kavgadan, nefretten fersah fersah uzak yüz binler, tıpkı 2. Dünya Savaşı Almanya’sında, Polonya’sında olduğu gibi sadece inandıkları şeylerden dolayı toplama kamplarında toplanır gibi toplandılar. Her gün okuduğumuz işkence haberleri, işkenceden, zulümden kaynaklanan ölümler, öksüz bırakılan çocuklar, yürümekten aciz piri fani ihtiyarların cezaevlerine kapatılmasını duydukça insan kendinden iğreniyor. Nefes almaktan, yediği lokmadan utanıyor.
Nasıl bir insanlıktan çıkmışlıktır bu? Nasıl bir kin, nasıl bir gözü dönmüşlüktür? Müslüman olanın bir savaş ahlakı olur diyeceğim ama ortada bir savaş yok. Devletin silahını eline geçirmiş hırsız ve zalim bir güruhun, kadın, çocuk, ihtiyar demeden bir camiaya soykırım uygulaması var.
Siz kimsiniz ve bu neyin kinidir?
Sizi insanlıktan çıkaran; kermes düzenlemekten başka suçu olmayan hacı teyzeleri cezaevlerine doldurmak için ülkedeki bütün çocuk tecavüzcülerini, sübyancıları, baba katillerini, hırsızları, mafya bozuntularını serbest bırakan anlayış, hangi ruhun ürünüdür? Şeytanın bile aklına gelmeyecek bu uygulamaları aklınıza kim üflüyor? Ruhunuz ne ara bu denli çürüdü ve siz onu kime sattınız?
Yoksa masumlara attığınız hiçbir yalanı ispat edemiyor olmak mı sizi çıldırtıyor? Elinizdeki devlet imkanlarıyla yıllardır didik didik araştırdınız da hiçbir şey bulamadınız? Bu mu sizin aklınızı başınızdan alıyor? Günaha battıkça masumlardan daha mı çok nefret ediyorsunuz? Bunların varlığı size hep bir hesap gününü mü hatırlatıyor?
Peki; bütün bu zulümleri seyreden Ey kavmim size ne oldu? Freni olmayan bir kamyona binip hızla uçuruma doğru gidiyorsunuz? Nereye gitti ruhunuz, vicdanınız, sezginiz, sağduyunuz?
Önce gettolar içinde tecrit edilen Yahudiler açlık-susuzluk, hastalıktan ya da Nazi silahlarından çıkan kurşunlarla kırılmaktadır. Öyle bir yoksulluk ve acziyet hakimdir ki, kimsenin kimseye yardım etmeye, yanı başında en yakınlarının bile katledilmesine ses etmeye mecalleri yoktur. Ama Nazilere bu da yetmez, onları gaz odalarına gönderilirler.
Gerçek bir hayat hikayesini, yani müzisyen Szpilman’ın hayatını anlatan ‘The Piyanist’ filmini muhakkak izlemişsinizdir. İzlemediyseniz de mutlaka bulup izleyin. Bazı dönemlerde insanların insanlıktan nasıl çıkıp soysuz bir hayvana dönüştüklerini çok başarılı resmediyor o film. İzlerken o gün yaşananların günümüz Türkiye’sine ne kadar da benzediğini bir kere daha fark edeceksiniz. İnsan hayatının bir sinek gibi değersizleşmesini ve insanların, sadece ve sadece mensubiyetinden dolayı öldürülürken, diğerlerinin bunu gayet normal bulmasının dehşetini yaşayacaksınız. İnsan olmaktan bir kez daha utanacaksınız.
İnsan; bugün de gördüklerine, duyduklarına, yaşadıklarına baktıkça gerçekten insan olmaktan utanıyor. Şiddetten, kavgadan, nefretten fersah fersah uzak yüz binler, tıpkı 2. Dünya Savaşı Almanya’sında, Polonya’sında olduğu gibi sadece inandıkları şeylerden dolayı toplama kamplarında toplanır gibi toplandılar. Her gün okuduğumuz işkence haberleri, işkenceden, zulümden kaynaklanan ölümler, öksüz bırakılan çocuklar, yürümekten aciz piri fani ihtiyarların cezaevlerine kapatılmasını duydukça insan kendinden iğreniyor. Nefes almaktan, yediği lokmadan utanıyor.
Nasıl bir insanlıktan çıkmışlıktır bu? Nasıl bir kin, nasıl bir gözü dönmüşlüktür? Müslüman olanın bir savaş ahlakı olur diyeceğim ama ortada bir savaş yok. Devletin silahını eline geçirmiş hırsız ve zalim bir güruhun, kadın, çocuk, ihtiyar demeden bir camiaya soykırım uygulaması var.
Siz kimsiniz ve bu neyin kinidir?
Sizi insanlıktan çıkaran; kermes düzenlemekten başka suçu olmayan hacı teyzeleri cezaevlerine doldurmak için ülkedeki bütün çocuk tecavüzcülerini, sübyancıları, baba katillerini, hırsızları, mafya bozuntularını serbest bırakan anlayış, hangi ruhun ürünüdür? Şeytanın bile aklına gelmeyecek bu uygulamaları aklınıza kim üflüyor? Ruhunuz ne ara bu denli çürüdü ve siz onu kime sattınız?
Yoksa masumlara attığınız hiçbir yalanı ispat edemiyor olmak mı sizi çıldırtıyor? Elinizdeki devlet imkanlarıyla yıllardır didik didik araştırdınız da hiçbir şey bulamadınız? Bu mu sizin aklınızı başınızdan alıyor? Günaha battıkça masumlardan daha mı çok nefret ediyorsunuz? Bunların varlığı size hep bir hesap gününü mü hatırlatıyor?
Peki; bütün bu zulümleri seyreden Ey kavmim size ne oldu? Freni olmayan bir kamyona binip hızla uçuruma doğru gidiyorsunuz? Nereye gitti ruhunuz, vicdanınız, sezginiz, sağduyunuz?